Alper Taş: Haziranı büyüteceğiz

~ 05.05.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Özgürlük ve Dayanışma Partisi Eş Genel Başkanı Alper Taş, çarpıcı açıklamalarla gündemi değerlendirdi.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Yön Haber’den Erkut Tekin’e gündemi değerlendirdi.

İşte o röportaj:

Bu kez röportaj konuğum Özgürlük ve Dayanışma Partisi Eş Genel Başkanı Alper Taş oldu. Daha doğrusu o beni Taksim’deki il binasına konuk etti ben de onu az sonra okuyacağınız söyleşiye…

Alper Taş, pek çok konuda medyada ilk kez duyacağınız cümleler kurdu. Hatta belki de kimilerinin cevap hakkını kullanacağı cümleler…

Haziran Direnişi’nin yıldönümü yaklaşırken, seçimden sonra Birleşik Haziran Hareketi’ni nelerin beklediğini, CHP’nin teklifine neden hayır dediğini, hangi konuda BirGün gazetesini eleştirdiğini, Kürt hareketine dair fikirlerini ve tabii o çok merak edilen ‘oyunu kime verecek’ sorusunun cevabını bu söyleşide bulacaksınız.

Önemli not: Söyleşi, 1 Mayıs’ın hemen öncesinde yapıldığı için yaşanan polis şiddeti ve gözaltılar hakkında konuşma imkanımız olmadı

*** *** ***

Özgürlük ve Dayanışma Partisi neden seçime girmedi?

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, esas olarak seçim siyasetini kendisinin de içinde yer aldığı Haziran Hareketi ile belirledi.  Anca beraber, kanca beraber diyerek Haziran Meclisleri tartışmalarının ortaya çıkardığı tavrı kendi seçim tavrı olarak kabul etti.

Biz, bu seçimlerde kendisini seçim pusulasında sınayan bir eğilimden uzak durduk. Haziran’ın günlük mücadelenin bir parçası olması ve Haziran Meclislerinin geliştirilmesi çalışmalarını temel aldık. Doğal olarak seçim platformunda seçime katılım hakkını kullanmaktan da vazgeçtik. Bu bizim Haziran’a verdiğimiz önemdir.

“KOMÜNİST PARTİ, HAZİRAN MECLİSLERİNİN KARARINA UYMADI!”

Geçtiğimiz günlerde Komünist Parti MK Üyesi Kemal Okuyan’la da bir söyleşi yapmıştım. O da “Biz Haziran Meclislerini seçime girme adına zorladık ancak olmayınca izin alarak seçimlere girme kararı aldık” demişti. Ne düşünüyorsunuz?

Haziran Hareketi değişik bileşenlerden oluşuyor. Herkesin farklı bakış açıları olabilir. ÖDP, sandıkta büyük bir seçim ittifakı olması gerektiğini kendi siyasi fikri olarak daha önce ortaya koydu. Yani CHP, HDP ve sosyalistler, Gezi isyanının şekillendirdiği altı temel başlık etrafında bir ittifak oluştursun istedik. Ancak bunun bizim dışımızdaki nedenlerle gerçekleşme imkanının olmadığı görüldü.

Seçimde sandıkta büyük koalisyonun mümkün olmadığı koşullarda Haziran Meclisleri’nin ana yönelimi de bağımsız bir duruş ekseninde oldu. Bu tutum, Haziran fikrinin temelini oluşturan halkın kendi söz ve karar sahibi olduğu Meclislerin güçlendirilmesine dayanıyor. Ama aynı zamanda sandıktaki dayanışma tutumuyla da Gezi milyonlarının sandığa ilişkin yaklaşımlarıyla ortaklaşan bir tutum. Bu anlamda Gezi milyonlarıyla kurulan dolaylı bir ittifak.

Komünist Parti, bağımsız adaylarla girme önerisini ifade etti. Bilindiği gibi bizim ifade ettiğimiz geniş koalisyondan da yana değildi. Sonuçta Haziran Meclislerinin yönelimi doğrultusunda kendilerinin de içinde yer aldığı Yürütme’de yapılan tartışma sonucunda bildiğiniz sonuç ortaya çıktı.  Yapılması gereken bizce bu Meclis kararı çerçevesinde tutum almaktı. Ancak Komünist Partili arkadaşlar bu kararın dışında bir siyasi karar alarak seçime girdiler. Bizce olay budur.

Sizin böyle bir çabanız olmadı mı?

Bilindiği gibi Gezi isyanı, esasen emek eksenli veya sınıfsal talepler üstünden ortaya çıkan bir toplumsal hareket değildir. AKP rejiminin baskısına, despotluğuna, diktatörlük kurma girişimine,  kendi suretinde bir Türkiye yaratma anlayışına karşı ‘Hayır, biz özgürlük alanlarımızı size asla teslim etmeyiz’ diyen bir özgürlük isyanıdır. Milyonlar bunun için bir araya geldi ve esas talepleri bu rejimin yenilmesiydi.

ÖDP olarak bunu gören bir yerden sosyalistlerin (Haziran demedik diye ısrarla altını çiziyor) CHP ve HDP ile Gezi isyanının ortaya koyduğu ortak bir programla, bu İslami faşizmin geriletilmesi için seçime birlikte girmesini biz önerdik.

Bu nedenle biz dedik ki; AKP’ye karşı sokakta yan yana durabildiğimiz güçlerle, sosyal demokrat, radikal demokrat ve sosyalistlerle birlikte seçime girelim.

3-Bu tanımlamalar kimleri tarif ediyor?

Sosyal demokrasi CHP’yi, radikal demokrasi ise HDP’yi. Bu partiler kendilerini böyle tanımladıkları için bu ifadeleri kullanıyorum. Dolayısıyla bizim hem sosyal demokrasiyle hem de radikal demokrasiyle ilgili eleştirilerimiz var ama bugünün Türkiye’si içinde öne çıkan baskın tehlike, aktüel görev, güncel çelişki AKP rejiminin yenilmesi. Ki bunun olması memleketi güllük gülistanlık yapmayacak ama solun toptan gelişimi açısından bize nefes alma imkânı sağlayacaktır.

HDP ve CHP ile yapılan görüşmelerden neden bir sonuç çıkmadı?

CHP, özellikle HDP ile bir ittifak içine girmeye yanaşmıyor. Bunun nedenlerini uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. HDP de iki seçimdir CHP ile bu konuda görüşmeler yaptıklarını ama olumlu yaklaşılan noktalarda son anda cayıldığını ve gelinen safhada artık böyle bir ittifak beklentisinin olmayacak duaya âmin demekle eşdeğer olduğunu söyleyerek bu sayfayı kapattıklarını belirttiler.

“İYİ BİR SINAV VERDİK”

Sosyalistler hep CHP’nin daha solda olmasını istedi. CHP de bu seçim başta siz olmak üzere bazı sosyalist isimlere çağrı yaptı. Üstelik Kılıçdaroğlu, Alper Taş aday olsun, seçimden sonra ÖDP’yi TBMM’ye taşısın dedi ancak sizden kabul görmedi.

Bizim açımızdan mesele birimizin meclise girme meselesi değil. Toplumsal bir zeminle Türkiye’yi yeniden kurma iradesini geliştirmektir mesele. Tabii ki ben Kemal Beye bu teklifinden dolayı teşekkür ettim ama dediğim gibi bizim derdimiz birkaç arkadaşımızın meclise girmesinden öte bir noktadadır. Ben Haziran Hareketi’nin bir ferdiyim ve hareketimizin CHP ile seçimde ortak hareket etmek gibi bir kararı olmadığından böyle bir teklifi kabul etmem de mümkün değildi.

Benim hakkında milletvekili olmayı çok istiyor, bunun için türlü hamleler yapıyor, hatta ÖDP’nin Haziran Hareketi’ni yarı yolda bırakıp HDP ile anlaşacağı gibi türlü söylentiler çıkartarak haksızlıklar da yaptılar. Ama ben ÖDP Eş Genel Başkanı olarak Haziran Hareketinin kuruluş kongresinde seçimlere anca beraber kanca beraber gideceğiz dedim ve bugün de bunu göstermiş bulunmaktayız. Haziran Meclislerinin aldığı kararı sonuna dek yanında durduk ve duruyoruz.

“HAZİRAN HAREKETİ SEÇİMDEN ÖNCEKİ GİBİ DEVAM EDEMEZ!”

Bu noktada şunu sormam gerekiyor. Siz diyorsunuz ki Haziran Meclislerinin kararlarına sonuna dek uyduk. Ama öte yandan Komünist Parti uymadı ve seçim kararı aldı. Seçimlerden sonra yine Haziran Meclislerinde yan yana gelmenizde bir sıkıntı, bir kırgınlık olabilir mi?

Öncelikle Kemal Okuyan’la yaptığınız röportajı okuduğumu söyleyerek başlayayım. Burada polemik yapmak gibi bir niyetim yok. İnsanlar bilsin diye söylüyorum. Arkadaşlar seçime katılma gerekçelerini ‘kime oy vereceğiz’ üzerine kuruyorlar. Yani HDP’ye, CHP’ye oy vermek istemiyoruz, doğal olarak bir yere oy vermek gerekiyor, burada bir boşluk var ve biz seçime giriyoruz diyorlar. Şimdi bu bakış açısı, şu an Haziran’ın kararını eleştiren, niye HDP veya CHP’ey oy verme çağrısı yapmıyorsunuz diyen arkadaşların eleştirisiyle aynı kapıya çıkıyor.Yani seçim siyasetini oy vermeye indirgiyor.

Elbette Haziran Meclislerinin aldığı karara uymayarak seçime girme kararı alan KP de diğer bileşenler de Haziran’ın bir parçasıdır. Seçimlerden sonra yeniden bir araya geleceğiz. Seçim sonuçları, Haziran Hareketi’nin de kendini yeniden tanımlaması açısından önümüzü açacak. Yani Haziran Hareketi de seçimden önceki gibi devam edemez! Ama biz kimseyi Haziran’a ihanet ettiler gibi bir suçlama içerisinde değiliz.Haziran Hareketi, toplumun geniş kesiminin ilgisini çekerek, giderek gelişiyor halklaşıyor. Seçimlerden sonra oluşacak tablo nasıl olursa olsun Haziran Hareketi’ne daha fazla ihtiyaç olacağı da görülüyor. Bu anlamda, 8 Haziran’da hem geldiğimiz nokta çerçevesinde hem de oluşacak yeni güç dengesinin ortaya çıkaracağı sonuçlar çerçevesinde Haziran Hareketi’ni daha ileri taşıyacak, büyütecek ve güçlendirecek adımları hep birlikte atacağız.

Attığınız bir tweet çok konuşuldu.  HDP ile CHP koalisyon kursun biz de sol muhalefet edelim demiştiniz. Diyelim ki dediğiniz şey gerçekleşti. Bu iki partinin seçim vaatleri çerçevesinde siz hangi noktalarda muhalefet ederdiniz?

Muhalefet edecek o kadar çok nokta var ki. Bir kere biz sosyalizmi amaçlayan partiyiz. Sanki ben orada CHP ile HDP koalisyon kursun, biz de ortağı olalım demişim gibi eleştirenler var. CHP de HDP de yeni programlarıyla birlikte eski duruşlarından daha ileri bir noktaya geçmişlerdir. Ama nihayetinde birisi sosyal demokrasiyi esas alan yani sosyal piyasacılığı içeren bir programdır. Diğeri de radikal demokratlık ekseninde kurulmuş bir programdır. Dolayısıyla sosyalist bir partinin radikal demokrasi ve sosyal demokrasiyi aşan taleplerde bulunmasından daha doğal bir şey olamaz.

Ben elbette bu seçimlerde HDP’nin barajı aşmasını istiyorum, elbette CHP’nin oylarının artmasını istiyorum. Çünkü ben AKP’nin gerilemesini istiyorum. Haziran isyanı da tam da bu noktada ortaya çıkmıştı zaten. Sonuç olarak benim bu temennide bulunmuş olmam Türkiye’nin çözümünün bu olduğu anlamına gelmiyor. Sadece bu meclis bünyesinde en iyi koalisyonun bu olabileceğini belirtmiştim.

“HDP’NİN DIŞARIDA KALDIĞI MECLİS TABLOSU GAYRI MEŞRU BİR TABLODUR”

Bu seçimlerin en popüler tartışma konusu HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği… Sizce HDP barajı geçer mi? Geçerse veya geçmezse siyasi sonuçları ne olur?

Benim sokaktan aldığım veri HDP’nin barajı aşabileceği yönde. Ama burası Türkiye ve seçime daha bir aydan fazla bir süre var. Barajı aşamama riski elbette var ama benim sokaktan aldığım izlenim şu anki tablo geçebileceği yönünde. Geçerse AKP zayıflayarak seçimden çıkmış olur. Tabi sadece bu yetmez. CHP’nin de güçlenmesi lazım. O zaman AKP’nin anayasa değişikliği için referandum şansı kalmaz. Ve zaten sona yaklaşan AKP iktidarındaki çözülme daha da derinleşir.

Barajı aşamazlarsa da her şeyin sonu değil tabii ki. Kürt siyasi hareketi kendisini sadece barajla ve seçimle sınırlayan bir hareket değil. Çok büyük bir hareket ve farklı modeller uygulayabiliyorlar. Parlamento dışı kalmaları siyaset dışı kalmaları anlamına gelmiyor. Kendi halk meclislerini daha kuvvetlendirip, siyaseti o meclislerde daha anlamlı kılacaklardır ama HDP’nin dışarıda kaldığı meclis tablosu çok gayrı meşru bir siyasi tablo olur.

Peki ya HDP, AKP ile koalisyon yaparsa?

Bu kendi siyasetleri adına bir intihar olur. Ama bunu görebilmemiz için de barajı geçmeleri gerekiyor (gülüyor).

“BİRGÜN GAZETESİ, ÖDP’NİN YAYIN ORGANI DEĞİL”

ÖDP ile HDP ya da PKK arasında bir gerginlik bir iletişimsizlik var mı? Son olarak BirGün’de Akın Olgun’un yazılarına son verilmesiyle ÖDP ve çevresine bazı eleştiriler yapıldı?

BirGün’deki arkadaşlar bu konuda açıklamalarda bulundular. Akın Olgun’la yaşanan ayrılık, HDP ile ilgili bir durum değil. BirGün, toplumsal muhalefetin farklı seslerinin bir arada olduğu, onların ortak sesinin buluştuğu bir mecra. Bu zeminin korunması için farklı fikirlerin birbiriyle mücadele etmediği bir tartışma zemininin oluşturulması gerekiyor. BirGün’ün uyarısı da bu yönde. Ancak bunun yolu ve yöntemi böyle olmamalıydı.Ama buradan yola çıkarak BirGün’e linç yapmaya çalışmak da asla doğru değil. Sanki BirGün gazetesi HDP’yi destekleyenleri gazetede istemiyormuş gibi bir hava yarattılar. Gazetenin içinde HDP’de çalışan, bu konuda emek veren, yazan insanlar var. BirGün, solun her kesiminden fikirlere yer veriyor. Geçenlerde yine sizin Barış İnce ile yaptığınız röportajı da okudum. En küçük bir olumsuzlukta dost medya kuruluşlarının yaralayıcı tavır alması doğru değil. Hele hele BirGün üzerinden ÖDP’yi hedef almaları hiç doğru değil. BirGün gazetesinde ÖDP’li arkadaşlarımızın çok emeği vardır ama altını çizmek istiyorum BirGün gazetesi ÖDP’nin yayın organı değildir.

Geçmişte ÖDP’de olan ve sorunlu şekilde yollarını ayıran Saruhan Oluç, Ufuk Uras gibi kimi isimler şimdi HDP’de. Bu sizde rahatsızlık yaratıyor mu?

Rahatsız değilim. Sonuç itibariyle siyasette inandığınız ve fikirlerinizin uyuştuğu yerde olursunuz. Bu isimler ÖDP’nin ilk sürecinde görevler almışlar ve daha sonra başka bir siyasal hareketin içerisine girmişlerdir. Ama tabii bir takım gariplikler var. Geçmişte ÖDP’nin bir dönemini bitiren en önemli tartışma, Kürt meselesi üzerine odaklanan tartışmaydı. Ne ilginçtir ki; bu tartışmada en zıt kutupta olanların hepsi şu an HDP’ye dâhil oldu. Madem HDP’de toplanabildiler, o zaman niye ÖDP’de iken Kürt meselesi üzerine bu kadar keskin ve zıt taraf oldular da çatışmayı derinleştirdiler? Bunu da sormak icap ediyor. Zira çok ilginç isimler yan yana geldi.

Daha sonra bunun için herhangi bir özeleştiri verdiler mi?

Verdiklerini görmedim. Sonuç itibariyle zıt kutuplar bunlar. Şu anda isim vermek istemiyorum ama öyle kişiler ki bunlar, bu tartışmaların en uçtan sürdürücüleriydi. Şimdi hepsi HDP’de.

“AKP İKTİDARINI UYARIYORUM, HESAP VERECEKLER!”

AKP’nin toplumu provoke ederek oy devşirdiğini birçok kez gördük. Seçime az bir zaman kala özellikle Haziran Direnişi’nin yıldönümü yaklaşırken neye dikkat çekmek istersiniz?

Sosyalistlerin, devrimcilerin sizin bahsettiğiniz bu tabloyu görmeleri gerekiyor. AKP gerçekten toplumsal gerilime oynuyor. Her seçimi böyle kazandılar. Kitlesini provokasyonlarla konsolide etti. Ağrı’da bunun denemesini yaptılar. Yine Sümeyye Erdoğan’a suikast olacak gibi abuk sabuk şeyleri iddia ettiler. Özellikle Haziran öncesi AKP her türlü çirkin eylemi gerçekleştirebilir. Sosyalistlerin bu süreçte AKP’nin provokasyonlarına karşı uyanık olma mecburiyeti var. Barışçıl, kitlesel, militan ama meşru zeminden asla ve asla kopmamamız lazım. Bakanlar Kurulu, seçim güvenliğini tehdit konusunda bir sıralama yapmış ve Birleşik Haziran Hareketini dördüncü sıraya yazmış. Bu vesile ile Yön Haber aracılığıyla AKP hükümetini uyarıyorum: Haziran Hareketi, meşru ve ortada olan bir harekettir. Haziran’ın bir eylem çizgisi vardır ve nettir. Birilerine bizim adımızı kullanarak bir şeyler yaptırıp provokasyona girişirlerse bunun sorumlusu da hesabını verecek olan da kendileri olur! Bunun altını Birleşik Haziran Hareketi Yürütme Kurulu Üyesi olarak çiziyorum. Eğer seçim güvenliğinden söz edilecekse zaten seçim güvenliği için birinci tehlike AKP’nin kendisidir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde kişisel tercihinizi açıklamıştınız. Madem ÖDP ve Haziran Hareketi olarak seçimlerde yoksunuz, bu seçimde de benzer bir açıklamanız olacak mı?

Evet, o dönem kişisel tercihimi açıkladım ama Parti Meclisi de bana bu tercihimi açıklama iznini vermişti. Medyada bu hep gözden kaçırılıyor. Sanki ben PM’ye rağmen bu açıklamayı yapmışım gibi. Aslında o zaman partinin açıkladığı metin sanırım derdini tam anlatamadı. ÖDP’nin metnini iyi okuyanlar, cumhurbaşkanlığı seçiminde çubuğun Selahattin Demirtaş’a büküldüğünü görüyordu zaten.

Sonuç olarak Ekmelettin İhsanoğlu ismi ve tarzı kıyasıya eleştiriliyor ve mahkûm ediliyor, Selahattin Demirtaş’ın adaylığındaki tartışma ise yönteme dayalı tartışma olarak dile getiriliyordu. Şu anda benim şuraya buraya oy verin demem doğru olmaz. Ama ben şunu söylüyorum: Benim temennim HDP’nin mutlaka ve mutlaka barajı aşması ki bunun altını çiziyorum. CHP’nin de oyunu arttırmasıdır. Olası kompozisyonda da CHP-HDP koalisyonu neticesinde bizim de onlara karşı sol bir muhalefet geliştirmemizdir.

Kişisel tercihiniz çok merak ediliyor ama!

Bunu açıklayamam. Çünkü örgütlü bir insanım ve örgütümün bu konuda almış olduğu bir karar var zaten. Kamuoyu ile paylaşmam doğru olmaz. O dönem parti meclisim bana aynı zamanda bu konularda görüş beyan etme izni vermişti.

Bu dönemde verilmedi mi?

Biz Haziran Meclisinde ilerici güçlerle dayanışma kararı aldık zaten. Ve bu kararı ileriki süreçte herhangi bir gelişme karşısında Haziran olarak yeniden ele alıp somutlama şansı da verdik kendimize. Bunu da görmekte fayda var. Böyle bir ihtiyaç olursa Haziran Meclisleri bu kararı alabilir.

Kürt hareketi çevresinden size de partinize de ‘Kemalist’ yakıştırması yapıyor. Bu iddiaya ne cevap vereceksiniz?

Bakın şimdi, Kemalizm’in ortada olmadığı bir rejimde yaşamamıza rağmen bazıları halen mitinglerde ‘Kahrolsun Kemalist Diktatörlük’ sloganları atıyor. Bize bu eleştiriyi yapanlar ya Kemalizm’i bilmiyorlar ya da kasten yapıyorlar. Mahir Çayan, Kemalizm’i zamanında yerli yerine oturtmuş. Bugün buna ilave edilecek çok fazla bir şey yok. Bunlar çok ucuz eleştiriler. Bir de şu var: Mesela, Kürt hareketi içinde yer aldın mı bu yaftadan kurtuluyorsun, yer almadın mı Kemalist oluyorsun. Mantıksız bir durum. Biz Kürt hareketiyle omuz omuza, yüz yüze olmalıyız. Eleştirel ama dostça olmamız lazım. HDP’nin de Kürt hareketinin de eleştiriye ihtiyacı var. Biz bu eleştirileri yaparak dost olabiliriz. Şakşakçılık yaparak, çok iyisiniz diyerek gerçek dostluk yapılacağına inanmıyoruz. Onlar da bizi eleştirsin tabii ama bu Kemalizm’le falan olacaksa samimiyet kayboluyor.

“SYRIZA ELEŞTİRİSİ İKTİDARDAN KAÇMA SİYASETİ”

Komşudaki Syriza için ne söylemek istersiniz?

Biz Syriza’dan devrim beklemedik. Beklemedik ama Syriza’ya kayıtsız kalıp, yokmuş gibi de davranmadık. Yunanistan Komünist Parti’si de, buradaki arkadaşlar da ortada devrim falan yok diye eleştiriyorlar Syriza’yı. Devrim zaten bu süreçlerin neticesinde ortaya çıkar. Kimse size altın tepsiyle sunmaz devrimi.

Parlamento zemininde ittifaktan kaçıyorsun. Devrim yapmak için ayaklanma organların da yok. Doğal olarak parlamentoya giriyorsun. Ama Yunanistan’ın en kritik döneminde Syriza ile ilişki kurmaktan kaçıyorssun. Ondan sonra “Biz demedik mi, Syriza devrim yapamaz” falan… Bunları anlamak mümkün değil. Peki, krizin en tepeye çıktığı dönemde ne öneriyorsun sen Yunan halkına? Devrimin olgunlaşmasını! Bunun için ne olması gerekiyor? Her şeyin iflas etmesi gerekiyor. Peki, her şey iflas ettiğinde devrimci dalganın doğacağını nereden biliyorsun? Gerici dalga da doğabilir, faşist dalga da doğabilir. Örnekleri var. Ben bunu, iktidar kavramını bu kadar çok kullandıktan sonra iktidardan kaçma siyaseti olarak görüyorum!

KKTC halkı, yeni cumhurbaşkanı olarak ODTÜ’lü ve solcu olarak bilinen Mustafa Akıncı’yı seçti. Seçtiği ama aynı gün Tayyip Erdoğan, Akıncı ile de bir gerginlik yaratmayı başardı.  KKTC ile ilişkileriniz ne boyutta?

ÖDP olarak biz zaten Kuzey Kıbrıs’taki partilerle sürekli diyalog içindeyiz. Birleşik Kıbrıs Partisi, Yeni Kıbrıs Partisi, Toplumcu Kurtuluş Partisi, Baraka gibi örgütlenmelerle temaslarımız hep oluyor. Orada hemen hemen bütün dostlarımız seçimin ikinci turunda Akıncıyı destekledi.

Akıncı’nın Erdoğan’da gösterdiği refleksi doğru buluyorum. Çünkü AKP hükümeti, daha önceki hükümetlerden bile daha fazla Kıbrıs’ı bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Türkiye’ye yaptıklarının aynısını Kıbrıs için de yapıyor. Orada da doğa katliamına yöneliyor, orada da İslamcılığı büyütmeye çalışıyor, orada da piyasacılığı derinleştirmeye ve özelleştirmeye uğraşıyor.  Biz anayız, siz yavrusunuz, doğal olarak ana yavrusuna ne kadar meme verirse buna razı olacaksınız demeye getiriyor. İtfaiye müdürünün bile Ankara tarafından atandığı bir Kıbrıs’tan bahsediyoruz. Madem Kuzey Kıbrıs bağımsız bir devletse gerçekten bağımsız bir devlet olmasına izin verilsin. Aksi takdirde sen dünyaya KKTC bağımsız bir ülkedir dersen herkes sana güler. Neresi ile güleceğini burada söylemeyeyim.

 

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/alper-tas-hazirani-buyutecegiz-h86079.html

Hits: 853