Ülkede Karanlık Bir Sabaha Uyanmak

~ 13.04.2015, Nuray MERT ~

AK Parti’nin ‘askeri vesayetle mücadele’ diye takdim ettiği, militarist siyaset anlayışı ile değil, eski statükonun bekçiliğini yaptığını düşündüğü ‘asker’ ile mücadele idi. Meşhur Ergenekon davaları esnasında bu hususa dikkat çekmeye çalıştım, sivil siyasetin demokratikleştirici gücüne sorgusuz sualsiz inanılan, o dönem kimsenin bu konuyu dikkate almaya niyeti yoktu. Dahası, sivil siyasetin öne çıkması, illa demokratikleşme getirmeyebilir, farklı bir otoriterleşme ile sonuçlanabilir kaygısını dile getirdiğim, ‘sivil dikta’ tartışması üzerinden her türlü saldırıya uğradım. O günlerde ‘sivil dikta’ tartışması Balyoz darbe planının bir parçası olarak bile ilan edildi.

O dönem, öngörülerimi değil, kaygılarımı ifade etmiştim, ne yazık ki, kaygılarım gerçek oldu, Türkiye yeni bir otoriter siyaset mecrasına sürüklendi. Şimdi daha vahim bir noktadayız, inşa aşamasındaki yeni statüko, askeri gücü arkasına alarak siyaset yapmaya girişti. Artık hiç olmazsa bunu görelim. İki gün önce Ağrı’da yaşanan ve dört askerin yaralanması, beş PKK’linin ölmesi ile sonuçlanan çatışma böylesi bir tehlikeli gidişin işareti.

Asker verilen emri uygular, asıl mesele kimin, hangi telakki sonucu bu emri verdiğidir. Askeri vesayetten kurtuluş, sadece ordunun siyaset üzerindeki etki gücünün kırılması değil, askeri eylemlerin sadece iktidar tarafından değil, tüm toplum tarafından denetlenebilir, tartışılabilir olmasıdır. Türkiye’de yaşanan ise tam bir hokus pokus oldu, yani iktidarın asker üzerindeki denetimi olması gerektiği yere çekildi, ama iktidarın demokratik hesap verebilirliği sağlanamadı. Öyle olunca, bu kez iktidarın politikaları ekseninde asker ile ilişkisi nedir, bilinemez, sorgulanamaz hale geldi. Son olay, nasıl bir siyasi telakkinin sonucudur, bunu bilmek sormak zorundayız, demokratik ülkelerde bu sorulara cevap beklenir. Bizim durumumuzda, bu türden bir sorgulama ‘teröre destek’, ‘teröristi kayırmak’ suçlaması ile geçiştiriliyor.

Barış süreci çerçevesinde örgüt eylemsizlik kararı almış, işler bu çerçevede yürüyor görünüyordu. Müzakere bu örgütün lideri ile yapılıyordu, ‘sürecin neresindeyiz?’ sorusu bile, iktidar partisi tarafından barışa sabotaj diye değerlendiriliyordu. Yani müzakereleri de sorgulamayacağız, sonra birdenbire hava değişip işin çatışmaya varmasını da sorgulamayacağız, şu anda iktidarın söylediği bu. Dahası, seçim sürecinde böyle bir gerilim çıkması büyük bir soru işareti, sorun PKK’nin silah bırakmaması, daha doğrusu Türkiye’de silahlı güç bulundurması ise, bu yeni bir durum değil. Bu husus müzakerelerin bitmesi demek ise, onu da bilmek hakkımız. İktidar rotayı değiştirdi mi, değiştirdi ise yeni rota neresi? Silahlı çatışmaya geri dönüş mü, kontrollü gerilim mi? Ne? Neden?

Bu sorulara cevap vermeyen dahası, muhatap bile olmayan iktidarın, yarattığı puslu havayı seçim baskısı olarak kullandığını düşünmek durumundayız. Nitekim, bir yandan Dolmabahçe’de, HDP’nin İmralı heyeti ile birlikte ortak açıklama yapan iktidar, hemen ardından HDP’yi hedef alan açıklamalar yapmaya başladı. HDP’nin başkanlık sistemine muhalefetinin bu tutum değişikliğine neden olduğu aşikâr. Belli ki, iktidar müzakere sürecini, Kürtler ile başkanlık pazarlığına endekslemiş, işler istediği istikamette gitmediği ölçüde Kürt siyasetine ve münhasıran HDP’ye baskı siyaseti güdüyor. Kürtlerin, gizlice AK Parti ile başkanlık pazarlığı yaptığını düşünenler, işlerin böyle olmadığını, iktidar partisini çileden çıkaranın da bu nokta olduğunu görsünler artık.

Her şeye rağmen Kürt siyasetinin bu tuzağa düşmeyip sonu belirsiz bir yola itilmekten kaçınmasını umuyoruz. Diğer taraftan, onların da şeffaf olmayan bir müzakere sürecinin nerelere varacağını görmesinin vakti geldi. Barışın yolu demokratikleşmeden uzaklaştığı sürece, süreç ters tepme riski taşıyor, iktidarın üzerinde yürüdüğü hat bu. Her olumsuz gelişmeden Kürt siyasetini sorumlu tutanlar ise, daha derin bir sorgulama yapmazsa, günün sonunda, terör gerekçesi ile askeri arkasına alan, yeni bir otoriter rejimin değirmenine su taşıyor olacaklar. Böyle giderse, hep birlikte, uyandığımıza pişman olacağımız karanlık bir sabaha uyanacağız.

Nuray MERT | Tüm Yazıları
Hits: 1056