FİLİSTİN TOPRAKLARI

~ 12.12.2014, Av. Reha TAŞKESEN ~

Okuyucuya Not: Temmuz 2014 ayı içerisinde İsrail’in Gazze bölgesine başlattığı harekat sadece kayıpları ve yıkımları bakımından değil siyasi sonuçları bakımından da önem arz etmiştir. O günlerde başlayan çalışmalarım çalışma hayatımızın da yoğunluğu bakımından yeni sonuçlanmış ve okuyucularımızın istifadesine sunulmuştur. Kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.

 
FİLİSTİN TOPRAKLARI (I)
 
Filistin ile vedalaşıyor muydu, Mustafa Kemal Paşa? Döndü, atının yelesini okşadı. Atını Şeria’nın sularına sürdü1.”
 
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik askeri harekatı ve bu bölgede yaşayan Filistin halkına saldırısı bir anda dünyadaki gündemi değiştirmiş ve konunun birinci sıraya yerleşmesine neden olmuştur2.
 
Bir tırmanma süreci sonrasında başlayan çatışma süreci tarafların kabul ettiği “ateşkes koşulları” ile şimdilik kaydı ile sona ermiş görülmektedir3.
Bu gibi konulara her zaman olduğu gibi duygusal ve sığ bir yaklaşım, konunun kolay anlaşılır olmaktan çıkmasına, bir bilgi kirliliğinin oluşmasına ve gerçeğin de bir sis perdesi arkasına gizlenmesine yol açmıştır/açmaktadır.
 
Doğru ile yanlış birbirinin içerisine girmiş, mevcut durumdan yararlanmak isteyen başta siyaset çevreleri olmak üzere her düşünceden ve her kesimden basın yayın organları, sosyal medya kullananları, bilim insanları, yazarlar ve hukuk çevreleri kendi tezlerinin doğruluğuna kamuyu inandırmak için aşırı bir gayret göstermeye başlamıştır.
 
Sap ile saman birbirine karışmıştır.
 
Yine her zaman olduğu gibi zavallı sokaktaki insanlarımız bir yandan bu kirli bilgi saldırısından korunmak isterken, diğer yandan da inanç ve etnik kimlik istismarcılarının ustalıkla kullandıkları söylemlerin büyüsüne kapılmışlardır.
 
Akıl önemini ve önceliğini yitirmiştir.
 
Sağduyu yerine kin ve nefret tohumları bir kez daha (bütün bölgede) toplumlara saçılmış ve geleceğe yönelik (daha kapsamlı) bir çatışma riski olasılığı daha da güç kazanmıştır.
 
Konuyu sadeleştirme ve anlaşılır kılma sorumluluğu ve zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
 
İsrail Devleti:
 
Konumuz, “Filistin Toprakları” üzerinde oynanan oyunu (ya da süreci) tarihsel gerçekleri de dikkate alarak ve ancak daha çok geride kalan 50 yıllık süreç içerisinde inceleyerek kamuyu bilgilendirme sorumluluğumuzu yerine getirmektir4.
 
Bu noktada, önce “Filistin Toprakları” hakkında geçen yüzyıl içerisinde yapılan anlaşmaların, alınan kararların ve sonuç olarak bu topraklar ile ilgili olarak ortaya çıkan (uluslararası) hukuksal altyapının iyi anlaşılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir5.
 
Karmaşık ve ayrıntıları olan konuya, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu topraklarının paylaşılmasını esas alan Hüseyin-McMahon (gizli) muhaberatı ve mutabakatı ile giriş yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir6.
O yıllar Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde nüfuz tesis etme adına yoğun şekilde açık ve gizli görüşmeler yapılmıştır. Nitekim yukarıda belirtilen mektup teatisinden hemen 4 ay sonra akdedilen Sykes-Picot Anlaşması ve 2 yıl sonraki Balfour Beyanatı sorunun öyle çok basit olmadığını ve giderek daha karmaşık bir hale dönüşeceğinin de işaretini vermiştir7.
 
Bu dönemin gizli ve açık görüşmelerinin sonuçlarına baktığımız zaman Osmanlı Devleti ile çıkarları çatışan güç merkezleri ile Osmanlı tebaası olan halkların işbirliği yapmak suretiyle imparatorluk toprakları üzerinde bağımsızlık kazanma/hükümranlık alanları tesis etme çabası içerisinde oldukları anlaşılmaktadır.
 
O dönemde bu birbirine yakın zamanlı görüşmeler ve mutabakatlar ile bir yandan Araplara bağımsız bir devlet sözü verilirken, diğer yandan da Yahudilere yerleşim garantisi verilmiş ve bugün yaşanan sorunların da temeli atılmıştır.
 
Vefa duygusu, kin ve düşmanlık duygusu ile yer değiştirmiştir.
 
Bu dönemde yaşanan gelişmelerden sonra İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen süreci ve sonrasındaki süreci de ayrı ayrı değerlendirmek faydalı olacaktır.
 
Savaşın önlenmesi uluslararası barış ve güven ortamının tesis ve devam ettirilmesi maksadı ile I. DS sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti yeterli bir yaptırım gücünün de olmaması nedeniyle arzu edilen maksadın tahakkuku için yeterli olamamıştır8. Dünya hızlı bir şekilde yeniden bir savaş ortamına devinmiş ve I. DS sona erdikten çeyrek yüzyıl sonra II. DS başlamıştır9.
 
İki DS arasında, Almanya Versay Antlaşması hükümlerini tanımama ve ihlal etme noktasına gelmiştir10.
 
Almanya’da Nazi Partisi’nin iktidar olması ile birlikte Almanya merkez olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde Yahudilere, Slavlara, komünistlere, eşcinsellere ve romanlara yönelik bir itibarsızlaştırma süreci başlatılmıştır11. Zihinsel ve fiziksel özürlü olanlar da bu ayrımcılığa tabi tutulmuştur12. Savaşın başlamasından sonra “soykırım” düzeyine sıçrayan bu ayrımcı ve ayrıştırıcı anlayış önemli “insan hakları ihlalleri” yapılmasının da yolunu açmıştır13.
 
Çoğunluğu Yahudi olan insanlara yönelik “imha çalışmaları” II.DS sürecinin en acımasız uygulamaları olarak belleklerde iz bırakmıştır14.
 
İnsanlık dışı uygulamalar ile o yıllardaki dünya Yahudi nüfusu %40 oranında azalmıştır15.
 
Savaş sırasında Almanya Filistin topraklarında yaşayan Müslüman/Arap toplumu ileri gelenleri ile de temas kurmak suretiyle, Yahudilerin bu topraklarda yaşamalarının ya da yerleşmelerinin de önüne geçmek istemiştir16.
 
Batı uygarlığı bir akıl tutulması yaşamış ve yaşananlar insanlık tarihi için bir kara leke oluşturmuştur.
 
Yukarıda da açıklanan I. DS döneminde Filistin Toprakları üzerinde Yahudi yerleşimine izin verilmesi düşüncesine, II. DS döneminde Avrupa’da Yahudilere yönelik itibarsızlaştırma ve yok etme çalışmaları da eklenince; mağdur olan Yahudilerin bir bölgede (Filisitin Toprakları) yerleşmeleri fikri giderek önem ve öncelik kazanmaya başlamıştır.
 
Dünya Yahudi toplumu kamuoyunun dikkatinin konuya çekilmesi için gayret göstermiştir17. Başarılı da olmuştur.
 
Filistin topraklarında yerleşik Yahudi toplumu II. DS sırasında yakın işbirliği yaptığı Filistin’deki İngiliz Manda Yönetimi’ne yönelik 1946 yılından itibaren bir kalkışma hareketi başlatmıştır18.
 

 
Av. Reha Taşkesen
10.12.2014, Ankara
1 Mustafa Yıldırım, 58 Gün (Mustafa Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına), S.101.
2 RT, İsrail’in 08.07.2014 ile 26.08.2014 tarihleri arasında HAMAS tarafından yönetilen Gazze Şeridi’ne yönelik askeri harekatının sonuçları ağır olmuştur. Gözlemciler Gazze’deki yıkımın (17.000 konut yıkılmıştır) 10 yıl içerisinde ancak onarılabileceğini ifade etmişlerdir. 1.800.000 kadar yerleşik nüfusun 1/3 kadarı (600.000) ise yerlerinden ayrılarak başka mekanlara göç etmek zorunda kalmıştır (Displaced People). Filistin tarafı 2191 (500 kadarı çocuk olmak üzere 1660 sivil) ölü ve 11.100 (7.800 sivil) yaralı vermiştir. İsrail’in kayıpları ise 72 ölü (6 sivil) ve 556 yaralı (469 asker) olmuştur. Gazze’ye yakın bölgelerde yaşayan yüzlerce aile ise güvenli bölgelere nakledilmiştir. Harekatın dünyadaki yansımaları da dikkat çekmiştir. İsrail’in harekatı önemli siyasi tepkiler almıştır. Nitekim İngiltere’den ve İspanya’dan sonra 02.12.2014 tarihinde Fransa’da da Ulusal Meclis alt kanadında “Filistin Devletini” tanıyan bir karar (339/151) kabul edilmiştir. Bu yazı bütün bu önemli gelişmeler ışığında konunun bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunulması ihtiyacından yola çıkılarak hazırlanmıştır.
RT, Yeni Yaklaşımlar, “Gazze’den Dünya’ya Bakış”, 01.07.2010, Gazze’ye insani yardım ulaştırılması için başlatılan bir harekete katıldığı savını ileri süren “İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı” (İHH) tarafından yola çıkarılan “Mavi Marmara” gemisine İsrail Silahlı Kuvvetleri tarafından 31.05.2010 gecesi müdahalede bulunulması üzerine gelişmeleri yine tarihsel süreç içerisinde ele alan yazıda konumuza ışık tutacak birçok bilgi mevcuttur. Okunmasının faydalı olacağını düşünerek öneriyorum.

 
3http://www.theguardian.com/world/2014/aug/26/gaza-ceasefire The Guardian, 27.08.2014, Gazze Ateşkes: İsrail ve Filistinliler Haftalar Süren Çatışmanın Durması Konusunda Anlaştılar (Gaza Ceasefire: Israel and Palestinians Agree to Halt Weeks of Fighting), 7 hafta (50 gün) süren çatışmalar tarafların (İsrail ile Hamas, İslami Cihad ve Filistin Yönetimi) anlaşması ile belirsiz bir süre için durmuştur (26.08.2014, 19.00 itibarıyla). Mısır Hükümeti tarafından açıklanan anlaşma hükümlerine göre İsrail sınırı açmak suretiyle insani yardımın ve inşaat malzemelerinin geçişine izin verecek, Mısır ile aradaki Rafah Kapısı da benzer gerekçeler ile açılacak ve balıkçılık için de 6 deniz miline kadar gidilebilecektir. Görüşmelerin devamında ise; Hamas havaalanının ve deniz limanının açılmasını, Filistinli esirlerin bırakılmasını talep etmektedir. İsrail ise ölen askerlerin iadesini ve silahlı grupların silahtan arındırılmasının istemektedir.

 
4 Filistin Toprakları, Batı Asya’da Akdeniz ve Ürdün/Şeria Nehri arasında kalan topraklar ile bu topraklara bitişik toprakları kapsayan coğrafi bölgedir. Mısır, Suriye ve Arap toprakları arasında kalan stratejik önemi olan bu bölge tarihsel süreç içerisinde aynı zamanda dinlerin, kültürlerin, siyasetin ve de ticaretin buluşma noktası olmuştur.
5 “Filistin Toprakları” konusunun 100 yılı I. Dünya Savaşı, 50 yılı ise İsrail Devleti’nin kuruluşunun hemen öncesi ve sonrası dönemi tanımlama anlamında kullanılmıştır. Filistin topraklarının geleceğini belirleyecek önemli gelişmeler ve kararlar da bu sürelerin hemen öncesinde ve sonrasında gündeme gelmiştir.
6 RT, Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali ile İngiltere Mısır Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon arasında 14.07.1915 ile 30.01.1916 tarihleri arasında mektup teatisi olmuştur. Bu yazışmaların maksadı, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının siyasi geleceğinin tespit edilmesidir. Arap tarafı büyük bir ayaklanma hazırlığı ve İngiliz tarafı da Arap tarafı ayaklanma için teşvik etmek ve Kasım 1914’den itibaren Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı Devleti’nin bölgedeki çıkarlarının zarar görmesini sağlama arzusu içerisindedir. Mektuplar, Arapların Birleşik Krallık ile müttefik olarak bir ayaklanma başlatmalarını ve BK da Arapların bağımsız olmalarına destek verilmesi hususunu içermektedir. İlginç olan nokta ise, daha sonra İngiltere ve Fransa dışişleri bakanları arasında akdedilen ve kendi adları ile anılan Sykes-Picot Antlaşması ile (Araplara) söz verilen Arap topraklarının parçalanması ve işgal edilmesi esas alınmıştır.
7 RT, Sykes-Picot (Gizli) Anlaşması: 16.05.1916 tarihinde ve 29.04.1916 tarihinde General Towsend komutasındaki 18.000 kişilik İngiliz kuvvetinin Kut’ül Ammare’de Osmanlı 6. Ordusu tarafından yenilgiye uğratılmasından 17 gün sonra Londra’da İngiltere ve Fransa dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştır. Ortadoğu topraklarının paylaşılmasını öngören bir anlaşmadır. Daha sonra McMahon gizli muhaberatı ve mutabakatı hakkında bilgi edinen Fransa baskı kurmak ve Rusya’nın da onayını almak suretiyle yeni bir anlaşma yapılmasını sağlamıştır. Bu anlaşmaya göre de Rusya’ya Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis ile Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmı; Fransa’ya Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ve Suriye kıyıları; İngiltere’ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat, Basra ve Güney Mezopotamya topraklarının verilmesi üzerinde uzlaşma sağlanmıştır. Kudüs kutsal bir yer olması nedeniyle uluslararası bir yönetime bırakılacak ve İskenderun ise serbest liman olarak kalacaktır. Ancak, 1917 Ekim Devrimi sonrasında Rusya antlaşmadan geri çekilmiş ve Vladimir İlyiç Lenin antlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.Balfour Beyanatı: BK Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour tarafından Baron Walter Rothschild’e (BK Yahudi Cemaati Lideri) Büyük Britanya ve İrlanda Siyonist Federasyonu’na ulaştırılmak üzere yazılan mektubun içeriğidir. Mektup ile “Majestelerinin Hükümetinin Filistin’de (topraklarında) bir milli Yahudi konuşlanmasına gayet iyi niyetle yaklaştığı ve maksadın tahakkuku için de her türlü kolaylığı sağlayacağı” ifade edilmiştir (His Majesty’s Government view with favor the establishment in Palestine of a national home fort he Jewish people, and will use their best endeavours to facilitate the achievement of this object).

 
8 I.DS sonundaki uluslararası siyasi durumun yeniden belirlenmesi maksadıyla 25.01.1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansı sırasında alınan karar üzerine 10.01.1920 tarihinde Milletler Cemiyeti (MC) kurulmuştur. MC’nin kurulması ileride BM fikrine de temel oluşturmuştur. Merkezi İsviçre/Cenevre olarak tespit edilmiştir. Savaş sonrası 18.04.1946’da Cenevre'de 21. Genel Kurul Toplantısı sonunda “cemiyetin dağılmasına” karar verilmiştir. Binası bugün BM İsviçre çalışma binası olarak faaliyet göstermektedir.
9 I.DS ile II.DS arasındaki önemli ekonomik, siyasi ve askeri gelişmeler: 1929 (Dünya) Ekonomik Bunalımı, 1931 yılında Japonya’nın Mançurya’ya müdahalesi (Japonya-Çin), 1935-1936 yıllarındaki Habeşistan Savaşı (İtalya-Habeşistan) ve 1938 yılında Almanya’nın Avusturya’yı ilhakı (12.03.1938) ile 1939 yılında Almanya’nın Polonya topraklarına girmesidir (01.09.1939).
10 Almanya, II.DS öncesinde Almanya’nın stratejisini “Versay Zincirlerinin Kırılması” (Breaking the Chains of Versailles), “Üstün (ırk) Almanların Birleşmesi” (Uniting all Germans), “Yaşam Alanı Oluşturulması ve Doğuya Genişleme” (Living Space/Pull Towards the East) şeklinde tespit etmiş ve uygulama aşamasına geçmiştir.
11 Alman Milliyetçi Sosyalist İşçi Partisi (National Socialist German Workers' Party, Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei, NSDAP). 1919’dan itibaren faaliyet gösteren Alman İşçi Partisi’nin (German Worker’s Party, Deutsche Arbeiterpartei, DAP) devamıdır. Bu parti Almanya’da I. DS öncesindeki komünist kalkışma hareketlerini önlemeye yönelik ve Alman (aşırı) milliyetçi kanadın teşkil ettiği yarı-askeri Özgür Birlikler/Örgüt (Free Corps, Freikorps) kültüründen gelmektedir.
12 RT, Bu insan hakları ihlalleri bir devlet politikası olarak sistemli ve kapsamlı şekilde uygulanmıştır. Yahudiler, komünistler ve romanlar bir “Ari Irk” oluşturma hayallerinin kurbanı olmuşlardır.
13 RT, Yeni Yaklaşımlar, Küresel Ceza Hukuku, Uluslararası Ceza Mahkemesi, 28.05.2011, II. DS sırasında işlenen suçlara ilişkin kurulan Nüremberg Askeri Ceza Mahkemesi (Military Criminal Court of Nuremberg), 1943 Moskova Deklarasyonu ve 1945 Londra Sözleşmesi esaslarına göre kurulmuştur. Mahkemenin yargılama yaptığı konular Uluslararası İnsan Hakları Hukuku bakımından temel olmuştur. Kalıcı bir Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulmasına da esas teşkil etmiştir.
14 RT, Soykırım (Holocaust, Genoside) 1941-1945 yılları arasında Almanya’da ve Almanya’nın işgal ettiği topraklarda yaşayan 11.000.000 insan (6.000.000 kadarı Yahudi ve 1.000.000 kadarı da çocuk) sistemli şekilde imha edilmiştir.
15 https://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Judaism/jewpop.html1939 yılında 16.728.000 olan Dünya Yahudi nüfusu 1945 yılında 11.000.000'a gerilemiştir.
2012 yılı itibarıyla Dünya Yahudi nüfusu 13.746.100 olarak tespit edilmiştir. Nüfusun %45’'i İsrail'de (6.201.100), %40’ı ABD'de (5.425.000), %8'i ise RF, Fransa, Kanada ve İngiltere ve Almanya’da (1.146.000) yaşamaktadır.

 
16 RT, II. DS sırasında Almanya Filistin’deki Müslüman/Arap toplum ile temas kurmak suretiyle Müttefik devletlere karşı Mihver devletleri yanında yer almaları için gayret göstermiştir. 1941 yılında Kudüs İmamı Hacı Amin al-Husayni ile görüşen Hitler, Almanyaya verecekleri destek karşılığında bölgede bir “Yahudi Anayurdu” kurulmasına engel olacağı sözünü vermiştir. Filistinliler Bosna-Hersek’de ve Filistin topraklarında Almanya ile müşterek çalışmalar yapmışlardır. Bu gelişme İngiltere’nin de Arapları koruyan/gözeten politikasından “Yerleşik Yahudi Toplumu” (Yeshuv) lehine dönüş yapmasına neden olmuştur.
17 http://www.ushmm.org/wlc/en/article.php?ModuleId=10005419“Exodus 1947” II.DS’na katılmış eski bir ABD gemisidir. Filisitin Topraklarında faaliyet gösteren Yahudi yer altı örgütü Haganah tarafından $ 8000 karşılığında Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e taşınması için satın alınmıştır. 11.07.1947 tarihinde yerinden ayrılmış (displaced) ya da soykırımdan (holocaust) kurtulmuş 4500 kadar yolcusu ile Sete/Fransa’dan hareket etmiştir. Yolcuların çaresiz durumu Dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yolculuk sırasında İngiliz savaş gemileri tarafından taciz edilen gemi olaylı bir yolculuk sonrasında Hayfa limanına ulaşmıştır. İngilizler yolcuları başka gemilere tahliye ederek Fransa’ya geri göndermişlerdir. Nihayetinde Hamburg limanında tahliye edilen Yahudi yolcular göçmen kamplarına yerleştirilmiştir. Ancak, İngiltere’nin Yahudi toplumuna karşı bu tavrı Dünya kamuoyunda büyük tepki yaratmış ve 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasına destek verilmesinin de önünü açmıştır.

 
18 http://global.britannica.com/EBchecked/topic/251461/HaganahKayıtlara geçen İngiltere Manda Yönetimi’ne karşı örgütlü ve örtülü karşı harekat yürüten 3 örgüt bulunmaktadır.
Haganah, (Defense, Savunma), 1920-1948 tarihleri arasında Filistin topraklarında yerleşik Yahudi nüfusun çoğunluğunu temsil eden askeri örgüttür. Başlangıçta kurulan Histadrut (General Federation of Labour, İşci Federasyonu) devamı olarak faaliyet göstermiş ve daha çok Yahudi yerleşim yerlerinin saldırılara karşı savunulmasını sağlamıştır. İngiltere Manda Yönetimi tarafından yasadışı olarak ilan edilmiştir.
Irgun (The National Military Organization in the Land of Israel, İsrail Toprakları Ulusal Askeri Teşkilatı), 1931-1948 yılları arasında Siyonist yarı askeri bir örgüt olarak faaliyet göstermiştir.
Lehi (Fighters for the Freedom of Israel, İsrail Özgürlük savaşçıları), Irgun’un devamı/parçası niteliğindedir. Siyonist militan bir örgüttür. İngiliz Manda Yönetimini Filistin’den ayrılmaya zorlama, Filisitin’e yasadışı göç hareketini başlatma/sürdürme ve nihayetinde İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlama maksadı ile kurulmuş ve faaliyet göstermiştir.
Bu örgütler İsrail devleti kurulduktan sonra İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin de çekirdeğini oluşturmuşlardır.

 
Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 2458