Komünist Parti MK üyesi Aydemir Güler: Sosyalizm vurgusu daraltmaz güç katar

~ 21.09.2014, Aydemir GÜLER ~

Komünist Parti Merkez Komite üyesi ve soL yazarı Aydemir Güler'le sohbet ettik. Güler, "Solda AKP’nin anti-militarist sanıldığı günlerde, biz Türkiye faşizme gidiyor diye bağırıyorduk. Ama faşizme karşı duvar örmek için sosyalizm hedefinin üstünü örtmemek gerekir" hatırlatması yaptı.

(soL - Haber Merkezi) Komünist Parti Merkez Komite üyesi ve soL yazarı Aydemir Güler’le partinin ilk ayları ve Sol Cephe hakkında sohbet ettik. Güler, "Parti hayatına aktif katılım ve tartışma yalnızca bir hak değil, komünistin görevidir de. Yaşadığımız aşınmalar ve atlattığımız badirelerden sonra leninizmin alfabesini iyice hatırlamamız gerekiyor" vurgusu yapıyor.

Komünist Parti’nin kuruluşunun üstünden iki ayı aşkın süre geçti. TKP ile KP arasında bir fark oluştu mu?

TKP olarak yapmamız gerekip de yapamadıklarımız bizi bir krize sürükledi. Şimdi geçmiş süreçlerin deformasyonundan bütünüyle arınmamız, bu tür zaafların bir daha ürememesi için yapısal önlemler almamız gerekiyor. Bu bir fark mı? Elbette. Zaten bizim TKP’den siyasi olarak farklılaşmamız için bir neden yok. KP’yi oluşturan Atılım Kongresi ve TKP’nin çoğunluğu partinin geleneksel, oturmuş hattını sahipleniyordu.

Ama bir deformasyondan söz ettin…

Cesur siyasette ısrar edeceğiz. Arada çelişki yok. Arınma, önlem alma –ne dersek diyelim- bunlar siyasetimizi değiştirmek için değil yeniden üretebilmek için gerekiyordu. En iyisi örnek vermek. Bizim siyasal hattımız sosyalist devrim programının radikalliğinin damgasını taşıdı her zaman. Yakın zamanlarda bu açıdan geçmişe göre bir ıraksama gözleyemezsiniz. Örneğin biz 2011’den sonra artan basınçlar karşısında da boyun eğmedik. AKP’nin İkinci Cumhuriyetinin geri döndürülemez bir aşamaya vardığını görünce, bu durumu bir veri olarak kabul edip mümkünse keyfini sürmek söz konusu olabilirdi! Nitekim solda CHP’nin ve HDP’nin birer cazibe odağına dönüşmesi tam da budur. Ana akışı izleyen, akıntıyla birlikte yol almayı öngören bir yöntem…

TKP ise akıntıya karşı durmayı göze almıştır. Ve öyle kahramanlık olsun diye de değil; AKP akıntısının zaaflarından hareket ettik. Buradan çıkacak direnç dinamiklerine göz diktik. Devrimci Leninist bir sınıf partisinin aklının böyle çalışacağını düşünüyoruz.

Peki, bu cüretin pratik karşılığını üretebildiniz mi?

Kısmen. Sosyalistlerin Meclisi'nde evet. Günlük gazete denemesine girişirken evet. soL Portal'ın sıçramasında evet. Savaş olasılığının kızışması ve kapıdan girmesine karşı yaptıklarımızda evet. Seçimde diğer muhalefet partilerine sığınmama tutumumuzla evet. 29 Ekim’de miting yaparak evet. Sol Cephe açılımıyla evet… Ama olmayan şeyler de var ve az buz değiller. Partimizde bir deformasyon vardı gerçekten. Örneğin, Sol Cephe çalışması doğrultusunda bir dizi üyemizi ve örgütümüzü hareketlendiremedik. Günlük gazetenin bir mücadele aracı olarak kullanıma sokulmasına direnç gösteren, bu aracın siyasi değerini algılamayan, yanlış önceliklerle hareket eden kadrolarımız vardı. Seçimde bağımsız çizgimizin değerini merkeze koymak yerine, “elalem ne der" diye vites küçültmeyi seçenler oldu. Parti örgütlendi ama örgütlediği unsurları eğitmeye, dönüştürmeye emek vermek yerine, nabza göre şerbet vermeye eğilim gösteren, işin kolayına kaçan ara yöneticiler ortaya çıktı…

Bu sorunlar bölünmeyle aşılmış oldu mu?

Bir kavramı netleştirelim istersen. TKP likidasyon tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Programıyla, ülke siyasetinde tuttuğu yerle, örgütsel ilkeleriyle, gelenekleriyle… Burada kimsenin “bana likidatör diyor” diye kızmasına falan gerek yok. Objektif durum budur. Bu tehlikeyi bertaraf eden Komünist Parti’dir. Bu da eşyanın doğasına uygundur. Çünkü parti siyasetini, geleneklerini, çizgisini sahiplenen, geleneksel önderliğini oluşturan tarafın misyonudur bu. Bölünme sözcüğü bu anlamı kapsamıyor. İşin özü, partimiz, komünist hareketin tarihinde değişik biçimler alarak birçok kez karşılaşıldığı gibi likide edilmeye kalkışılmıştır ve bu boşa çıkarılmıştır.

Ve senin soruna geleyim. Bu sorunların aşılması için partimizin bir anlamda yeniden kurulması gerekir. TKP’nin bu ölçekte bir iç düzeltmeye ihtiyacı vardı zaten. Anlatmak istediğim o. Şimdi parti ortalaması sorunların bilincinde, partide bu anlamda bir yeniden kuruluşa karşı direnç yok; tersine enerji var. Ama sorunlar kendiliğinden çözülmüyor. Yılların alışkanlıkları var, en azından. Üstelik bir siyasi partinin iç yaşamını sağlıklı hale getirmekten söz ediyoruz. Önce içeriyi düzeltip sonra dışarı yönelemez bir siyasi parti. İkisi bir bütündür. Dolayısıyla biraz da zamana ihtiyaç var.

SOSYALİZM VURGUSU DARALTMAZ... TERSİNE...

Peki sosyalizm vurgusu… Belirgin bir artış var bu vurguda. Şeytanın avukatlığını yaparsak, ilk akla gelen açıklamalar veya çağrışımlar şöyle şeyler olur: Komünist Parti sosyalizm vurgusuyla hitap alanını daraltmış mı oluyor? Bir içe kapanma niyeti mi söz konusu?

Bizim bütün ömrümüz sosyalizmin daraltıcı olmadığını anlatmakla, bunun üstüne geniş bir siyaset kurmaya çalışmakla geçti. Olur mu öyle şey! Bu iddiamızı hep koruduk. Ne yazık ki TKP’de bu diyalektiği hiç algılamamış, belli ki başvuru formunu doldururken “parti programını okudum” ibaresini takmamış üyeler birikmiş. Yoksa bugün “ülke gündeminde sosyalizm yok” diyemezlerdi kolay kolay. Neyse onu geçelim… Biz sosyalist devrimciyiz ve nesnel olanakları bu hedefe yönelen kanalları ararız. Hareket planımızı sosyalist devrimin “pragmatizmi” üstüne inşa ederiz. Solda AKP’nin anti-militarist sanıldığı günlerde, biz Türkiye faşizme gidiyor diye bağırıyorduk. Ama faşizme karşı duvar örmek için sosyalizm hedefinin üstünü örtmemek gerekir. Önceliği yok ama bir yanda tutalım demiyorum. Faşizme karşı sağlıklı ve güçlü mücadele için sosyalizm hedefini ve perspektifini belirginleştirmek gerek diyorum.

Birçokları farkında olmayabilir. Ama Gezi’nin, Haziran Direnişinin zayıflığı buradadır. Üstelik o milyonlarca insanın büyük kısmı sosyalizme açık hissediyorlardı kendilerini. Bu hissiyat da nereden çıktığı belirsiz bir tuhaflık değildi. Kitlenin baskın çoğunluğu kentli, eğitimli emekçilerdi ve sosyalizmle sınıfsal konumları itibariyle de barışıktılar. Sosyalist devrimciliği daralma olarak kavramak çok sığ bir yaklaşım olur…

SOL CEPHE'NİN DAHA BÜYÜK HEDEFLERE İHTİYACI VAR

Ama Haziran Direnişi günlerinde de değiliz. O günlerde sosyalizm vurgusu bu kadar güçlü değildi.

Değildi. TKP kitle hareketine kuyrukçuluk güdüleriyle, nerede hareket orada bereket yüzeyselliğiyle yaklaşamayacağı için siyasal içerik, öncülük ve örgütlülük düzlemlerine yoğunlaştı. Sol Cephe bu yaklaşımın ürünüdür.

Birkaç gün önce bir açıklama yayınlandı. İlginç bir açıklama; “varlığımızı sürdürüyoruz” formülü “mücadeleyi yükseltiyoruz” anlamına gelmez aslında. Ancak diğer yandan bir politik iddia da barındırıyor metin. Sen de Sol Cephe yönetimindesin. Biraz bilgi verir misin?

Açıkçası Sol Cephe’ye duyulan ihtiyaç varlığını koruyor. Değişiklikler elbette var. Ama her zaman olur. Sol Cephe tipi bir yapı geçen yaz aylarında var olsaydı, kitle eylemi o yapının belirleyici unsuru olurdu. Kitle eyleminin belirgin biçimde geri çekildiği bir dönemde Sol Cephe’nin politik müdahalesi, bunun arkasındaki ideolojik derinlik görece daha önemli hale gelmiştir. “Sokak” atasözündeki bir gram et değildir ve bin ayıp örtmez. Yani kitleler sokağa çıkınca siyasal içerik önemsizleşmiyor. Tam tersi! Ama yine de eylemlilik zaman kazandırır. Dolayısıyla özellikle bugün bir politik tazelenme gerekiyor. Koşmaya geçmeden önce bu...

İkincisi, Sol Cephe uzun bir mola vermek zorunda kaldı. Önce seçim, sonra TKP’nin iç sorunu, kongre süreci, hâlâ devam eden pürüzler… Hayat bizi beklemedi. Aşağı yukarı aynı alana seslenen başka girişimler ortaya çıktı. Bunlarla, somut olarak bir tanesiyle ortak bir akıl yürütme içinde olunması gerekiyor. “Sol birlik olsun” sadeliği veya naifliğiyle söylemiyorum bunu. Sol Cephe ve bahsi geçen diğer girişim solda liberalizm ve milliyetçilik başlıklarına gösterdikleri hassasiyetle birbirlerine yakın düşüyorlar. Dolayısıyla birbirlerini görmezden gelip “gaza basmaları” meşru olmayacaktır.

Ve son: KP ile HTKP kadrolarının, politik örgütlülüğü olmayan ilerici, aydınlanmacı, yurtsever unsurları yeni bir örgüte, kardeşçe bir ortama davet etmeleri bugün mümkün değildir. Gerçekçi olalım…

Bu son noktayı kısa kestin. Fazla üstünde durmak istemiyorsun gibi bir izlenim edindim…

Ee, istemiyorum tabii. Gereksiz alınganlıklara mazeret çıkartmayalım durduk yere. Ama sorulardan da kaçmam doğrusu…

O zaman bununla ilgili son bir soru. Nedir devam eden pürüzler? Ve Sol Cephe’nin kaderini nasıl etkiler?

Atılım Kongresi sayısal olarak TKP’de baskın yönelimi temsil etti. Amaç üzüm yemek olduğu için pek rastlanmamış bir formül geliştirdik arkadaşlarla ve aramızda bir isim rekabetini ortadan kaldırdık. Geçici veya kalıcı olarak; orası bilinmez... Bunun için de bir protokol çıktı ortaya. Eğer bizim çoğunluk kongresini toplamış olmamızdan hareket etseydik protokole de gerek olmazdı. Parti önderliği belli olmuştu. Kongre kaybeden ayrı örgüt olmayı seçerse gider… Biz arkadaşlarla birlikte farklı bir yolda karar kıldık. Ama buna işaret eden protokolün temel gerekleri bir ayı aşkın süre yerine getirilmedi. Neydi bunlar? HTKP adının fiilen TKP parçası öne çıkarılarak kullanılmasına tanık olduk. Ortak sorumlulukların yerine getirilmesinde herhangi bir adım atılmadı. Bu arada gerginlik üreten davranışları, arkadaşlar kontrol altına almadılar veya alamadılar… Dolayısıyla arkadaşların bu tutumu nedeniyle ortada bir protokol kalmamış oldu. Anlaşmanın en temel siyasal hükümlerini ihlal edip sonra kendi yararına olan maddelerin uygulanması istenebilir mi? Haftalardır masada böyle bir konu var. Ama arkadaşlar bu sırada bile üç başlıkta tanımladığım ihlalleri sürdürdüler…

Sol Cephe peki?

Az önce söylediğim gibi, Sol Cephe konusu iki partinin ilişkilerine indirgenemez. Özü, AKP’yi faşizmin yükselişi çerçevesinde yorumlayışımız. Sonra; hedef kitle örgütlenmesi. Üç: Sınır çizgileri liberalleri ve her tür milliyetçiliği dışarıda bırakacak… Sol Cephe en kaba hatlarıyla budur. Şimdi bu çerçevede benzeştiğiniz girişimlerle buluşma arayışı, ortaya TKP’nin krizi nedeniyle yaralanmış bir yapının çıkartabileceğinden daha fazla olanak çıkaracaktır.

AKP ÖNCE DIŞARIDA TAKILMIŞTI

Geçmişte de öyleydi, bugün de öyle… Dış politika ve uluslararası alan siyasal çizginizde, önceliklerinizde, örgüt gündeminde bayağı ağırlık taşıyor. Sen de hem bu konularda yazıp çizen birisin, hem de kişisel olarak bu alanda görev alıyorsun. Biraz bundan söz edelim mi?

Dış faktör Türkiye nesnelliğinin çok önemli bir öğesi. Komünist Parti içinse enternasyonalizm, bir dünya ailesinin parçası olmak başlı başına önemli. İkisi örtüşüyor. AKP’nin serüveni yeni-Osmanlıcılıktan, Suriye savaşından, İsrail demagojisinden, Filistin direnişini yedeğe alma girişimlerinden ayrıştırılamaz. Zaten iç dinamiklerden önce bu bölgesel çerçeve ayaklarına dolandı.

Tevazuya gerek yok. Biz geçmişte tam oradaydık. soL gazetesi çok güçlü dünya sayfalarına sahip oldu, özel olarak sağlam bir Ortadoğu perspektifiyle hareket etti ve etkin bir konuma yerleşti. Parti de dayanışmada ve direnişte tam olması gereken yeri tutmuştur. Şimdi de Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra beslenen o ham hayaller, normalleşme, yumuşama beklentileri IŞİD’in kestiği kafalara takılıyor. Bu provokasyon örgütünün, çok işlevli çakılar vardır ya, çok işe yaradığını baştan anlatmıştık. Aynı şekilde bu işlevlerin toplam yan ürününün AKP Türkiye’sine emperyalist-kapitalist sistem içinde değer kaybettireceğini de biz çok erken saptadık. Şimdi Amerikan medyasının Erdoğan ve Davutoğlu terbiyeciliğini iş edinmesi rastlantı değil. Ve yine biz, buradan hareketle emperyalist terbiye müdahalelerine sığınmıyoruz…

Enternasyonalist bir partiyiz. Dünya komünist hareketinde kritik bir yere sahibiz. Dolayısıyla dış politika bizim için bir analiz konusundan ibaret değil. Türkiye’deki mücadeleye sınırların ötesini dolanan bir boyut katmayı hep gözetiyoruz.

En başa dönerek bitirelim mi? Parti nasıl dönüşecek?

Partinin niteliğini, dolayısıyla gücünü ve etkisini arttırmak için iç yaşamının dönüşmesinin gerektiğini düşünüyoruz. Daha doğrusu az önce işaret etmeye çalıştığım gibi, bunlar bir bütün. Kongrenin üstünden iki ay geçti. Şimdi iyi hazırlanmış olmayı umduğumuz alan konferanslarına gidiyoruz. Hukuk çalışmaları, kadın çalışmaları gibi. TKP’nin tüzüğünü ya da işleyiş ilkelerini KP’de uygulamayacağımızı biliyorduk. Yenisi üstünde özenle çalışıyoruz. Kasım ayı itibariyle tüzük konferansı toplanacak. Parti yaşamını yayın üstünden sadeleştirmek, dağınık kollar halinde değil, odaklanarak faaliyet yürütmek durumundayız. Merkez Komite’nin parti içine dönük yayın organı olan Komünist dergisini merkezi açılımların anlatılmasının ötesinde bir iç tartışma ve paylaşma aracı olarak şekillendireceğiz. Eğitim çalışmalarını daha önce hiç beceremediğimiz ölçüde sistematik olarak organize edebileceğimizi görüyoruz.

Ama elbette bunların tamamı daha etkin bir mücadele için. Ne mücadelesi? Programımızda tanımlı olduğu gibi, sosyalist devrim mücadelesi, sosyalist iktidarı kurma mücadelesi. Bu hedefe doğru adım attıkça dönüşüm hızlanacak, oturacak. Partinin dönüştürme yeteneği artacak, çağrısı güçlenecek.

Bunu şunun için vurguluyorum; yapmaya çalıştığımız bir tür demokratikleşme değil. Biz partinin merkeziyetçiliğini ve demokratikliğini iki karşıt eğilim olarak görmedik hiçbir zaman. Merkeziyetçilik emir buyurma hoyratlığı değil, partinin bütününün birlikte, aynı doğrultuda hareket etmesidir. Parti hayatına aktif katılım ve tartışma yalnızca bir hak değil, komünistin görevidir de. Yaşadığımız aşınmalar ve atlattığımız badirelerden sonra leninizmin alfabesini iyice hatırlamamız gerekiyor.

Geçen hafta 94. kuruluş yıldönümünü kutladınız. Biz de partiyi kutlayalım bu vesileyle…

Çok teşekkürler…

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1724