Vetodan Vizeye Siyaset

~ 24.04.2011, Mine KIRIKKANAT ~
Geride bıraktığımız hafta, YSK hukuku zorlayarak BDP kökenli 7 bağımsızın milletvekilliği adaylığını reddetti, tansiyon fırladı, ortalık karıştı.
Kızgın seçmenler yollara döküldü, polis halkın, halk polisin üstüne yürüdü, camlar çerçeveler indi, dükkânlar taşlandı, yakıldı, insanlar dövüldü, birisi öldürüldü. Zaten birbirine giderek düşman kesilen milletin gırtlak gırtlağa gelmesine ramak kaldı.
YSK hukuku zorlayarak BDP kökenli 6 bağımsızın milletvelliği adaylığını kabul etti, tansiyon düştü, ortalık yatıştı.
İnsanın aklına ister istemez, kağnıyla gidiş yolunda ırgatın, dönüş yolunda da ağanın yer değiştirmek uğruna bir güzel mideye indirdikleri, sonuçta da ağanın ağa, ırgatın ırgat kalıp Biz bu boku niye yedik?diye düşündükleri fıkra geliyor…
Cinnet yurdumuz takviminde, 18 Nisan’la 21 Nisan arasını yok sayın, tansiyon kaç çıkıyor? 17 Nisan’a sabitli. Ya ortalık? O da 17 Nisan’daki gibi.
Öyleyse bu halt niye yendi, aradaki üç gün niçin gaz, kan ve baruta bulandı, bir insan öldü, başkaları yaralandı, dövüldü, diye sormak gerekmez mi birilerine, tercihen yükseklere kurulmuş seçim biraderliğine?
Hukuku zorlayarak, seçimlerin kaderini değiştirmek amacıyla alındığı çok belli tarafgir ve siyasal bir kararı, sokağın zorunu görünce yine hukuku zorlayarak geri çekmek, nasıl bir çarıklı erkânıharp kurnazlığıdır? Aradaki üç gün yaşananların, daha doğrusu heba olanın, YSK’nin yansızlığı ve seçimlerin güvenilirliği üstüne düşen gölgenin hesabını kim verecek? Herhalde Diyarbakır’da gözaltına alınan bazı göstericileri karakol yerine AKP il merkezine götürüp, AKP’lilerin gözü önünde dövdükleri ileri sürülen polis değil...
Sorarım size, güya demokrasi çerçevesine çekilmeye çalışılan Kürt milliyetçilerine, emirlerin demirle, hukuk zorunun sokak zoruyla kesilebileceği, vizeyle biten veto sürecinden daha açık nasıl bir deneyimle kanıtlanırdı?
Girişimciler açısından hüsranla sonuçlanan veto sürecinde, birileri BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar aracılığıyla seçim minderi dışına düşürmek istedi. Plan tersine işledi ve BDP, süreçten güçlenerek çıktı. Peki planı yapanlar, niçin bu partinin yolunu kesmek istediler, hangi başarıpotansiyeli gözlerini korkutmuştu?
Gerçek şu ki BDP, yaslandığı yüzde 4-5 oy oranına karşın, Türkiye’nin siyasal gündeminde etkinliği yüzde 70’in altına düşmeyen bir örgüt. Parti yapılanmasından tutun, liderleri ve üyelerinin inandıkları doğrular için verdikleri mücadele, hedeflerini desteklemeyen ve istemlerini paylaşması mümkün olmayan -benim gibi- kişileri bile zaman zaman takdire zorluyor. Neden mi?
BDP, Türkiye’de dini referans almayan ve göstermeyen tek siyasal kuruluş… Doğru yanlış bir ideal çerçevesinde yapılanan ve liderlerinden vekillerine tüm temsilcilerinin kişisel çıkarlarını bir yana koyup ortak ideale hizmet ettikleri parti olarak da tek örnek.
BDP’lilerin ortaya koydukları ideal, elbette Kürt milliyetçiliğini besliyor ve Kürt milliyetçiliğinden besleniyor, ama hiçbir BDP sözcüsü oy avcılığı uğruna bu idealden Kürt aşiret kültürüne taviz vermiyor. Aşiret kültüründeki erkek ağalık geleneğinin tersine, desteklediği milletvekillerinin, temsilcilerinin yarısı kadın. Başka hiçbir partinin ulaşamadığı yüzde 50 kadın partili oranı ve dini referanslara vermediği primle BDP, Kürtlere salt siyasal bir kimlik değil, yeni bir toplumsal kimlik de vaat ediyor. Kadının ezildiği erkekçi bir kültür topluluğuna, kadınların çatır çatır kürsülere çıktığı, en ön saflarda mücadele ettiği bir siyasal seçenek sunuyor.
Türkiye’de devletin yarım yüzyıldır aşiret beşiğinde salladığı Kürtlere, altında ezildikleri töreler açısından da yeni umutlarverebilen BDP’nin bir artısı da tüm parti başkanlarından daha genç lideri Selahattin Demirtaş. Olgun ve kararlı söylemiyle Demirtaş, devletle aşiret, töreyle terör arasında sıkışan Kürt gençleri için bir rol modeli oluşturuyor.
Eh bu tabloda, Türklere sahte cennet vaadiyle hakiki cinnet geçirten iktidarın, kendi yarattığı Türkiyeliseçmenler arasında BDP’nin göstereceği bir performanstan çekinmesi için her tür neden var.
‘G’ NOKTASI
Hıristiyanlık tarihinin kutsal güzergâhı, Antalya’dan Yalvaç’a kadar uzanan Saint Paul Yolu’nu dünyaya tanıtarak Türk turizmine kazandıran İngiliz yazar Kate Clow, bu yol üzerinde kurulacak Kasımlar HES projesini eleştirirken, Bütün bu olup bitenleri anlamak mümkün değil!demiş. (Kaynak: Odatv.com)
Sevgili Oktay Ekinci hocamız çok daha ayrıntılı bilir, ama bence salt Saint Paul Yolu üzerindeki değil, hemen tüm HES’leri anlamak, olup bitenleri değil doldurulup bitirilenlerikavramaktan geçiyor: Birileri birilerini, öteki dünyada cennete girmeyi hak etmek için yaşadıkları yeri cehenneme çevirmek gerektiğine doldurmuş. Türkiye’nin bitirilen yeryüzü cennetleri, işte böyle bir cinnetin kurbanı. Yoksa hangi başka mantık, HES’leri özellikle fay hatları üzerine, özellikle doğal güzelliğin mahvı ve yüz binlerce insanın yersiz yurtsuz kalması pahasına kurar?
Hiç kimse herkesi
aldatamaz, herkes de
kimseyi aldatamaz.”
PLINE

(Cumhuriyet 24.02.2011)

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 2789