Seçimin sonucu ne olursa olsun

~ 21.03.2014, Ertuğrul ÖZKÖK ~

SORUYORLAR...

Bu seçimi kim kazanacak?
Ben de onlara soruyorum:
“Arkadaş, sence seçimi kazanmak nedir?”
Cümlemi tamamlıyorum:
“Senin partinin kazanması, ifrit olduğun adamın veya adamların partisinin kaybetmesi mi?”
Yetmiyor, devam ediyorum:
“Seçimi kazanmak nedir? Yüzde 40 oy almak mı? Mesela yüzde 45 alınca, seçimi kazanmış mı oluyorsun?”

* * *

Seçimi kimin kazanacağını bilmiyorum.
Ama seçimi kimin kaybedeceğini çok iyi biliyorum.
Tahminimi de şimdiden açık açık söylüyorum:
Seçimi, hesap vermekten kaçınanlar kazanırsa, Türkiye kaybedecektir...
Hepimiz kaybedeceğiz.
AKP ne kadar yüksek oy alırsa, o kadar çok kaybedeceğiz.
Çünkü, şu yıkılmış, tarumar edilmiş, yağmalanmış, gırtlağına kadar Ortadoğu batağına batırılmış, ahlaki ve siyasi değerleri yerle bir edilmiş, yargısı, Anayasası sivil darbelerle ortadan kaldırılmış ülkemizi yeniden inşa etme şansını kaçıracağız.

* * *

Seçimi Türkiye’nin kazanması, şu soruların cevabına bağlı:
31 Mart sabahı uyandığımızda...
- Hepimizi her gece istifra noktasına getiren bu yolsuzlukların hesabının sorulması umudu olacak mı?
Yoksa, “Çalsınlar, çırpsınlar, yesinler, yedirsinler, ama yönetsinler” pespayeliği, hukuki içtihadımız, milli atasözümüz haline mi gelecek...
Seçim bu tiksindirici anlayışın referandumu mu olacak...

* * *

- “Sahibinin yargısı” haline gelen Adalet, “Erdoğan’ın mülkü” olmaktan çıkıp, “mülkün temeli” haline, hepimizin, milletimizin, ülkemizin tarafsız yargısı haline gelecek mi?
Yoksa önceki gün Meclis’te fezlekeler konusunda şahit olduğumuz o mide bulandırıcı fars sahnelenmeye mi devam edecek?

* * *

- 31 Mart sabahı, iktidar partisinin suskun vicdanı, öldürülmüş çocuklar için yeniden konuşmaya başlayacak mı?
Yoksa, mutlak ve mutlakiyetçi liderinin nobran gaddarlığı daha da hormonlanmış halde devam mı edecek?

* * *

- 31 Mart sabahı daha korkusuz bir Türkiye’ye uyanabilecek miyiz? Yoksa...
Neyse daha fazlasını yazmayayım...

* * *

Benim için 30 Mart’ın daha bugünden hiçbir anlamı yoktur.
Başbakan bu kafasını değiştirmedikçe, ülkenin yarısını üvey evlat gibi görmeye, gençlere böyle terörist muamelesi yapmaya devam ettikçe, bu nobranlığı, bu kibri sürdürdükçe...
Bu hesap vermez halinden vazgeçmedikçe...
Yani bu diktatörlüğü bırakmadıkça...
Alacağı oy yüzde 40 küsur olmuş, demokratik dünyanın gözünde, bir zamanlar Chavez’in aldığı oydan hiçbir farkı olmayacaktır.

* * *

Sonuç ne olur bilmiyorum...
Amaa, bagajındaki bütün bu yolsuzluk yüküne rağmen, yüzde 40 küsur oy alıp, hâlâ bize diklenmeye, hor görmeye, ezmeye devam etmeye kalkarsa...
Hâlâ o yukarıdan bakan, ezen, hiç hesap vermeyen, hep hesap soran karakterini değiştirmedikçe...
O yüzde 40 küsur oyu, sınırsız bir milli irade gibi her gün gözümüzün içine sokmaya kalktığı takdirde...
Ben de “Sen yüzde 40 küsursan, biz de yüzde 50 küsuruz” diyeceğim.
“Yolsuzluk referandumuna çevirdiğin seçimde halk seni aklamadı” diyeceğim.
Ve tabii ki, onun kendini tek ve mutlak milli irade ilan eden tavrına karşı, “Hayır çoğunluk bu tarafta” deme hakkına sahip olacağım.

* * *

O yine ezmeye, korkutmaya devam etmeye çalışırsa...
Bu defa ne korkacağız, ne de kendimizi ezdireceğiz...
O eski günler geride kaldı...
Artık onun Türkiye’nin tek ve mutlak sahibi olmadığını biliyoruz.
Ülkemizin babasının malı ve çiftliği olmasına da izin vermeyeceğiz.

Ertuğrul ÖZKÖK | Tüm Yazıları
Hits: 1251