Devlet ve Devrim

~ 03.01.2014, Orhan Gazi ERTEKİN ~

Bugün, bütün politik hareketler ve liderler olağanüstü çapta bir çelişkiler yumağının içine girmiş durumdalar. Erdoğan, daha dün “yargı görevini yapsın” derken şimdi “çete var” diyor. Kılıçdaroğlu dün “yargıda çete var” derken şimdi “bırakın da işini yapsın” diyor. Bu liderlerin kitle tabanları, aydın ve entelektüelleri de hem gerilim hem de heyecanı bir arada yüzlerine aksettiren aynı çelişkiler ile siyaset arayışına girmiş durumdalar. Yargı ve emniyet ise Türk siyasi tarihinin en uyumlu ilişkisinin tecrübe edildiği bir aşamadan birden bire açık çatışma evresine girdiler. Şaşırtıcı ama, bu çelişkilerden dolayı onların hiç birini suçlamaya hakkımız yok. Çünkü, mevcut iktidarı tepe taklak eden şey bu çelişkinin ta kendisi iken muhtemel iktidarı kurduracak güçleri harekete geçiren, yeni ittifak eğilimlerini zorlayan ve dahi kendi geçmişini ve geleceğini yeniden imal etmek zorunda bırakan da aynı çelişkilerdir. Herkes, ayağının kaydığı bu süreçte, hem kendisi kalıp hem de bir başkasına dönüşmek zorunda ve bu zorunluluktan doğan olağanüstü hırçın ve gerilimli hallerden yeni siyasi ittifaklar doğacak ve yeni ittifaklar yeni bir iktidar ortaya çıkaracak. Velhasıl bugün oldukça yaratıcı ve devrimci bir çelişkiler yumağının tam üstündeyiz. Çok şükür ki Machiavelli ve Lenin hala yaşıyor! Ama umarım Türkiye’de de yaşıyorlardır!

Bilelim ve müdahale edelim. Bu ülkede siyasal hayat bir kez daha yeniden kurulacak. Düzen ve devrimin tarafları bir kez daha kendi cevaplarını yetiştirecekler. Peki kim ve nasıl kuracak ve nereye kadar kuracak?

Düzenin Sorunları

Ak Parti geleneksel düzenin reformist partilerinden birisidir. Geleneksel iktidarın krize girdiği bir dönemde siyasi oyuna dahil oldu ve geldiğimiz noktada kendisinin reforma ihtiyacı var. Fakat Ak parti ve tabanının muhtemel iktidar açısından yarattığı imkanlardan henüz tamamıyla vazgeçilmiş değil. Yeni iktidar alanının Ak partinin siyasi sınırlarını aşarak ve yeni ittifaklar eklenerek kurulacağı bellidir. Ak Partideki yolsuzluk kapsamının Anavatan Partisine çok benzer bir siyasi ifşaat aşamasına taşınmamasını ve ayrıca CHP’nin de bu sürece dahil edilmesini buna yorabiliriz. Erdoğan, aşırı direndiği taktirde Ak partinin bir Anavatan partisi haline geldiği gösterilmek zorunda kalınabilir. Buna karşılık Erdoğan ise geriye bir siyasi miras bırakamama tehlikesi ile karşı karşıya. Bir “reform” ve “demokrasi atılımı” olarak tarihe kaydedilmesini beklediği kendi döneminin bir “kabus” dönemi olarak okutulması gibi trajik bir son ile karşılaşabilir. Bundan kaçınmak için ya “Putinizm” yolu ile kendine son bir yol açmayı deneyecek ve kaybedecek ya da Cemaat karşıtı bir cephe oluşturmaya çalışarak ayakta durmaya çalışacaktır. Kürt siyasal ekseninin desteğini alması ise çok zor olmaz. Henüz yüzeysel ve geçici adımların atıldığı bu süreçte yeni ittifaklar alanı açılmıştır ve kimse gördüğüne şaşırmasın!

Fakat bundan sonraki ittifakların inşası bakımından birkaç temel sorun söz konusu. Özellikle yolsuzluk, yargının inşası, “büyük davalar” ve geçmiş altı yıllık “derin devlet” ile hesaplaşma meseleleri bundan sonraki ittifak görüşmelerini gerilime sürükleyen ana bahisleri oluşturacaktır. Örneğin bundan sonraki düzenin asli taşıyıcılarını belirleyecek en önemli sorunlardan birisi Ergenekon, Balyoz, KCK, ÇHD vb. gibi siyasal alanı “plan”layan davalar ile nasıl hesaplaşılacağı sorusudur. Bundan sonra “darbe planı davaları”nın yerini “dava planı davaları” alacaktır. Şunu diyorum: Geçmişte darbe ve darbe planı yoluyla siyasete nasıl müdahale ediliyordu ise son altı yılda da “dava planları” yoluyla siyasete müdahale edilmiştir. Balyoz davası, örneğin, tam anlamıyla bir “planlanmış dava”dır ve arkasındaki örgütün soruşturulmasını gerektirmektedir. Fakat, ittifak taraflarının buna cevapları gerilim yaratacak cinstendir. Bir defa, Erdoğan, “yargıda çete” tespiti yaparak ittifak alanı açmıştır. Fakat CHP, yolsuzluk meselesini birincil hale getirerek “çete”yi ikincilleştirmiştir. İlk aşamada bu olağandır. Fakat, bir süre sonra “çete”yi birincil siyasi meseleye dönüştürmek zorunda kalacak ve bu da Cemaat ile bir gerilim yaratacaktır. Nitekim, bir çok davanın sanık mağdurları Erdoğan’ın “çete” iddiasını temel alarak savunma alanlarını saldırı noktasına taşımaya başladılar. Dolayısıyla davanın sanıkları Erdoğan’ın çağrısını daha anlamlı bir politik ilişki olarak görmeye eğilimlidirler. Bundan sonra bu davaların sanıkları “savcı” olacaklardır. Buna karşılık, Erdoğan ise “çete”yi diğer her konuya öncelese de yeni ittifak unsurlarına bir süre sonra “yolsuzluk” hesabı vermek zorunda kalacaktır. Peki Cemaat ne yapabilir? Yargının kendisinde kalması karşılığı “büyük davalar” dan geri çekilebilir mi? Son altı yılın hesabının bu şekilde kapatılması pek mümkün görünmüyor. Çünkü farklı gündemler içinde farklı ittifak eğilimlerini zorlayan yönetilmesi zor ve çok katmanlı bir çatışmalar alanı ile karşı karşıyayız. Düzen aktörlerinin artık eskisi gibi kalamayacaklarını ve değişmeleri gerektiğini gösteren nokta da burası. Bu durum düzenin yeniden inşası ve onarımı açısından bir sonraki evrenin çok gerilimli geçeceğini göstermektedir. Buna da hazırlanmak gerekir.

Devrimin Sorunları

Türkiye’de, zannedildiğinin tersine, devrim vaat etmeyen hiçbir politik hareket kendini iktidara taşıyamaz ve toplumsal bir hakikat yaratamaz. Özgüven ve politik iddia halka kendi hakikatini taşımanın olmazsa olmaz yoludur. Ak Parti iktidarı ve siyasi İslamcılık akımı kendi vaatleri karşısında derin bir iflas yaşadı ve tüm özgüvenini yitirdi. Cemaat, iktidarın yeniden inşasını ulusal ve uluslar arası ekonomi ve nüfuz güçlerinin politik aklına taşıma çabasında. Cemaatin açtığı iktidar savaşında geçici kontenjandan devreye giren CHP ise siyasi içeriğine karar veremediği bir akıntıya kapılmış durumda. Hal böyle iken halka kendi hakikatini taşımak zorunda olan devrimciler ne yapıyor? Üç temel noktada tezahür eden apolitik bir sarmalın içinde saklanmayı tercih edenler var. Birincisi, içine girdiğimiz krizin sadece iktidar güçleri arasında olduğunu zannediyorlar. Bu nedenle de “Bu kavga derin devletin kim olacağına karar verildiği bir kavgadır. Uzak duralım” diyorlar. Hayır değil. Açın gözünüzü artık! Ve dahi “bu kavga hep sürsün” diyenler de yanılıyorlar. Bu kavgada iktidar güçlerinden birisi en iyimser halde bile tek başına kazanamayacak. CHP, MHP, BDP, HDP olmaksızın hiç kimse bir yeni iktidar kuramayacak. Dolayısıyla düzenin yeniden inşası açısından bakarsak yeni iktidar mevcut iktidarın içindekiler ile dışındakiler arasındaki politik ittifak yoluyla kurulacak. Biz olmaksızın “düzen” kendisini yeniden inşa edemeyecek. İşte bu nedenle devrimci eylemi engelleyen bu apolitik ve ürkek konumdan derhal sıyrılmak gerekli. İktidar çatışmasında apolitik konuma doğru itekleyen ikinci noktanın soldaki politik pornografi merakı olduğunu da ekleyelim. Şunu söylüyorum: Erdoğan’ın trajik düşüşünü seyretmenin yarattığı şehvet duygusu baştan çıkarıcıdır. Fakat, tıpkı, üçüncü noktadaki “Erdoğan nefreti” meselesinde de olduğu gibi bu çatışma alanlarına hızla ve belirli bir politik akılla dahil olmayı engeller ve bu sorunlardan “temiz kalmak” adına uzak durma sonucuna yol açar.

İçinde bulunduğumuz süreç hayatın yeniden inşası sorununu bütün bir halkın önüne bir kez daha koydu. Düzenin ve devrimin sorunlarına ve çözümlerine aynı derecede dahil olmadan, bu süreçte, halkın gündemine girmenin ve onun hakikatine dönüşmenin imkan ve ihtimali yoktur. Hayattan uzaklaştırılan bir aklın ve hakikatin bugün yeniden hayata taşınmasının tam zamanı.

Orhan Gazi Ertekin – Demokrat Yargı Eşbaşkanı

http://demokratyargibir.org

Orhan Gazi ERTEKİN | Tüm Yazıları
Hits: 1534