O mahalle, bu mahalle

~ 25.09.2013, Ertuğrul ÖZKÖK ~

HAYATIMIN en büyük şaşkınlıklarından birini, rahmetli Yavuz Gökmen’in cenazesinde yaşadım.

28 Şubat günleriydi.
Çevremizdeki insanların neredeyse tamamı Tansu Çiller’e kızıyordu.
Bir tek o, net ve açık bir şekilde Tansu Çiller’i savunuyordu.
“Sarışın güzel kadın” lafını Türk siyasetine sokmuştu.
Çevremde hemen herkes ondan ve bu lafından nefret ediyordu.
Bir Hürriyet yazarı onun için, “Hürriyet Ankara bürosunda herkes ondan nefret ediyor” diye yazmıştı.
Hiç sormadan, Yavuz’un odasının kapısına bir Atatürk fotoğrafı asmıştı.
Böylece onun Atatürk’e karşı olduğu havasını veriyordu.
O günlerde bu zorbalığa sesimi çıkaramadığım için kendimden utanmıştım.

* * *

Yavuz Gökmen’in cenazesi Kocatepe Camisi’nden kaldırıldı.
Bugüne kadar az gördüğüm bir kalabalık vardı.
Ama en şaşırtıcı olanı, Türk siyasetinin en sağından, en soluna kadar bütün partilerin liderleri veya üst düzey yöneticileri oradaydı.
O gün anlamıştım ki, Yavuz Gökmen bir aysberg insandı.
En büyük yanı, suyun altındaydı.

* * *

Yavuz’u gazeteci olmadan, öğretim üyesiyken tanımıştım.
O beni, ben de onu çok sevmiştim.
Manisalıydı. Yusuf Atılgan’ın memleketindendi.
Sonra Hürriyet’in Ankara temsilcisi olduğumda birlikte çalıştık.
Gazetenin koridorlarında, boynunda kırmızı uzun bir atkı, Enternasyonal’i söyleyerek dolaşırdı.
Başına buyruk bir çocuktu. Başında kavak yelleri esen bir delikanlıydı.
Herkes Mersin’e giderken, tersine gitme cesareti olan delikanlıydı.

* * *

O cenaze töreninden sonra evine gidip, odasında uzun süre oturmuş ve kendi kendime o insanları cenazeye getiren duygunun ne olduğunu bulmaya çalışmıştım.
Bulduğum tek cevap şuydu?
Samimiyeti ve delikanlılığı...
O hep benim sevgili arkadaşımdı.
Ama o gün anlamıştım ki, Delikanlı Yavuz bazı kötü insanlar dışında kendini herkese sevdirmişti.
Türk basınında bazı insanları özlerim.
Çetin Bey’in o olağan-üstü Dostoyevski romanından fırlamış yalnızlığını hâlâ özlerim.
Ama en çok Yavuz’u özlüyorum.
Artık gammazcılığın erdem sayıldığı, hakaretin makbul kabul edildiği, aykırının ve farklının her mahalleden kovulduğu Türk basınında, onun delikanlılığına, samimiyetine, cesaretine ihtiyaç var.

Bazen keşke diyorum bir Yavuz Gökmen daha olsaydı

BAZEN “Keşke”diyorum, “Keşke Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Yavuz Gökmen gibi samimi, içten, gerektiğinde lafını dobra dobra söyleyebilen savunucuları da olsaydı.”
Eminim yaşasaydı Yavuz, Erdoğan’ı, Erdoğan da Yavuz’u çok severdi.
Şimdi Akif Beki Hürriyet’te yazmaya başladı.
Samimi olarak çok sevindim.
Akif’i Başbakan Erdoğan’ın basın danışman-lığı sırasında tanıdım.
En çalkantılı, en gergin günlerde bile dosdoğru bir arkadaşlığımız oldu.
Kanallarımız hep açık kaldı.
Beni hiç yanıltmadı...

* * *

Onu çok geç tanıdığımı düşündüm hep.
Bizim mahalledeki insanlar ona kızarken, ben onlara Akif Beki’nin gazeteci geçmişini, aldığı eğitimi ve yazdığı bir romanı anlattım.
“İndus Vadisi’nin İncirleri” büyük keyifle okuduğum bir romandır.
Hint kültürünü çok iyi anlatan bir kitaptır.
Beki’nin tekrar gazeteciliğe dönmesine işte bu yüzden çok sevindim.

* * *

Akif Beki Hürriyet’e yakışacaktır.
Hürriyet’in çoğulculuğuna katkı yapacağına eminim.
Bir de şundan eminim.
O da Yavuz Gökmen gibi samimiyetini okuyucuya geçirecektir. Bence yeni Türkiye, bu samimi çoğulculuğun üzerine inşa edilecektir.

* * *

Çok kavga ettik, birbirimizi haddinden fazla kırdık, hırpaladık. Her mahalle kendi mazlumunu da çıkardı, zalimini de...
Zulme de uğradı, kendi zulmünü de yaptı.
Her mahalle sanki kendi intikam saatini bekler gibi kin ve nefretinin üzerine yattı.
Şimdi mahalleler arasındaki duvarları yıkma zamanı geldi.

* * *

Bizim mahalleye hoş geldin Akif...
Eski mahalleni sakın bırakma, hep birlikte bu kahrolası duvarları yıkalım.
Yıkalım ki, bu kin ve intikam kuyruğunda beklemekten vazgeçelim.

Ertuğrul ÖZKÖK | Tüm Yazıları
Hits: 1347