12 Mart, 12 Eylül ve AKP Yargısı

~ 25.09.2013, Ercan YEŞİLYURT ~

Korku imparatorluğu ülkemize sık sık uğrar. 12 Mart, 12 Eylül ve AKP iktidarları dönemlerindeki yargılamalara bakarsanız çok açık şekilde görürsünüz bunu. Bütün bu olağanüstü dönemlerde, kendilerini güçlü, muktedir gören yapılarda ciddi bir aşağılık kompleksi ve korkuyu aşabilme çabası görülür.
Korku imparatorluklarında, mücadele edilecekler, yalnız iktidarlar değil, belki onlardan daha fazla kendilerini o iktidarla özdeştirenlerdir. En büyük özellikleri, hep güçlünün yanında yer almaktır. Asıl maharetleri, kendilerine ait olmayan gücü, herkesten daha fazla, daha acımasızca kullanmalarıdır. İşin garibi onlar bunu, sizi ve toplumu korumak amacıyla ve inanarak yaparlar.
Korku, toplumda öyle bir iklim yaratır ki mahkemeler önce
“duruşmalara gelmenize gerek yok” der, sonra “kaçma şüphesiyle” tutuklar. Tuhaflıklar, yalnız tutuklama kararlarıyla sınırlı değildir. Yargılama aşamalarında da “suçlu” olduğuna karar verilmiş “sanıkların” hangi suçtan yargılanacaklarına mahkemeler bile karar veremez. Çünkü korku impatorluğunun işi, kişilerin “suçlu” olduğuna karar vermektir. En zor durumda kalan, “suçluya” bir suç bulması gereken savcılar ile uygun bir suçtan mahkûm etmesi gereken hâkimlerdir.
Artıkw hakların hükmünü yitirdiği hukukun olmadığı vicdanın yok olduğu saldırdıkça batan muktedirlerin, kabadayılığına
“losyon” sürülmüştür. Uygulama yenilgiye rağmen sürekli yeni suçlama ve saldırılarla “durmak yok, yola devam” çaresizliğine dönüşür. Suçluluk psikolojisi ve kompleksi iktidarı öyle bir kontrolüne alır ki sürekli kürsülere çıkıp ipe sapa gelmez, ölçüsüz çilpisiz laflarla bağırttırır. AKP’nin muktedir olduğu son dönem yargılamalarını izliyorsanız, yargılayanlarla, yargılananlar yer değiştirmiş gibidir. Artık sanıklar yargıyla dalga geçer duruma gelmiştir. O kadar mağduriyete rağmen, yargıyla dalga geçer duruma gelinmesi o mahkemenin vereceği cezanın hiçbir hükmü kalmamıştır sanık için. Onlar artık kendilerini suçlu değil, tutsak olarak görüyorlar demektir.
“Hukuk dışında atılacak her adım, hukuk içinde karşılığını çok ağır öder” demiş Rize’de Tayyip Erdoğan. Hukuki kararları yargı belirler, Başbakan değil, tabii demokratik sistemlerde. Aklıma geldi, eski DİSK Genel Sekreteri Mehmet Atay anlatmıştı: 12 Eylül’de DİSK iddianamesi çamaşırhane ve resepsiyon mantığıyla herkesi asmak amacıyla kurgulanmıştı. Genel Başkan Abdullah Baştürk’ün de idamı isteniyordu. İddianame okununca, Abdullah Baştürk “Değil beni, siz benim ceketimi bile asamazsınız” diyerek devrimci bir duruş sergilemişti. Bugünkü mahkemelere ve kararlarına bakarsanız, aynen 12 Mart ve 12 Eylül’deki gibi iktidara karşı olanlara çok ağır cezalar veriliyor. Bir süre sonra kararlar bozulacak eskiden olduğu gibi hemen hepsi aklanarak çıkacak. Yargı yine “öç alma” yarası alacak.
Her şeyi talimatla ve polis gücüyle çözeceğini sanan Başbakan emir vermeye devam ediyor. Toplumsal olaylar, sosyolojiktir, yani toplumun yapısından gelen tepkilerdir, emirle çözülmez. Sorun asayiş sorunu değildir. Başbakan toplumsal olayları, AKP kadroları ve bürokratları sanıyor, onları sürekli azarlayarak her istediğini yaptırıyor ya. Korku da insani bir duygu ama bu kadarı biraz fazla.

Ercan YEŞİLYURT | Tüm Yazıları
Hits: 1211