Devlete yardım yataklık

~ 22.08.2013, Can DÜNDAR ~

"Örgüte yardım yataklık"ın cezasını biliyoruz.

Ya devlet, yurttaşına karşı suç işleyen bir kirli örgüte dönüştürüldüyse?

Ona yataklığın cezası var mı?

Var tabii...

Bugün değilse yarın var.

Ama "yardımcı"lar yok sanıyormuş.

Baksanıza Eskişehir'de Ali İsmail'in dövülerek öldürülmesi soruşturmasında tutuklanan Ebubekir Harlar, (Radikal'deki ifadesinde) diyor ki:

"Gezi Parkı eylemleri sırasında bir polis, 'Geleni yakalayın' diye bağırdı. Devletin polisine yardımcı olmak için gelen şahsın ayağına çelme taktım."

Devletin polisi ne yapmış sonra?

Yerde yatan savunmasız çocuğu tekmeleyerek öldürmüş.

Harlar, şimdi devlete yardım yataklıktan yargılanabilir.

Muhtemelen savunmasında "Başbakan'ın çağrısına uydum" diyecektir.

Malum, Erdoğan, "Her şeyi devletten beklemeyin" diye işareti çakmıştı.

O "şey"i ben, "şer" diye okumuştum.

Nitekim davet üzerine, sopalısı, palalısı, çelmecisi, jurnalcisi, devletin iş yükünü azaltmak üzere işe koyuldu.

* * *

Eskiden, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" şiarıyla yaşayanlar, nicedir yan duvarın ardından gelen karın gurultusuna aldırmadan horul horul uyuyor. Ama karın gurultusuna tıkalı kulaklar, tencere gürültüsüne dayanamıyor; hemen telefona koşup "sırdaş polis"i arıyor:

"Amirim, bizim üst kattaki var ya..."

Nihayet ilk tencere-tava şikâyet davası açıldı. Beşiktaş'taki "gürültücü komşular"ın birer yıla kadar hapsi isteniyor.

Böylece "komşularla sıfır sorun" politikası içerde de iflas etmiş oldu.

Yeni şiarımız şu:

"Komşusu tencere çalarken ihbar etmeyen bizden değildir."

* * *

Dilimiz, hayatımızı yankılar.

Eskimo dilinde "kar"a karşılık gelen onlarca sözcük varmış ya; bizim sözlük de "muhbir vatandaş"la ilgili isim kaynar:

"Jurnalci, ihbarcı, ispiyoncu, gammaz, ispitçi, giziletimci, muhbir..."

Bebeleri daha ilkokulda işe alıp yaramazlık yapanların listesini tahtaya yazdırırlar.

Bu ihbarcılık virüsü ileri yaşlarda, okulda kopyacıyı, askerde cuntacıyı, kamuda sendikacıyı, televizyonda programcıyı ispitlemeye kadar varır; kritik davalarda gizli tanıklığa uzanır.

Bir araştırsanız, her çelme takanın, çamur atanın, gammazın bir kuyruk acısı vardır.

* * *

Geçen hafta öğrendik ki, polisle birlikte direnişçi avına çıkan milli eğitim müfettişleri, okul müdürlerini, öğretmenleri, öğrencileri birbirlerini ispiyonlamaya zorluyormuş.

Korkusu çok büyüdüğünde II. Abdülhamid sardırmıştı bu jurnal işine... Saray'da kendine çalışan bir istihbarat bürosu kurdurmuş, muhaliflerini ihbar ve takip ettirmişti.

O dönem Yıldız İstihbaratı'na ayda 3 binden fazla jurnal gelirmiş.

İyi rakam; ama günümüzün "ihbar kutuları", bu rakamı dakkasında üretebilecek raddede etkindir.

Abdülhamid devrildikten sonra, aynı devlet, saray arşivinde biriken istihbarat fişlerini kazanlarda yaktırmıştı.

Bizim muhbir arşivinden, harbi yangın çıkar herhalde...

Elbet devletin o arşivi de yaktığını görürüz bir gün...

Ama Başbakan haklı:

"Her şeyi de devletten beklemeyelim."

 

(Birgün)

Can DÜNDAR | Tüm Yazıları
Hits: 1443