"Hello! Ben Şeriat!"

~ 23.04.2013, Melih Pekdemir ~

Yıllardan beri “laikliği kaldırmazlar, laikliğin tanımını değiştirirler” deyip durdum ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 18 Nisan’da Resmi Gazetede yayınlanan 2012/128 sayılı kararıyla bu tespit kesinlikle ispatlandı!

18 Şubat 2008’de şöyle yazmıştım: “‘Şeriat’ denilen şey, her neyse, ‘Selamünaleyküm ben geldim’ diyerek gelmeyecek. …‘Laiklik’ maddesi öyle kolay kolay ortadan kaldırılmaz… Bu sefer ‘tanımını’ değiştiremezler mi? Laiklik tanımını değiştirmeleri yanı sıra, eğitim, adalet, sağlık hizmetleri vb. toplumsal hayatın en önemli unsurlarını İslami esaslara göre düzenleyince, zaten ‘şeriatı getirdik’ demelerine de gerek yok. Ya da şeriatın ‘gelmesine’ de gerek yok. Bu düzenlemelerin gelmesi zaten yeterli.”

Tam da bu tespitlere “niyet okuması” demezler miydi?

CHP “4+4+4 yasası”nın bazı maddelerinin iptali için dava açtı ve AYM bu başvuruyu “laiklik, bireyin ya da toplumun değil, devletin bir niteliğidir” gerekçesiyle reddetti. Taha Akyol, bu gelişmeyi “AYM laiklik konusunda devrim gibi bir karar verdi, eski sert laiklik tanımı yerine liberal (özgürlükçü) bir laiklik tanımı yaptı” diye değerlendirdi.

İşte tespitin ispatı dediğim budur! Ama bu, elbette özgürlükçü laiklik değildir. Bilinir ki, “laiklik, bireyin ya da toplumun değil, devletin bir niteliğidir” lafı başta Erbakan Hoca olmak üzere İslamcıların yıllardır dillerinden düşürmediği bir yavedir. Nitekim RTE tarafından da epey tekrarlanmıştır.

AKP döneminde 2007 yılına dek laiklik İslami yaşamı sınırlayabiliyordu, artık İslami kurallar laikliği sınırlıyor, tanımlıyor. AYM kararıyla da bu fiili durum tescillendi.

Ve AKP’nin öncelikli hedef tahtası artık “laik devlet”ten daha çok “seküler toplum”dur. Çünkü devlet denilen kurumu, anayasa değişikliğine dahi ihtiyaç duymadan kadro ve zihniyet değişikliğiyle zaten hale yola getirdiler. Devletin kâğıt üstünde “laik kalması” hiç dert değil…

Oysa toplumun tamamen muhafazakârlaşması ve böylece daha fazla dindarlaşması çabalarına tam hız devam şart... Toplumun yüzde 50’sinin “rızasını” almakla yetinmeyip geri kalan yüzde 50’nin “arıza” çıkarmasını önleyecek şekilde sindirilmesi de lazım. Bunun için tüm devlet kurumları ve bilhassa yargı yanı sıra yürüttükleri kampanyalar daha önem kazanıyor.

İşte eğitimdeki son durum; kuran kursları da artık resmi izne tabi değil. AKP’nin sendikası Kamu Sen, öğrencilerin ve öğretmenlerin türbanla okullara girmesi için eylem yaptı. Danıştay, avukatların türban takabileceğine karar verdi.

Elbette özgürlükçü laiklik son AYM kararından bambaşka bir şey. Çünkü örneğin Hıristiyanlıktan farklı olarak, İslam dini, ancak devlette ve toplumda “kısmen sınırlanabildiği” ölçüde diğer yaşamsal özgürlük alanları genişleyebilir ve bu durum tecrübeyle ve tarihsel olarak sabittir!

Devrimcilerin sözünü ettiği özgürlükçü laiklikteki öncelik, sadece Hanefilik ve Sünnilik adına faaliyet gösteren ve bütçeden tam 11 bakanlık ölçeğinde para alan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasıdır. Laik devletin güvencesi olarak seküler bir toplumsallaşmayı savunmaktır. Çünkü coğrafyamızdaki, devlette laiklik ve toplumda sekülerlik ancak nispeten sınırlanmış bir İslamiyet koşullarında mümkündür.

Yoksa siz AYM kararındaki gibi bir “özgürlükçü” laiklik derken, toplumsal bakımdan sınırlanmamış İslam’ı mı savunuyorsunuz? Yani “ahkâm ayetlerinin” tamamen toplumsallaşmasını, mesela Fazıl Say’ın o cezayı hak ettiğini ve mesela içeriğinde domuz kanı filan olduğunu ileri sürerek 1,5 yaşındaki çocuğuna aşı yaptırtmayan İzmit’teki o cüppeli babayı da mı savunuyorsunuz? 

Hem size bir şey daha diyeyim mi? AYM’nin bu “tarihsel” kararı, tam da Kürt çözümünün İslam kardeşliği boyutu tartışılırken ve bu arada (ve bunu sağlamak için olsa gerek!) Hizbullah hortlatılırken verildi, öyle değil mi? Ortadoğu’daki bir pax americana (Amerikan Barışı, Amerikan Düzeni) bağlamında, Şii hilaline karşı Sünni eksen denilirken ve herkesin herkesle savaştırıldığı coğrafyada İsrail ile Türkiye derhal barıştırılırken, “laiklik” tanımı da değiştirilirse…           

Şeriat, “Selamünaleyküm! Ben Şeriat” diyerek gelmeyecektir, belki de “Hello! Ben Şeriat, işte geldim!” diyecektir…

(Birgün)

Melih Pekdemir | Tüm Yazıları
Hits: 1419