Başkanlık mı Yoksa Patronaj mı?

~ 15.03.2013, Öztin Akgüc ~

Yeni anayasa ile amaçlanan ne? Gerçekten başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş mi? Yoksa oluşmuş de facto siyasal patronaj sistemine yasal dayanak sağlamak, meşruiyet kazandırmak mı?
Ülkemizde eksikli, şibih (benzeri) Filipin tipi olarak nitelendirilen yandaşlar tarafından da
“ileri” olduğu söylenen demokrasinin, gerçek bir demokratik düzenle örtüşür yönü var mı? Ülkemizdeki düzen, demokrasiden çok patrimonyal ve patronaj karışımı siyasal bir düzenin özelliklerini, unsurlarını taşıyor.
Patronaj ve patrimonyal karışımı bir düzenin özellikleri nelerdir? Yinelemeler için özür dileyerek açıklamaya çalışayım.
* Patronaj, eşit olmayanlar, bir yanda patron veya patronlar, öbür yanda yandaşlar arasında kişisel ilişkilere dayanan bir siyasal düzen olarak tanımlanmaktadır. Patron, kamu kesesinden yandaşlarına çıkar sağlar, onları kollar. Bu çıkar mevki olabilir, parasal destek olabilir, rant yaratma olabilir, ayrıcalık sağlama olabilir. Günümüzde bunun örneklerini iş yaşamında, medyada, bürokraside, hatta eğitim kurumlarında görüyoruz. Yandaşlar da karşılığını övgü, saygılı dil, alkış, lehe yayın, gerektiğinde yalakalıkla, günümüzde demokrasi denilen düzende oylarıyla öderler. Yandaşlar bir ideoloji, bir program çerçevesinde birleşmiş kişilerden oluşmaz. Patrona bağlılık, çıkar beklentisi, bazen korku, yandaş grubunun oluşmasında başlıca güdülerdir.
* Yazılı yasalar, yönergeler olsa da sözlü buyruklar geçerlidir. Patronun sözü, buyruğu yasaların üstündedir. Gerektiğinde buyruklar, yasalar, anayasa bile patronun isteklerine, yaşam yol haritasına göre biçimlendirilir.
* Ülkede şeklen resmi bir hiyerarşi vardır. Ancak cemaat, tarikat, dernek ilişkilerine, bağlarına dayalı gayri resmi hiyerarşi geçerlidir, başattır.
* Yargı erki kâğıt üstünde ayrı ve bağımsızdır. Yetkiler, yetki alanları genelde belirlenmiştir. Ancak uygulamada yargı, patronun ve/veya gayri resmi hiyerarşinin etkisi altındadır. Hukuk düzeni ile bağdaşmayan, tam tanımlanmamış yargı alanları, yetkileri, takdir hakları vardır.
* Şeklen bürokratik bir sistem kurulmuş olup tam zamanlı görevliler vardır. Uygulamada ise resmi bürokratik düzenin yanında olmayan, yarı zamanlı görevliler, özellikle kolluk güçlerinde, medyada görev yapar, delik oluşturma, bilgi sızdırma, kamuoyunu etkileme gibi işlevler üstenirler.
* Cemaat, tarikatlara bağlı, gayri resmi olarak da nitelendirilebilecek eğitim kurumları yaygındır. Sınav ve tercih sisteminin bu kurumlara göre düzenlenmesi, gayri resmi eğitimin etkisini ve yaygınlığını artırır.
Yetkin bir kalem, demokrasi, patrimonyal sistem, patronaj düzeni arasındaki farklılıkları kuşkusuz daha açık belirler. Türkiye’deki düzene, doğru tanı koymak gerekir.
Türkiye, Tanzimat Fermanı, I’nci II’nci Meşrutiyetler, Cumhuriyetin ilanı, çok partili siyasal yaşam, tüm vatandaşların oy haklarına sahip olduğu seçim sistemi, tüm bunlara karşın iki yüz yıla yakın bir süredir demokratik düzene geçemiyor. Nedeni vatandaşlarımızın, önemli bir bölümünün demokratik düzenin gerektirdiği niteliklere sahip olmamasıdır.
Demokrasinin gerektirdiği birey tipi haklarına sahip çıkan, mücadeleci, bağımsızlığı, özgürlüğü içselleştirmiş, dinsel ve sosyal kademeleşmenin etkisinde olmayan, hür iradesiyle hareket eden, egemenliğin kendinde olduğuna inanmış vatandaş tipidir. Vatandaşların önemli bir bölümünde bu nitelikler, demokratik bir düzenin gerektirdiği ortamlar (meziyetler) yoksa düzen demokrasiden çok, patrimonyal ve patronaj sistemi karışımı melez bir yapı gösterir.
Türkiye’yi yasal olarak da patronaj sistemine götürecek yeni düzenlemelere
“hayır” demek toplumsal görevimizdir.

15 Mart 2013 - Cumhuriyet

Öztin Akgüc | Tüm Yazıları
Hits: 1572