Laiklik Kadın Demektir

~ 09.03.2013, Nilgün CERRAHOĞLU ~

Laiklik “kadın”dır ya da kadın demektir (La laicità è donna”), İtalya’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle çıkan bir kitabın adı.
Örtünme, türban konusunda Fransa ile beraber Türkiye örneğine de başvuran kitap; laikliğin gerilemesiyle kadın haklarının sistemli biçimde geri gittiğini söylüyor.
İtalyan anayasasının laikliğiyle konuya yaklaşan kitap, kürtaj ve suni döllenme gibi alanlarda Katolikliğin bu anayasal laikliği delmesiyle, kadın haklarının geri gittiğini söylüyor.
Bunun yanı sıra göçle birlikte İtalya’ya giren İslamiyete, “İslamcı yönde” verilen tavizlerle, bu hakların gene katmerli bir geri dönüş yaşadığını belirtiyor.
Günümüzde kadınların evden çıkıp özgürleşmeleri adına sözüm ona
“modern mahrem” aracı olarak savunulan türbanın aslında bir itaat, boyun eğme ve teslim olma aracı olduğunu söylüyor “Laiklik Kadın’dır” kitabı...
Hangi mazaret altında savunulursa savunulsun
“laiklik ve kadın haklarına” ayrılan 116 sayfa boyunca türban bir gerileme simgesi olarak öne çıkıyor.
Marilisa D’Amico adındaki yazar, tez çalışması olarak yaptığı araştırmada,
“elde edildiğini varsaydığımız ve bir nihai varış noktası olarak gördüğümüz temel haklar, bugün (postmodern yorumlar ve uygulamalar nedeniyle) tartışmaya açıldı ve belirsizlik içine girdi” diyor ve özetle “laiklik güçlendirilmeden, kadın haklarında anlamlı iyileştirmeler yapılamayacağını” savunuyor.
Hangi din söz konusu olursa olsun, laiklikten verilen ödünlerin bedelini kadınlar ağır biçimde ödüyor.
Bu küçük ancak içi dolu kitabı okurken insan; demokrasi, feminizm ve laiklik mücadelelerinin sade Türkiye’de değil İtalya gibi gelişmiş bazı Batı ülkeleri için dahi giderek nerdeyse geçmişte kalan geçen yüzyılın güzel düşleri olduğunu düşünüyor.
İster istemez
“Bu düşlere sonuna dek inanmış bir kadın olarak acaba ben bir yol kazası mıyım?” duygusuna kapılıyor. Bildiğimiz, inandığımız değerler bağlamında hafsalanın almadığı şekilde geri giden bir dünyada yaşıyoruz.

Bayram değil yas günü!

Böylesi bir ortamda şuursuzca yapılan “kadınlar günü kutlamalarına” artık ne yalan söyleyim, bozuluyorum.
Dünden beri posta kutum, bir bayram yaşıyormuşuz gibi “
kadınlar gününüz kutlu olsun” mesajlarıyla doluyor…
8 Mart, oysaki bir bayram değil bir anma günü.
Bu olsa olsa yaslı bir anma günü olabilir.
Kadınlara gönderilmesi gereken 8 Mart mesajları da, kutlama değil
“yitirdiğiniz hakların ve değerlerin acısını duyuyor, paylaşıyorum” sözleri olabilir ancak.
8 Mart’ı öncelikle bu vahim anlam kaymasından kurtarmamız gerekiyor.
Ortada kutlanacak bir şey olmadığını görmek için
“Dünya Ekonomik Forumu” nun (WEF) Küresel Cinsiyet Uçurumu raporlarına göz atmak kâfi.
2006’dan beri düzenli olarak yayımlanan bu raporlarda Türkiye sistemli olarak hep geri gidiyor.
AKP iktidarlarının laikliği mayınladığı ölçüde kısacası, kadın hakları da yıldan yıla eriyor.
Raporun ilk yayımlandığı yıl olan 2006’da, cinsiyet eşitsizliğinde 105. sıradaki Türkiye; altı yılda 135 ülke arasında 124. sıraya düşmüş…
Yerkürede daha beter durumda olan sadece 11 ülke var...
Onlar da Suudi Arabistan ve İran gibi evlerden ırak tescilli
“kadın düşmanı” rejimlerle; “dünyanın kadınlar için en tehlikeli yerinden” biri olarak nam salan Pakistan gibi coğrafyalar…
Buna karşın Ortadoğu’da Lübnan (122), Anıtkabir ziyaretinde gözyaşlarını tutamayan
Kral Abdullah’ın ülkesi olan Ürdün (121), Körfez şeyhliklerinden Katar (115), Birleşik Arap Emirlikleri (107) “kadın erkek eşitliği” konusunda hep Türkiye’den daha üstün, daha iyi yerlerdeler.
Kadınların eğitime erişimi 2006’da 92. sıradayken arka arka gerileyerek 108. sıraya düşmüş.

“Ekonomik yaşama katılım ve fırsat eşitliği” gibi konularda da 2006’daki 106. sıradan, 129. sıraya düşülmüş.
“Fırsat eşitliği” bağlamında bu da “kadın için dünyada en kötü 6. ülke” olmak demek oluyor.

Kadın AKP ile ‘esir’ edildi

G20’lerde kadının durumunu mercek altına alan “TrustLaw” raporuna baktığımızda ise kadınların “yüzde 74”ünün Türkiye’de çalışmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Aynı rapor; 3.8 milyon kadının Türkiye’de hâlâ okuma yazma bilmediğini; yeni gelinlerin yüzde 26’sının 16-19 yaş arasında olduğunu ortaya koyuyor.
“Kadınlar ve kızlar, Türkiye’de hâlâ töre cinayetlerine kurban gidiyor, genç yaşta evlenmeye veya ev içi esarete mahkûm ediliyorlar” diyor Türkiye’ye ilişkin raporun ilk cümleleri ve arkadan şöyle devam ediyor:
İşgücü ve karar alıcı mevkilerde kadınlar ciddi biçimde düşük oranlarda temsil ediliyor. Siyasete ana akıma dönüşen muhafazakârlık, kadınların özgürlüklerini kısarken geleneksel cinsiyetçi rol modellerini pekiştiriyor.”
Okuduğum en özlü
“8 Mart” sözünü dün Önay Alpago söyledi.
Çiller döneminde
“Aileden Sorumlu Bakan” olan Alpago; “Geldiğimiz nokta, kadının eşitlik hakkından çok, yaşam hakkını savunma noktasına geriledi” dedi.
Kadının
“esir” edildiği yerde, başka ne beklenir?

9 Mart 2013 - Cumhuriyet

Nilgün CERRAHOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1664