Sarp Kuray ve Yargı

~ 25.01.2013, Ercan YEŞİLYURT ~

Gerçekten çok çarpıcı bir dava olduğu ve ülkemizdeki yargı mağdurlarının durumunu izah edebileceği için örnek alınmıştır. Hikâye çok çarpık bir “devlet gücü” kurgusudur. Dava 1993 yılında başlıyor ve 17 yıl sürüyor. Silahlı örgüt iddiası ama ceza alan tek kişi. Silah yok, örgüt mensubu yok, eylem de yok. Ama aynı mahkeme önce beraat diyor, Yargıtay bozuyor. Bu sefer 168’den ceza veriyor, Yargıtay yine geri gönderiyor. Aynı mahkeme 17 yıl sonra müebbet veriyor ve Yargıtay bu sefer tamam diyor, hak yerini buldu ve onaylıyor. Sarp Kuray gidip teslim oluyor. Bu sefer avukatı AİHM’ye götürüyor davayı. AİHM, böyle yargılama olmaz deyip kararı bozuyor ve yeniden yargılansın diyor. Ama daha önce tutuksuz yargılayan aynı mahkeme, tutuklu yargılanmasına karar veriyor. Ve 29 Ocak’ta ilk duruşması yapılacak. Durumu anlamak için hukukçu olmaya gerek yok. Bu ülkede gözleri görmeyen Eşber Yağmurdereli’ye soygunda gözcülük yaptığı için ceza verilmişti. Tayyip Erdoğan şiir okuduğu için ceza aldı diye ortalığı birbirine katmışlardı. Sonra ülkenin muktediri, Başbakan’ı oldu ama yargıyı “evrensel hukuk” kurallarına tabii kılacak hiçbir adım atmadı.
Bugün hapishanelerde olan sanıkların çoğu daha önce olduğu gibi beraat edecekler ama yıllarca içeride yattıktan sonra. Bugünkü durum en çok 12 Eylül yargılamalarına benziyor. O zaman da on binlerce kişi idam ya da ağır ceza talepleriyle yargılandı ve mağdur edildi. Tanıdığım, 12 Eylül’de tutuklanan
Murat Toros Gürkaya var. En ağır işkencelerden geçtikten sonra 10 yıl tutuklu kaldı ve devrimci diye 30 yıl yargılandı. Yargılama sonucunda beraat etti. Karardan sonra bana bu kararın ne olduğunu izah etmemi istedi. Takıldım ve mahkemenin onun “devrimci” olmadığına karar verdiğini söyledim. Çılgına döndü, şaka yaptım diyerek yatıştırdım ama mahkeme gerçekten Murat’ın devrimci olmadığına hükmetmişti. Şimdi ellisini geçmiş, giden gençliğine mi, ideallerine mi, mahvolan hayatına mı, neyine yansın, kime başvursun? Kimsenin bu sorulara verilecek cevabı var mı?
Mahkemelerde
“Adalet mülkün temelidir” diye yazar. Osmanlı’da mülkün sahibi, yani vatanın sahibi padişahtır. Bugünkü dille “Adalet vatanın temelidir”. Mülk, alışveriş merkezleri, plazalar falan değildir. Uğur Mumcu 20 yıl önce katledildi ama daha davası sonuçlanamadı. Mahkeme, parçalanan arabasının hurdasını ailesine vermeye karar vermiş. İnsan inanamıyor ama karar böyle.
Ben halkın sağduyusuna ve atasözlerine değer veririm, onlar insanlığın birikimidir çünkü. Bizim insanımız kızdığında
“Ulan seni mahkemeye veririm, sürüm sürüm sürünürsün” der. Ne kadar doğru bir tespit olduğu açık değil mi? Hani Laz, birisiyle tartışırken adam demiş ki: “Git mahkemeye ver!” Laz vurmuş adamı, “Ula git sen beni mahkemeye ver!” demiş. Zor iştir mahkemeye derdini anlatmak.
Mahkemelerde savcı ve avukat kanunen eşittir. Hâkim, münasip olmayan hal ve tavırda bulunan her şahsı dışarı atabilir. Savcı da
“her şahıs”tan birisidir ama bugüne kadar hiçbir savcı dışarı atılmamıştır. Mahkeme teşekkülünde savcı ne ise avukat da odur ve avukatın atılması kesin bozma sebebidir. Ki, bazen avukatlar zorla dışarı atılmışlardır.
İktidara gelmek için çalışan siyasilerin, toplumsal vicdanı yaralayan bu durumların yaşanmaması için bir şeyler yapması gerekir. Sarp Kuray’ın 20 yıllık davasında, AİHM’den döndükten sonra avukatı
Görkem Gürcan yapılan haksızlıklara karşı “Peki, biz adalet için kime gidelim?” diye isyan etti. Bu isyana verecek cevap var mı? Artık olmalı, yetti artık denebilmeli de…

(Cumhuriyet)

Ercan YEŞİLYURT | Tüm Yazıları
Hits: 2412