Taksit taksit totalitarizm

~ 20.01.2013, Gündüz VASSAF ~

Üniversitede dört yıl okuyup kendilerine psikolog diyenler, psikanalizin satışını tezgâhlayanlar, hayata kazanılacak maç gibi bakan 'yaşam coach'ları...

Otomobil sahipleri belirli aralıklarla bakıma götürürler arabalarını.
Arabalarımız kendimizden daha önemli olmalı.
Yeni başladık vücutlarımızı yılda bir doktor kontrolüne sunmaya.
Gerekli mi?
Emin değilim.
Sanırım yeni palazlanan Türkiye orta sınıfı için “Bodrum’da yazlığımız var” türünden hava basma vesilesi.
Ruh halimizi de kontrolden geçirmek moda olur mu?
Kimliklerimizin tutsaklığını aşmak yerine, sıradan sorunlarımızı abarttığımız narsisistik bir ilgiyle kendimize odaklanıyoruz. AVM alışkanlığında, terapistlerine gidenlerimizin sayısı hızla artmakta.
Müslümanlığı yeni keşfedenler şimdilik bu akımın dışında.
Onlar bağıra çağıra kimlik gösterisinde.
“Made in Türkiye” iman podyumunda.
Gün gelir İslamı da psikolojiyle paketleyip piyasaya arz ederler. 

***

“Ben, ille ben, önce ben” talebi o kadar fazla ki mönüde yok yok.
Üniversitede dört yıl okuyup kendilerine psikolog diyenler, psikanalizin satışını tezgâhlayanlar, hayata kazanılacak maç gibi bakan ‘yaşam coach’ları...
Bizi bize satmakta.
İleride gazetelere, televizyonlara reklam vermeye başlayabilirler.
“Yıllık psikolojik ‘check-up’. İndirimli fiyatlar!”
Şüphesiz böyle bir akım ilk ABD’den başlar. Kısa zamanda Türkiye sahillerine vurur. Çağdaşlaşmayı bekleyenlerle kucaklaşır. 

***

Bireyin yüceltilmesinde garip bir dönemden geçiyoruz.
Markalarla özdeşleşen tüketici kimliğimizin doyumsuz haz patolojisi, kimlik tüketiciliğine dönüştü. İhtiyacımız olmayan nesnelere müptelalığımızın son aşamasında, psikoterapistler, gurular, taro kartları, ayvaska arınmaları, ‘new age’ yaşam stilleriyle hayatın anlamının tüketicileri olduk.
“Dünyayı değiştireceğine kendini değiştir” şiarından yola çıkan çağdaş psikoloji ve psikiyatri, bu yapay gereksinmeden beslenerek meslekler piyasasında palazlanıyor. Psikoloğa gitmek sağlık değil, falanca şampuanı kullanmak, filanca arabanın sahibi olmak gibi tüketim müptelalığının ifadesine dönüşüyor. 

***

Egemen düzenin hedonist orta sınıf yaratmaktaki başarısı, kısırlaştırılmış siyasi eylemlerde ifadesini buluyor. Uzun soluklu hareket ve örgütlenmeler yerine, çoğu imza kampanyalarından öte gitmeyen, konusu günden güne değişen protesto tüketimi, oligarşik düzenin demokrasi oyununu besliyor. Tetikte bekletilen devlet şiddeti, bireyi değil, bencilliği kutsayan orta sınıf aymazlığının arkasına saklanıyor. 

***

Amerika, Avrupa gibi erken kapitalist toplumlar kitle muhalefetini başta polis copuyla susturdu. Ardından, peyderpey geliştirilen doyumsuz alışveriş kültürüyle bertaraf etti. Dünya Bankası ve IMF’nin teşvik ettiği, orta sınıfı tüketime müptelalaştırma modelini şimdi Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye, Nijerya gibi ülkeler benimsedi.
Geleneksel konumlarında hırs ve israfı frenleyen dini aidiyetlikler günümüzde tüketici kimlikleriyle kenetlendi. Dinler kapitalist ideolojiyle bütünleşti. 

***

Demokrasinin kapitalizmi denetleyememesinin nedenleri aitliklerimizi kale-bentleştirdiğimiz tüketim kültüründe de aranmalı. Autobahn patentli duble yollar, halk otomobili Volkswagen’le orta sınıfı tavlamak üzerine kurulu Hitler’in ‘Nasyonel Sosyalizm’ modeli, günümüzün milliyetçilikle sarmaş dolaş taksitli umut kültürüne yıllar öncesinden göz kırpmıştı.

(Radikal)

Gündüz VASSAF | Tüm Yazıları
Hits: 1232