Sosyalizm hacıyatmaz mı?

~ 25.12.2012, Metin ÇULHAOĞLU ~

Başlarken peşinen söyleyelim: Meselenin “teorik” yanı vardır…

Vardır, ama o kadar da çetrefil değildir. Üstelik meselenin günümüzle, Türkiye’yle, Türkiye solunda ara sıra gündeme gelen “sosyalizm nasıl gelecek?”, “nasıl bir sosyalizm?” ve benzeri tartışmalarla ilgisi vardır.

“Mesele” kabaca şudur: Kapitalizm nasıl bir yapılanma içinde olursa olsun, hangi kılığa girerse girsin, bunların hepsinin her durumda “sosyalizmi yakınlaştırdığı” söylenebilir mi?

Dikkat edilsin: Burada kapitalizmin günümüzde insanlığı getirdiği durumdan, yabancılaşmadan, bu duruma “insancıl” ve “ahlaki” karşı çıkış bağlamında sosyalizmin gerekliliğinden söz edilmiyor. Sözü edilen, kapitalizmin kendi durumu, maddi dinamikleri, içsel eğilimleri ve yeni yönelimleridir. Bunların hepsi nesnel olarak sosyalizmin önünü açmakta, onun yolunu mu döşemektedir?

Kimilerine göre böyledir. Üstelik böyle olduğunu düşünenler arasında Marx’ın doğru yorumunun bu olduğunu iddia edenler de vardır. Doğrudur, Marx, kapitalizmin nesnel gelişiminin, bu arada özellikle üretimin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin, toplumları sosyalizme hazırladığını söylemişti. Ancak Marx sadece bu kadarını söylemiştir. Ayrıca bunu da “sosyalizmin maddi önkoşullarının olgunlaşması” bağlamında söylemiştir. Sosyalizmin maddi önkoşullarının olgunlaşmasına ise, hiçbir zaman, sınıf mücadelesini ve bu mücadelenin belirleyici ağırlığını ikinci plana düşüren bir önem biçmemiştir.

Ama Marx’ı böyle anlayanlar ve yorumlayanlar çıkmıştır. En bilinen örnekleri arasında Bernstein vardır. Türkiye’ye bakarsak, 1960’lı yıllarda sosyalizmin popülerleşmesine önemli katkıları olan merhum Sadun Aren de yaşamının son dönemlerinde benzer görüşler savunmuştur (özellikle bakınız, “Puslu Camın Arkasından”).

Hemen küçük bir parantez: “Aslında böyleydi, ama sonradan emperyalizm çıktı, işler değişti” görüşü ciddiye alınmamalıdır. Sınıf mücadelesi, kapitalizm henüz emperyalizm dönemine girmeden de sosyalizm açısından “kapitalizmin kendi evrimiyle geldiği/geleceği noktaya” baskın, ondan önce gelen bir öğeydi.

***

“Sınıf mücadelesinin” önemine ve açılımına az sonra yeniden döneceğim.

Şimdi, burada karşı çıkılan yaklaşımı, günümüze doğru getirerek ve biraz da “kabalaştırarak” özetleyelim:

Üretim yoğunlaştı ve merkezileşti, bireysel kapitalistlerin yerini anonim şirketler aldı (tamam, artık bundan sonrası kesin sosyalizm…)

Kapitalizm serbest rekabet döneminden tekelci döneme girdi (asıl şimdi tamam, tekelleri şöyle bir kuşattık mı gerisi gelir alimallah…)

Kapitalizm, hem krizlerinden kurtulmak hem de karşıt sınıfları yatıştırmak için refah devleti modeline geçti (yaşadık, böylece refah devleti modelinde daha ileri haklar ve kazanımlar elde ederek sermayeyi teslim olma noktasına getireceğiz…)

Kapitalizm refah devleti modelini de terk etti, şimdi kuralsız-düzenlemesiz piyasacılığın egemen olduğu “vahşi kapitalizm” gündemde (oh be, şimdi oldu işte; işçiler emekçiler böyle bir kapitalizmde her şeyi daha çıplak görecekler, anlata anlata dilimizde tüy biten gerçekleri kendileri kavrayacaklar ve…)

Son bir ek daha:

Kapitalizmin yeni yönelimi, devletin küçülmesi, ademi merkezileşme, yerelleşme, merkezi yetkilerin yerellere devri ve yerellerin güçlendirilmesi doğrultusunda (güzeeeel, yahu bu adamlar bize mi çalışıyor ne? Zaten biz de öteden beri sosyalizmin buradan çıkacağını söyler dururduk, şimdi oldu işte…)

***

Şimdi, sırasıyla gidelim:

Birincisi: Kapitalizmin özel dönemleriyle/yapılanmalarıyla “sosyalizmin yakınlaşması” arasında doğrudan hiçbir ilişki yoktur.

İkincisi: Kapitalizmin özel dönemlerinin/yapılanmalarının “sosyalizmin yakınlığıyla” ilişkisi, ancak ve ancak, bu dönemlerin/yapılanmaların sınıf ve sınıf hareketi üzerindeki etkileri dolayımıyla kurulabilir.

Üçüncüsü: Kapitalizmin kimi özel dönemleri/yapılanmaları sınıfın bütünlüğü ve hareketliliği anlamında görece daha elverişli, kimisi de daha elverişsiz koşullar ortaya koyar.

Dördüncüsü: Kapitalizmde ademi merkezileşme ve yerelleşme, sınıfın bütünlüğü, sınıf hareketi ve sınıf mücadelesi açısından en elverişsiz ortamı oluşturur…

Kuşkusuz, sınıfla ilişkili olarak kullanılan “bütünlük”, “hareket” ve “mücadele” gibi terimler açıklama gerektirmektedir.

İsterseniz, bu açıklık için Gramsci’nin getirdiği bir ayrıma başvuralım: Bir ekonomik topluluk (economic-corporate) olarak sınıf/sınıf hareketi ve ulusal-popüler (national-popular) bir hareket olarak sınıf hareketi. İlkinden kastedilen, hemen anlaşılabileceği gibi işçi sınıfının kendi ekonomik çıkarlarının ayırtına varması, bu çıkarlar adına belirli bir mücadeleye girişmesidir. İkincisinde ise işçi sınıfı içinde bulunduğu toplumu dönüştürücü güç olarak ülke ölçeğinde, başka toplum kesimlerini de etrafında toplayan bir hegemonya kurmuştur ve öyle mücadele etmektedir.

O zaman devam edelim: Kapitalizmin en son yönelimleri (yerelleşme, ademi merkezileşme vb), işçi sınıfının kayıt dışı sektörün ağırlığıyla ve esnek üretimle maruz kaldığı bölünmenin ötesinde bir de coğrafi bölünme getirecek, yerel ölçekte ise sınıfı en çoğu bir “ekonomik topluluk” olarak kalmaya mahkûm edecek özellikler taşımaktadır. Böyle bir “idari yapılanmada” işçi sınıfının kendi bütünlüğüyle “ulusal-popüler” bir hareket yaratması bir yana, sınıf bir de “özerk bölgeler” bazında bölünmüş ve ayrışmış olacaktır.

***

Elbette, sınıf hareketi ve sosyalist mücadele en elverişsiz yapılanmalar ve ortamlarda bile tükenip yok olmaz. Elbette, yukarıdakiler “böyle olursa bu iş biter” karamsarlığıyla söylenmemiştir. Ancak, eğer sosyalist mücadele kendini sınıf hareketi ve sınıf mücadelesi üzerine kuracaksa, neyin buna daha yatkın, neyinse daha elverişsiz zeminler sağlayacağı üzerinde düşünülmesi gerekir.

Sosyalizm, kapitalizm ne yaparsa yapsın, hangi kılığa girerse girsin kendini ona uyduracak bir hacıyatmaz değildir. Çünkü sosyalizm sınıf mücadelesi temeline oturur ve kapitalizmin girdiği kılıklar da sınıf mücadelesinin imkânları üzerinde etkili bir faktördür.

Demek ki, Türkiye’nin “idari yapısına” yeni bir şekil vermeye yönelik girişimler sosyalistleri de ilgilendirmektedir ve belirli girişimlere karşı durmak en başta sınıf hareketinin ve sosyalizmin geleceği açısından gerekli ve önemlidir.

Bazı şeyler ise hiç önemli değildir.

Denecektir ki “adam dünyada artık aşılmış olan ulusal-devlet modelini savunuyor…”

İşte, burası hiç mi hiç önemli değildir…

(SolHaber)

Metin ÇULHAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 4901