ABD başkanlık seçimi ve coğrafya

~ 08.11.2012, Aydın CINGI ~

ABD’NİN 2012 SEÇİMİ

6 Kasım 2012 gecesini, önce ABD Büyükelçisi’nin de katıldığı CNN yayınına sahne olan Haydarpaşa’da, sabaha doğru da evde CNN ve BBC televizyon yayınlarını izleyerek geçirdim. O arada birçok yurttaş bana bu seçime niye bu kadar ilgi gösterdiğimi sordu. Sorunun içinde genellikle “sana ne Amerika’dan; biz ABD’nin uydusu muyuz? Sen de ABD muhibbi misin?” iması gizliydi. Yanıtım, bu seçimin önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve tüm dünyanın gidişatını -bizim irademizden büyük ölçüde bağımsız olarak- yakından etkileyeceği ve bu nedenle de, siyasete ilgi duyan bir TC yurttaşı olarak, bu seçimi yakından izlememin doğal olduğu yolundaydı.

 
ABD seçmeninin yapısal ve konjonktürel davranışı
 
Bu son seçimden önce çokça yazılıp çizildiği için, ilgi duyan yurttaşlar ABD seçim sistemi konusunda epey fikir sahibi oldu. Seçim eyalet bazında yapılıyor ve rakibinden 1 oy fazla alan söz konusu eyalette tüm delegelerin oyunu alıyor. Örnek olarak bizim 1950’lerdeki seçim sistemini alabiliriz. O zaman da, bir ilde rakiplerden fazla oy alan parti o ilin tüm milletvekillerini çıkarıyordu. ABD’de ülke çapında 538 delegelik var; demek ki başkan olmak için 270 delegeliğe ulaşmak gerekiyor.
 
ABD, bundan yarım yüzyıl öncesine değin siyahların “insandan sayılmadığı” ve Avrupalı beyaz göçmenlerinin oluşturduğu bir toplumdu. O dönemde beyaz olmayan bir kişinin başkan olması söz konusu olamazdı. O zamandan bu yana ülkede nüfus yapısı değişti. “Latino” denen Latin Amerika kökenli “hispanik” göçmenler çoğaldı. Demografik projeksiyonlara göre, şu anda nüfusun %17’sini oluşturan bu etnik/kültürel grup 2050’de nüfusun %30’unu oluşturacak. Öte yandan –nüfusun şu anda %14 kadarını oluşturan- siyahlar eşit haklara kavuştular. Asya kökenli nüfus ise, toplam nüfusun neredeyse %5’i kadarı. Tüm bu etnik gruplar beyazlardan daha hızlı çoğalıyorlar ve bu yüzyıl ortasında toplam nüfusun yarısına ulaşacak.
 
Söz konusu kitleler bu seçimde “fakir dostu” bilinen ve “altta kalanın canı çıkmasın” diye –Avrupa refah devletlerine oranla- ufak sayılabilecek çapta kamu fonu seferber eden Obama’ya toplu biçimde oy verdiler. Ancak ilerideki seçimlerde oyların, -adayın performans beklentisine bakılmadan- “bu bizden” diye etnik temele dayalı olarak verilme riski dikkate alınmalıdır. Mevcut durumda, Romney gibi, “nüfusun %47’si işe yaramaz, onlar için bir şey yapmam” diyen politikacılar “alttakileri” kamplaştırma basiretsizliğinden kaçınmalılar. Eğer beyazlara göre düşük gelir gruplarını oluşturan bu kitleler “etnik oy” mekanizmasına alışırlarsa, bu, ABD bütünlüğü için –uzun dönemde- zararlı olur.
 
ABD seçimlerinde rol oynayan bir başka motivasyon unsuru “din” ve “ideoloji”dir. Özellikle, -toplam nüfusun %50’sini oluşturan- Protestanların yoğun bulunduğu bazı eyaletlerde, ortaya  “evrim kuramının eğitimden dışlanması” girişimlerin çıktığı bile duyulur. İşte kürtaja, eşcinsel evliliklerine ve her türden sosyal liberalleşme eğilimine karşı çıkan muhafazakarların yoğun bulundukları bu eyaletler de –her seçimde olduğu gibi- oylarını tutucu cumhuriyetçi aday lehine kullandılar.
 
Coğrafi bölünme
 
ABD, ideolojik yani Demokrat-Cumhuriyetçi ya da liberal-muhafazakar kamplaşması temelinde coğrafi olarak net biçimde ayrılıyor. Oregon, California gibi Pasifik kıyısı eyaletleri; kuzeyin, Michigan, Illinois, New York, Vermont, Maine gibi ve de Atlantik sahillerinin Massachusetts, New Jersey, Connecticut gibi çok gelişmiş eyaletleri şaşmaz biçimde liberal kamptalar; New York, Los Angeles türünden büyük kentler de öyle.
 
Ancak ülkeyi kuzeyden güneye kat eden sanal bir simetri ekseni alırsak, bu merkez eksen üzerindeki Dakota, Nebraska, Kansas, Oklahoma, Teksas; merkezin batısındaki Wyoming, Idaho, Utah, Arizona ve de doğusundaki Arkansas, Mississippi, Missouri, Louisiana, Alabama, Tennessee, Kentucky gibi eyaletler de gözü kapalı muhafazakarlara yöneliyorlar. Bunlar, katı ve eski beyaz Amerikan değer yargılarının geçerliliğini koruduğu, adlarını kovboy filmlerinden bildiğimiz ve denize kıyısı olmayan eyaletler. Seçmen davranışını kolay anlaşılır kılmak için örneği Türkiye’den verelim. Hani ne yapsanız Yozgat, Kırşehir, Konya’dan ya da düşük eğitimliden tutucu olmayan partiye fazla oy çıkmaz; sahiller ve eğitim düzeyi yüksek olan seçmen de tersini yapar. ABD’de de benzer korelasyonları –etnik oy verenler hariç- bulabiliyorsunuz.   
 
Bu –iki taraf için de çantada keklik- eyaletlerin dışında yön değiştirebilenler var. Bunlar, başabaş geçen seçimlerde kilit rol oynuyorlar ve bu seçimde de “swing state” diye anıldılar. Bu türden Colorado, Pennsylvania, Ohio, Florida gibi eyaletlerde oluşan ufak farkları, konjonktür ve başkanın performansı ya da karşısındaki adaya yönelik beklentiler belirliyor. Buralarda da farkı Obama lehine oluşturan, –geçen dört yılın görece düş kırıklığına karşın- Başkan’ın sosyal politikası ve Romney’in ürkütücü sağ söylemi oldu.  
 
Obama’nın önümüzdeki dört yılı
 
Başkanın, yeniden seçildikten sonra topluma ilk seslenişini dinledim. Geçmiş dört yılda çok şey öğrendiğini ve yeni dönemde çok daha iyi bir “başkan” olacağını söyledi. Onun bu “ustalık” döneminin Erdoğan’ınkine benzemeyeceği açıktır. Yeni dönemde en önemli unsur, artık oy kaygısından ve seçmen baskısından kurtulmuş bir başkan olarak çalışacak olmasıdır. Böylece başladığı reformları sonuna değin götürebilir. Ancak Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Cumhuriyetçiler’in elinde olması, onu bu arada sıkıştırabilecektir.
 
Dış politikada yaptıkları yapacaklarının güvencesidir. Obama’nın, halefi Bush ya da rakibi Romney gibi “savaşçı” bir karakterde olmadığını biliyoruz. ABD’nin esas gücünün, silahlarından değil demokrasiye dayalı değerlerinden kaynaklandığını ilk söylevinde vurguladı. Yahudi lobisi de dahil, lobilere artık ihtiyacının kalmadığı gerçeği ışığında, İsrail’i akla daha uygun bir tutuma davet etmesini; Afganistan’daki ve Ortadoğu’daki askerlerini çekmesini; İran sorununun barışçı çözümü için uğraş vermesini bekleyebiliriz. Hatta, iyimserliği bir adım daha ileri taşıyarak, Ortadoğu’nun tüm diktatörlerini ve “dikta heveslilerini” de demokratik değerlere yönlendirme çabasına girmesini umabiliriz.
 
Aydın CINGI
Aydın CINGI | Tüm Yazıları
Hits: 1637