'Kelleci Santrafor'un 'Refleksiz Kaleci'si

~ 24.09.2012, Nihat BEHRAM ~

“Ani gelişen durum karşısında refleks gösteremediğini” söyleyen kalecinin de, askeri komutanın da, o işi hemen bırakması gerekir. Çünkü, bu işler refleks ustalığı gerektiren ‘kale savunması’dır. Zaten, ne ciddi bir teknik direktör “refleksiz” kaleciye takımın kalesini teslim eder, ne de ciddi bir hükümet refleksiz  askere yurt kalesini! Savunma refleksizliği maçta gol yemenin, savaşta pusuya gelmenin habercisidir. Bu kesin: refleksiz savunmada kale düşer.


Genelkurmay Başkanı, kendini koruma içgüdüsüyle de olsa, bu konuda itirafta bulundu. Gerçi, “ani gelişme karşısında refleksiz kaldığı” açıklamasına kalkan gibi sarındı ama bir komutanın böyle bir itirafı bence “takdire şayan”dır! Şahsen ben, bu yaşıma kadar, “refleks yetisinden yoksun” olduğunu söyleyen kaleci görmedim. ‘Özel’ Komutan sayesinde, “refleksizliği”nden söz eden üst (hem de en üst) düzey asker görmüş oldum! Bu bir ilk!


‘Özel’ Komutan’ın bu ‘iyi niyetli’ itirafı, cephane faciasına denk geldiğinden, “öyle bir günde neden hediye değiştokuşu yapıldı” türü ayrıntı sorunlara takılıp kaldı! Esas (yani Komutanın “refleksizlik” itirafı) güme gitti! ‘Başkomutan’ Gül ‘sivil’ olması nedeniyle Kale’de bizzat durmuyor! Yurt Kalesi’ni savunma görevi ‘Özel’ Komutan’a emanet! Refleksizliğine rağmen!


İtirafına “iyi niyetli” diyorum, çünkü kendini savunma içgüdüsüyle de olsa, insanın eksikliğini itiraf etmesi insani bir durumdur. ‘Kale’ ona emanet edildiğinden beri, ‘iyi niyetli’ birçok söz ve tavrı, haksız ve insafsız eleştiriye uğradı! Sözgelimi ‘çap’ıyla uğraşanlar, hatta ona “çapsız” diyenler oldu! Bence Devlet ve Hükümet’le, Başkomutan Gül ve Başbakan’la (dolayısıyle Başimam’la) çapları tam çakışık. Uyumlu. Bu çaptaki ‘ülke bütünlüğü’ niye “çapsız” olsun?


Efendim, ‘Özel’ Komutanın “ilk olma zaafı var”mış! “Başbakan’ın önünde en fazla eğilen, evinde Başbakan’a iftar sofrası kuran ilk Genelkurmay Başkanı”ymış! Var mı elinde belgen? İftira olmadığı, resmin fotoshop olmadığı ne malum? Kaldı ki bu kişi asker. İz saptırmak, düşman yanıltmak için bazı taktikler yapmış olamaz mı? Cephede omzuna, başına dal koysa, “Ağaç olmak isteyen ilk komutan” mı diyeceğiz! Ayrıca ‘ilk olmak’ isteği neden kötü olsun?


‘Özel’ Komutanın haksız ve insafsızca eleştirildiği bir konu da, hem kendi içinde çelişik, hem Başbakan’la “birbirini tutmaz açıklamalar” yapması! Bence bu da normal! Mahalle takımının  antrenörü bile bilir: Takıma yeni katılan birinin uyumsuzluk halleri ve paslaşma hataları doğaldır? Takımın oturması zaman alır! Kaldı ki, ‘pas hatası’ gibi gelen, ‘ustaca kurgulanmış’ paslaşmalar yok mu yani? Ya da birinin boşluğunu diğerinin doldurması! Bir düşünün: Takımı köşeye sıkışan ‘Kelleci Santrafor’ Afyon Kalesi’nden “Özel” falsolu o ‘hediye’ pasını almamış olsaydı yüksekten efelenip “şerefsizler” diye nara atarak “rakip saha’ya top sürebilir miydi?


Muhalefet Lideri dahil, bir kesim kalkıp, ‘Özel’ Komutan’ı, “Gerçeği çarpıtıp gizlemek ve halkı kandırmakla” suçluyor! Bu insan sonuçta asker! İçerde şiddet yükseliyor, sınıra mühimmat sevkıyatı var, savaşın eşiğine gelinmiş! Bu konumda, hangi komutan uluorta “Uludere’de  şöyle oldu, Afyon’da böyle! Şununla şunu görüştüm, bununla bunu!” diye konuşur? ‘Uyumlu İslam’ döneminin en yüksek rütbeli komutanı! ABD’nin Genelkurmay Başkanı bile ayağına dek gelip ona soruyor! Taktiği, stratejiyi ondan iyi mi bileceksiniz? El insaf!

____________________________________
Tibet Atasözü:
“Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğünde o kadar az incinirsin!”

(Yurt Gazetesi)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1969