SUÇLULUK KARİNESİ

~ 10.03.2011, Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU ~

Türkan Saylan’ın hasta yatağında uğradığı muamele, Ergenekon soruşturması bakımından önemli bir itibar kırılmasıydı. Zaman zaman meydana gelen bu tür kendini ele vermelerden sonra, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmaları ile kesin olarak anlaşılmıştır ki, bu soruşturma “suçsuzluk karinesi”ne göre değil “suçluluk karinesi”ne göre yürütülüyor.

Sınırlar sürekli zorlanarak, soruşturmadan iyi niyetle olumlu sonuç bekleyenlere kadar vardırıldı işin ucu. Bir süre sonra soruşturmanın etken unsurlarına da sıra gelirse şaşırmamak gerek. Hanefi Avcı son olmayabilir.

Yıllardır tartışılan ve son günlerde daha da yoğunlaşan Ergenekon soruşturmasının en temel dayanağını, (çoğu kez tek dayanak) 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 140. maddesinin başlığında yer alan ifadeyle “Teknik Araçlarla İzleme”lerden elde edilen deliller oluşturmaktadır.

Sözde AB uyumlaşması çerçevesinde kaldırılan DGM’lerin yerine konan, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin DGM’lerden daha geri bir uygulama olduğu, doğal yargıç ve adil yargılama kriterlerine kesinlikle uymadıkları kanısındayım. Ancak, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 140. maddesi, 5353 sayılı yasayla getirilen ek cümle nedeniyle, süper savcılar ve çok özel yetkili emniyet güçlerinin elinde, tam bir “sanık üretme aracı”na dönüşmüştür.

***

Soruşturmalar bakımından önem taşıyan temel parametrelerini dikkate alarak, meşhur maddeyi konumuz olan soruşturma bakımından okuyalım.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunmasına rağmen, başka suretle delil elde edilemediğinden, şüpheliler X, Y ve Z nin kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyerlerinin teknik araçlarla izlenmesi, ses veya görüntü kayıtlarının alınmasına karar vermesi için hakim kararı istenir.

Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur.

Teknik araçlarla izleme kararı, en çok dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre, gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere, dört hafta daha uzatılabilir.

Bu madde kapsamındaki işlemeler, kişinin konutunda uygulanamaz.”

Madde bu şekliyle, özellikle 11 Eylül sonrasında Dünyanın içine sürüklendiği hastalıklı ruh hali nedeniyle çok ta yadırganmayabilir. Hatta kimilerine göre, masum da sayılabilir.

Maddeye göre, güvenliğimizi sağlamak dışında hiçbir amacı olmayan güvenlik güçlerimiz, X, Y ve Z hakkında klasik yollarla delil elde edemedikleri halde, suç işlemek amacıyla örgüt kurduklarına dair kuvvetli bir şüphe taşımaktadırlar. Bu nedenle, savcı aracılığıyla hakimden teknik takip için müsaade almaktadır.

Pardon! Sayın savcı, kendiliğinden, bu yolla örgütün tüm bağlantılarının ortaya çıkarılabileceğini düşündüğü için teknik takip kararı istemektedir.

Bunda ne kötülük olabilir. Yani, anarşistliğin alemi yok. Hem, topu topu iki ay süreyle dinleme yapılacak ve şüpheyi doğrulayan kanıt bulunamayınca dinleme sona erecektir. Üstelik, elde edilen bilgiler de Sayın savcının gözetiminde yok edilecek ve gazetelere servis etmek veya siyasi ve ekonomik şantaj gibi başka amaçlarla asla kullanılmayacaktır.

***

İyi güzel de, ortada bir sorun daha var.

Güvenlik kuvvetlerimiz iki ayda elde edemedikleri kanıtlara rağmen, istihareye yatıp kuvvetli şüphelerinin daha da pekiştiğini görünce ne yapacaklar? Gözlerinin önünde suçluların elini kolunu sallaya sallaya dolaşmalarına müsaade mi edecekler?

Hayır elbette.

Derhal bir yasal düzenleme yapılıp 140. maddeye;

Ancaaaaak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar (sonsuza dek) uzatılmasına karar verebilir.”

cümlesi eklenerek, güvenlik güçlerimizin derin kaygıları giderilir.

Artık sorun çözülmüştür. Emniyet suçluların ensesindedir. Ömür boyu, ya da kullanılabilir bir delil kırıntısı elde edilinceye kadar, X, Y ve Z teknik araçlarla takip edilebilir.

Peki, bütün bunlara karşın yine de suçlama için gerekli delil elde edilemediği halde, güvenlik kuvvetlerimizin pek kuvvetli şüpheleri ısrarla bitmek bilmiyorsa..!

O zaman da, bu teknik veya gayri teknik takiplerden edinilen özel ve gizli deliller,  X, Y ve Z nin suç işlemek için örgüt kurmaktan vazgeçmelerini sağlamak için, güvercin salınarak veya emniyete misafir edilerek, kendilerine aba altından muhtelif şeyler gösterilmek suretiyle uslu vatandaş olmaları sağlanır.

***

Şimdi herkese soruyorum.

Hangimiz ömür boyu masum kalabiliriz?

Hangimiz çırılçıplak sokakta dolaşmaya razı olabiliriz?

Hangimizin “Allah biliyor, kul da bilsin.” diyemeyeceğimiz sırrı yok?

Hangimiz telefonda birilerine küfretmedik?

Ve hangimiz rüyamızda günah işlemedik?

Hiç birimiz. Hatta hiç bir insan. Öyleyse, hepimiz potansiyel suçlularız. Kuvvetli suç şüphelileriyiz hepimiz. Yeni Türkiye’nin ötekileriyiz hepimiz.

Artık, ceza yargılamasında yeni karine; “Suçlusun, aksini kanıtla.”

Kolay gelsin.

Ahmet, Mehmet veya Nedim olmak fark etmez. 140. maddenin konutta uygulanamayacağına dair son cümlesine hiç değinmedim bile.

İnsan masumiyetinin ayaklar altına alındığı bir yerde konut masuniyetinden söz etmek pek saflık olur sanırım.

Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 3305