Olmayan şeyi tanımak!

~ 08.08.2012, Nihat BEHRAM ~

Mümkün mü? Kuşkusuz ki olmayan bir şeyi tanımak mantıken mümkün değil.  “Sıpa kulaklı hıyar üreticisini tanıyor musun?” diye sorulsa, “Tanımıyorum!” dersin olur biter! “Neden tanımıyorsun, nasıl tanımazsın?” türü artçı sorularla başın ağrımaz. (‘Ben ilişkilerine tanığım’ diyen bir ‘gizli tanık’ ya da ‘sahte belge’ üretilmedikçe) ortada işlenmiş bir suç yoktur. Fakat olmayan bir şey için “Tanımıyorum!” demenin ‘ağır suç’ kapsamına girdiği durumlar da var!

Hadi gel şimdi “Hukuk’u tanımıyorum” de! Nasıl bir bedel ödeyeceğini görür, tanımadığına bin pişman olursun. Hukuku tanımayıp “kendi hukuku”na göre hareket edenler de var fakat onlar “hukuk dışı illegal güç”ler! Suçlu konumundalar. Haksızlık yapıldığını düşündükleri durumlarda, haksızlık yapanı, kendi hukuklarına göre ‘hack’lemek, hukuken ağır suçtur.

Ama bizimki, ‘hukukun’ sınırları içinde bir konum. Legal. ‘Hukuk’ diye saptanıp, onaylanıp Resmi Gazete’de yayımlanmış yasalara uymakla, ‘hukuk’un sınırlarında kalmakla yükümlüyüz. Öfkemiz haksızlık, hukuksuzluk olarak gördüğümüz durumları belirtmekle gemli ve kalemin gücüyle sınırlıdır. Gerisi ‘Hukuk Devleti’nin sorunu! Kendi başımıza ‘hack’leyecek halimiz yok. En fazla “Bunları kim ‘hack’leyecek?” diye sorabiliriz.  Şu anda benim yaptığım da o.

Peki: Zulüm, onu yapanın yanına kâr kalıyorsa, hesabı sorulmuyorsa, hukukun varlığından söz edilebilir mi? İnsanın, yapılan bir haksızlık ve adaletsizliğin hak ettiği cezayı almasını istemesi en doğal hakkı değil mi? Bu olmadığında, suçlu pervasızlaşmaz mı? Mağdur hukuka güvenini yitirmez mi? Suç ve suçlunun hakkından ‘hukuk’ gelir. İnsan ona güvenmelidir. Eğer varsa! “Hukuku tanı!” sorusu, “Var mı ki?” diye yanıtlandı mı, zaten ip kopmuştur!
 
Yalan misline katlanıyor! Örtüsü de sessizlik. Al işte: Düşürülen uçak konusu. Hükümet  birbiriyle çelişen açıklamalar sonunda birden sustu. Gerçeği öğrenme hakkımız yok mu? Var ve verilmiyorsa gasp altında demektir. Gasp, ‘Guguk Cemaati’nde belki hukukidir ama ‘Hukuk Devleti’nde değil. İyi de, böyle düşününce hakkımızı almış mı oluyoruz, “hack”lenmiş mi?

İkitelli’de, Mehmet Akif Polis Karakolu önünde ‘içki içtiği’ suçlamasıyla gözaltına alınan Niyazi Buldan adlı vatandaşın, yediği dayak nedeniyle ‘akciğerleri parçalandı’! Bu hukuksuzluğun hakkından gelindi mi? Hakeza: Trabzon’da, kucağında bir buçuk yaşındaki çocuğuyla Ebubekir Bıyıklı adlı vatandaşın, polis tarafından ne hale getirildiğini gazetelerde gördük. O polislerden bu zulmün hesabı soruldu mu? Hukuki durum nedir? Kuşkusuz ki: Varsa ve işliyorsa!

Say ki say! Biz işkenceci polis Sedat Selim Ay’ın, Emniyet Müdür Yardımcılığı’na terfiindeki  ‘hukuksuzluk’u, ‘hukuk’un sınırları içinde dillendirmeye çalışırken, bu kez de “Emniyette kötü muameleleri engellersek suç patlaması olur” diye işkenceye ‘hukukilik’ arayan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Pek terfien  Vali yapıldı! “Hukuk Devleti”nin Başbakanı ise bu konulardaki tepkileri,”Kusura bakmasınlar, ben polisimi yedirtmem!” diye yanıtladı!

Gerçi, halk tarafından benimsenen köklü bir atasözümüz “Dinsizin hakkından imansız gelir!” diye tanımlasa da, hukuksuzluğa karşı, ne olursa olsun, ‘hukuk’un sınırlarında kalarak mücadele edilmesinden yanayız! Olmasa da! _______________________________________________________
Montaigne:
“Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur!”

(Yurt Gazetesi)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 1810