Ortadoğu'nun siyasi coğrafyası çözülürken

~ 31.07.2012, Sedat ERGİN ~

BUGÜN Suriye’de tanıklık etmekte olduğumuz kanlı iç savaş, 20’nci yüzyılın başında çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki toprakları üzerinde çatılmış olan tasarımın altüst olduğunu ve yeni bir düzene doğru gidildiğini gösteriyor.
 

Bölge tarihinin dramatik bir dönemecindeyiz. Karşımızda ucu açık bir durum var. İçine girilen belirsizliğin bölgeyi nereye götüreceğini bilmiyoruz. Yazarımız Taha Akyol, geçen hafta çıkan “Ortadoğu’da Yeni Harita” başlıklı yazısında, “21’inci yüzyılın temel sorusu Ortadoğu’daki sınırlardır” saptamasını yapmıştı.

ARAPLARIN MUTLAK ÜSTÜNLÜĞÜ KALABİLİR Mİ?

Bu bağlamda kritik bir noktaya, yine geçen hafta Habertürk’teki köşesinde Soli Özel dikkat çekti. Özel’e göre, çözülmekte olan Ortadoğu’daki otoriter nitelikli bölgesel sistemin bir özelliği “Arapların mutlak üstünlüğüne dayanmasıydı. Kürtler, 1920’lerin başında kurulan bu sistemde kendi kaderlerini tayin hakkını elde edememişlerdi.”

Sonuçta Kürtlerin yirminci yüzyılın büyük bir kesitinde uluslararası sistem tarafından Ortadoğu’da geçerli bir aktör olarak kabul görmediklerini söylemek hatalı olmaz. Kürtler yaşadıkları ülkelerde çoğunlukla herhangi bir statüye sahip olmadan yaşamlarını sürdürmüştür. Yapılan özel düzenlemeler de -1970 tarihli Saddam Hüseyin–Mustafa Barzani anlaşması gibi- zaten hayata geçirilmemiştir.

Kürtler açısından en önemli kırılma noktası, 1991’deki Körfez Savaşı’dır. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinin yol açtığı bu savaş, Kürt sorununu ilk kez gerçek anlamda uluslararası politikanın gündemine taşımış ve Kürtler 36’ncı paralel üzerinden çekilen uçuşa yasak bölgenin sağladığı güvence altında kendi kendilerini yönetme imkânını kazanabilmiş, bunun kurumsal altyapısını da oluşturmaya başlamıştır.

ABD’nin 2003 sonrası Irak’ı işgalinin önemli bir sonucu, federal bir devlete dönüşen Irak’ta bu bölgenin “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” adı altında resmiyet kazanması olmuştur. 1991’de Körfez Savaşı’nda “de fakto” olarak ortaya çıkan durum bu kez anayasal bir çerçeveye oturmuştur.

KÜRTLERİN SURİYE’DEKİ YENİ STATÜSÜ

İşte son günlerde Suriye’de uç vermeye başlamış olan yönelişi, Kuzey Irak’ta yaklaşık 20 yıldır yürü-mekte olan bu sürecin bir uzantısı olarak görebiliriz.

Suriye’de yaşayan Kürtlerin bu ülkede geçen yıl patlak veren direniş hareketine kadar hiçbir statüleri yoktu. Hatta bu ülkenin kuzeyinde yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümü vatandaş olarak bile kayıtlı değildi. Oysa son iki haftadır kuzeyde Türkiye sınırı boyunca pek çok kasabada devlet dairelerinde yönetimi artık Kürt grupların devraldığını görüyoruz.

Suriye’nin kuzeyindeki durum coğrafya, nüfus yoğunluğu gibi ölçütler bakımından Kuzey Irak’tan farklılıklar gösterebilir. Ama geleceğe baktığımızda şu olasılığı kesinlik içinde öngörebiliriz: Esad rejimi çöktüğü takdirde kurulacak yeni Suriye’de -geçmişin aksine- Kürtler bu kez muteber bir aktör olarak denklemin içinde olacaklardır.

Ayrıca, yeni Suriye tasarımında sahip olacakları hukuki ve siyasi statü, 2012 öncesinde yok sayıldıkları konumun ilerisinde olacaktır.

Bu statünün niteliği, kazanabileceği görüntü konusunda federe bir devletten, kantonlar şeklinde kendi kendini yöneten özerk idari yapılara kadar yayılan pek çok seçenek söz konusu olabilir.

TÜRKİYE VE ARAPLAR KÜRTLERE KARŞI

Buradaki temel sorunlardan biri, Kürtlerin Suriye’de yeni bir anayasa yazılması halinde kimliklerinin bu metinde kayda geçirilmesi talebidir. İlginç bir ayrıntı, Kürtlerin ülkenin resmi isminin bugünkü gibi “Suriye Arap Cumhuriyeti” olmasına da karşı çıkmalarıdır. Ağırlıklı olarak Arap gruplarına dayanan muhalefet örgütü Suriye Ulusal Konseyi, bugüne dek bu talebe sıcak bakmadı.

Salt bu talep bile, Beşar Esad gitse de Araplarla Kürtler arasındaki yeni bir sözleşmenin akdedil-mesinin kolay olmayacağını gösteriyor.

Her halükârda Suriye’deki Kürtlerin statüleri, yeni Suriye tasarımının bir türevi olacaktır. Bu noktada Kürtler şimdiden kazanımlarını azami ölçüde genişletmeye çalışırken, Esad’ı devirmeye çalışan Arap muhalefeti ve onunla ayrı dalga boyunda duran Türkiye, bu kazanımları mümkün olduğu kadar dar bir alanda tutmaya, sınırlamaya çalışacaklardır.

Bulunacak çerçevenin bölgede Irak ve Suriye gibi Kürt nüfus barındıran Türkiye ve İran’ı da çok yakından ilgilendirdiği aşikâr. Kuzey Irak’taki özerk yapıyı başlangıçta bütün itirazlarına, şiddetli muhalefetine rağmen sonunda sineye çekmek durumunda kalan Türkiye’nin Suriye için benzer modellere karşı çıkması kolay olmayacaktır.

(Hürriyet)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1637