Üniversiteler Direnin, Çok Geç Kalmadan!

Bir önceki yazımda, “Yarı feodal, yarı endüstrileşmiş, ileri teknoloji kullanan toplumumuzun çelişik kültürel tortularla derilip çatılmış, kargaşık yapısından türeyen anlamsız ve gerici bir takım işlevleri uzunca bir zamandan beri devlet görevi olarak geliştiren ve dayatan bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız”, demiştim.

 

Yukarıdaki gibi kargaşık (kaotik) bir toplumun aynı biçimde kargaşık alt sistemleri de birbirlerini ve kaplamsal yapıyı daha ileri bir kargaşıklığa taşımaktan daha başka bir işe yaramıyorlar.

Bu tırmanışın sona ereceği yer, tüm kaynakların ve olanakların bütünüyle tüketilmiş olacağı bir sıfır noktasıdır. Oysa kaplamsal sistemin ve alt sistemlerinin birbirleriyle olan ve işlevlerinde kendilerini başarılı kılan ilişkileri, bunların kendi bünyelerinde geliştirdikleri karmaşıklığı karşılıklı bir bağımlılıkla, yetkince algılayarak ve uygun bir azaltma sürecine tabi tutarak kurdukları rasyonel ilişkilerdir.

Bir süre olağan ve normal olarak algılansalar da kargaşık toplumların içlerinde büyüyen bu çelişki kendilerine yaşam veren rasyonelliği iyice karartarak, çözülmeye doğru hızla sürükler. Bu sürece sahne olan hiç bir ülke, her şeyini yitirmiş bir kumarbaz gibi, acımasız bir sömürünün ve ağır bir aşağılanmanın konusu olmaktan kendini kurtaramaz. Toplumumuzun bu kargaşık yapısı bu sürecin işletilmesine pek uygun düşmektedir. Öyle sanıyorum ki, bugünkü koşullar, Cumhuriyet öncesi koşullardan çok daha ağırdır. Tek avuntumuz, olanaklarımızın o zamanlarınkinden katbekat fazla olmasıdır.

Bugün hükümet tarafından başarı olarak gösterilen şeyler bile bu kaotik yapının ve sürecin birer kanıtı olarak görülebilir. Sivas’ta yakılan şairlerden, işyerlerinde katledilen işçilere; TOKİ facialarından, yasaklanan kitaplara; Uludere katliamından, Boğaz’a yapılan üçüncü köprüye; nükleer santrallerden, Çamlıca’ya çakılacak camiye; duruma göre Suriye’ye düşürtülen ya da kendisi düşen savaş uçağımızdan, töre cinayetlerine; kürtaj ve sezaryen yasaklarından, yabancı altın çıkarma şirketlerine verilen ruhsatlara; ülke topraklarının her geçen gün daha büyük ölçeklerde yabancılara satılmasından, Silivri’deki benzersiz eza, cefaya; yüzlerce tutuklu öğrenciden, sayıları yüzü aşan tutuklu gazeteciye; ortaokullarımızda açılacak uygulama mescitlerinden, dinci, kinci nesil projelerine; uluslararası göstergelerdeki siyasal, sosyal, ekonomik ölçümlerdeki geriliğimizden, yolsuzluk sıralamasındaki öncülüğümüze ve burada sayılamayacak pek çok başka şeye kadar hemen her şey bu kargaşık yapının güncel katıksız kanıtlarıdır.

Yer ve zaman ölçeği genişletildikçe bunların sayısı bini aşar.

Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi, halkın iliklerine kadar sömürüldüğü bir toplumsal kargaşıklık ortamını bertaraf etmek için, dıştaki karmaşıklığı içte uygun ve başarılı bir biçimde işlemeye yönelik yüksek düzeyde bilinçli bir siyasal harekettir. Bu devrim toplumsal kargaşıklığı yaratan ve yükselten tüm yapısal ögelerin isabetli bir çözümlemesine ve dönüştürülmesine dayalıdır. Gerçekçidir. Yenilik doğrucudur. Yaratıcıdır. Özgürleştiricidir. Dayanışmacıdır. İnsancıdır. Antiemperyalisttir.

Bugün Atatürk Cumhuriyeti sökülürken, sökülen her bir parça bu saydıklarımdan başka bir şey değildir.

Bu sökümü yapanlar, akılcılığı dinsel nakilciliğe; gerçekçiliği dinsel dogmacılığa; yenilikçiliği çöl taklitçiliğine; yaratıcılığı biata ve kulluğa; özgürlükçülüğü kaderciliğe ve sermaye köleciliğine; dayanışmacılığı sembiyotik yaşam biçimine; insancılığı Ortaçağ tanrıcılığına değiştirerek, sömürünün ve aşağılanmanın kapılarını yeniden sonuna dek açmaya çalışmaktadırlar.Bu tükeniş sürecini durdurmanın ve değişimi insancı yatağına yönlendirmenin bilinç ve eylem düzlemlerinin yalnızca üniversiteler olduğunu, bunların bu görevlerinin, tek gerçek nitemleri olan “direnmek”te yoğunlaştığını söyleyip durmaktayım. Başlarken alıntıladığım sözün ardından şu tümce de gelmekteydi: Üniversitelerimiz ise cumhuriyet felsefesinin gösterdiği çağdaş uygarlık hedeflerine uygun düşen işlevleri bir siyasal-sosyal yapının anayasal kuruluş ögeleri olarak tasarlamaya çalışmak; yani yapıdan işleve değil, işlevden yapıya doğru olan çalışmaları toplumun sorumlu ve bilinçli özneleri olarak daha çok üstlenmek zorundadır.

Ülkenin tüm üniversitelileri bunun için gücünüzü ve olanaklarınızı bir araya getiriniz. Korkanların kalabalık sayısına, katılmayanların vurdumduymazlıklarına, alaysamalarına, baskıların yoğunluğuna bakarak sinmeyiniz. Kargaşık toplumdan uygun karmaşık bir topluma geçmek için bilginizi, emeğinizi, eyleminizi esirgemeyeniz. İnsanın insana ve doğaya tahakkümüne biliminizle karşı durunuz.

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik)

Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇESİZ | Tüm Yazıları
Hits: 1664