Yumurta

~ 06.01.2011, Av. Ayhan ERDOĞAN ~

İleri demokrasi adı altında ülkemizde ‘hayır’ diyen herkese yönelik şiddete varan baskı, giderek yoğunluğunu arttırarak süregelmektedir. Anlaşılan odur ki, Ergenekon operasyonu ile başlayan süreçte ‘Gladio’ el değiştirmiş ve yeni döneme uygun yapılanmasını tamamlamıştır. Arşiv teslimi yapmayan artıklara ise bildik yöntemlerle baskın yapılmakta ve arşiv yeni yapılanmada toplanmaktadır.

Bu nedenledir ki, kamuoyuna fişlenme mağduru gibi kendilerini sunanların hakimleri dahi fişledikleri ortaya çıktığında, bu durumun doğal ve olması gereken bir süreç gibi cevaplamaları, artık yeni dönemde ülkenin tüm derinliklerine hakim olmanın rahatlığındandır. Gerçi hakkını yemeyelim, AKP’li bir vekil dervişin fikri ve zikri misali ‘önceden onlar bizi fişliyorlardı, şimdi biz onları fişliyoruz’ diyerek durumu faş etmişti etmesine ama gel gör ki soldan devşirme dönekler bu durumu ‘ileri demokrasinin zaferi’ olarak görmeye devam etmişlerdir.

Gelinen aşama şudur; Gladio-derin devleti çözüyoruz soruşturuyoruz denilerek başlanan ‘Ergenekon’ operasyonunun esasen Gladio’u devir alma operasyonundan başkaca bir şey olmadığı anlaşılmıştır. Yargılama başında bu durumu açıktan yazanları ‘Ergenekoncuuuuu’ diye karnını yırtarak suçlayanların ağızlarından bugün derin devlet ya da Gladio operasyonu ile ilgili hiçbir cümle çıkmamaktadır.

Menderes döneminde kurulan ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan ‘Özel Harp Dairesi’ne gelininceye kadar ABD ürünü Gladio’nun omurgasını askeri yapılanma oluşturmuştur. Ancak yeni dönemde orduya verilen görev uluslararası arenada, özellikle Avrasya ve Ortadoğu’da uluslararası tekellerin polisliğidir. Artık iç güvenlikten polis sorumludur. Buna yönelik askeriyede düzenlemeler yapılırken, polis de bu yeni döneme uygun bir yapılanma içine girmiştir. Gladio yapılanmasını ABD dışında, emperyalizm dışında düşünenler hariç, bu durumu bilenler ABD’nin etkin olduğu bir dünyada bu yapılanmayı ortadan kaldırmanın mümkün olmayacağını da bilirler. Olsa olsa bu tür yapılanmalar günün ihtiyaçlarına uyarlanır o kadar.

Ülkenin iç güvenliği, Kenan Evren kışlasından Şükrü Balcı Polis Okulu’na devredilmiştir
‘Yetmez ama evet’çi işbirlikçilerin bu durumu umursamadıklarının yanı sıra Şükrü Balcı polis okulundan ‘ileri demokrasi’yi koruyacak polis yetişeceğini bize anlatmaya çalışmaları hazin bir durumdur. Ülkenin her yerinden polis şiddetine ilişkin haber gelmektedir. Polis şiddeti arızi olmaktan çıkmış arıza haline gelmiştir. İç güvenliğin Kenan Evren kışlasından Şükrü Balcı polis okuluna devredildiğinin farkına varmayan eski alışkanlıklarını terk etmeyip emanetlerini teslim etmeyenler hala vardır. Ancak bu arşivler derin artıklarının ellerinden, basından izlediğiniz gibi çeşitli isimler altında düzenlenen operasyonlarla alınmaktadır.

Basından öğrendiğimiz kadarıyla yargılama sırasında Balbay’ın ısrarlı sorusu üzerine Ergenekon davasında duruşma savcısı mevcut davanın ‘Gladio’ ile ilgisi olmadığını ‘darbeye teşebbüs’le ilgili olduğunu beyan etmiş. O zaman sormak gerekiyor: Gladio soruşturmasını dert edinenler neredesiniz? Bu işe ‘taraf’ olan liberaller, Gladio’nun soruşturulmasından ne çabuk vazgeçtiniz (Susurlukta yananları ayrı bir yazı yapalım benzerliği görürüz).

Ülkenin yeni sahipleri eski sahiplerinden farklılar, ancak bu farklılık demokratikleşmemiz yönünde değildir. Soldan devşirme işbirlikçilerin ortaya salınıp yırtınmasına bakacak olursak ileri demokrasi döneminde yaşıyoruz. Ülkenin eski sahiplerinin de bu yolda çığırtkanlık yapan soldan konuşan, devşirilmiş adamları vardı. Temel fıkrasındaki gibi ‘sistem aynı sistem’ ya da iddia edildiği gibi ‘düzen değişti’ demek durumu izah eder mi?

Doğaldır ki, her sahip malını en iyi şekilde koruyacaktır. Bu nedenle ‘Ergenekon’ ile başlayan süreç, daha sonra muhaliflere yönelerek ‘KCK davası’ ile Kürtleri ‘Devrimci Karargah davası’ ile muhalif olanlar, hak arayanlar ile sosyalistleri sindirmeye yönelecek bir soruşturma ve kovuşturma dönemini başlatmıştır. Bu operasyonlarda esasen ortada muhalif olan ya da potansiyel olarak muhalif olabileceklere yönelik baskının yolu açılmıştır. Devrimci Karargah soruşturmaları artık Ergenekon soruşturmalarının yerini almıştır. Zira, artık ortada bir avuçta olsa bu iktidara direnebilecek ve başkaldıran sosyalistler ve solcular ve her dönem olduğu gibi ülkenin geleceği kaygısıyla davranan öğrenciler vardır.

Öğrencileri hedef gösterenler öğrencilerin yaşadığı şiddetin sorumlusudur
Yumurta atan, haklarını arayan, bakan, milletvekili karşısında suspus olmayan, okulunda konuşan, öğrenciler tehlikelidir(!) evet iktidar ve yandaşları böyle bakmaktadır. Emniyet müdürünün amiri olduğunu zanneden Rektörler türemiştir (Eskisi rektörlerle mukayese yapılabilinir ancak olumsuz yönde). Bakanın biri hızını alamamış öğrencilerin gördüğü şiddetin sorumlusunun kendileri olduğunu unutup ‘öğrenciler kendilerini kalkıp kalkıp yere atarak yaralamışlardır’ diyebilmiştir. Bu cümlenin önceki dönemde kullanımı, emniyette gözaltında ölen ya da işkence yapıldığı bir şekilde tespit edilenlerle ilgili ‘başını hücre duvarına vurarak’ ölmüştür, şeklindeydi. İleri demokraside bu kadar ilerleyebildik demek ki.

Öğrencilerin üzerinde hükümet üyelerinden doğrudan suçlayıcı açıklamalar yapılması hedef gösterilmesi göz ardı edilecek bir durum değildir. Öğrenciler hakkında son dönemde açılan davalarda acımasız ağır cezalar verilmektedir. Mecliste ‘parasız eğitim’ için pankart açan öğrencilerle başlayan bu süreç, giderek ağır cezalara dönüşmektedir. Buda iktidarı kesmemiş olacak ki, üniversitelerde ‘uzaklaştırma’ şeklinde idari cezalar uygulanmaya başlamıştır. Hukukun Üstünlüğü sloganını ileri bir durum gibi sunanların söyleyecek sözlerinin olmadığının altını çizmekle yetinmeliyim.

Sırada avukatlar var
Öğrenci eylemliliği içinde yer alan ‘yumurta atma’ ile ilgili kamuoyunda çeşitli yorumlar yapıldı. Ancak en ilginci yumurta atılma eylemine muhatap olanlardı. Önce sert çıktılar, ancak daha sonra işi şakaya vurup espri yaptılar. Yumurtanın zekaya etkisini pratikte de sınamış olduk böylece. Anneler çocuklarınıza bol bol yumurta yediriniz. Yararı sınanmıştır.

Ancak bakanlardan birinin bu konudaki savunması çok ilginçti. Yumurta atan öğrenciden şikayetçi olmuş basında yer aldığı kadarıyla ‘ben bir avukat tuttum, yumurta atan öğrencinin ise dört avukatı vardı, araştırın bu avukatlar hangi davalara giriyor, öğrencinin masum olmadığının anlarsınız’ mealinde bir açıklama yapmıştı. Merak ettim, bakana atılan yumurta neresine gelmiş diye, tahmin ettiğim gibi kafasına gelmemiş elbisesine gelmiş. Diğer yumurta atılanlarla bu bakan arasındaki farkın nedenini tahmin ediyorum.

Ancak ‘dervişin fikri neyse zikri odur’ misali, belirli davalara girenler hakkında oluşmuş bir yargının varlığına işaret etmektedir. Esasen bu durum bakanın söylediğinden daha da ileridir. Çok bilinen bir davada celse bitiminde Mahkeme Başkanı bana ‘avukat bey biz sizi biliyoruz, siz terör işlerine bakmıyorsunuz, adalet peşindesiniz’ mealinde bir cümle söylediğinde o zaman ‘listenizde yer almıyorum herhalde’ şeklinde bir yanıt vermiştim. Emniyet istihbaratı avukatlar hakkında özel yetkili davalara bakan mahkemelere avukatlar hakkında ‘bilgi notu’ sunmaktadır.

Artık bu ‘bilgi notları’ anlaşılan bakan düzeyine kadar çıkmışsa bakanlarla emniyet istihbaratın aynı cemaatte saf tutmasından mı, yoksa emir komuta zincirinden mi bunu da bilmek sormak gerekir. Avukatların hakkındaki bakanın yorumunu hayra yormuyorum. Gelecekte bu davalara bakan arkadaşların geçmiş dönemde gördükleri baskının benzerini görebileceklerini göreceğiz diye düşünüyorum.

Yetmez ama evet
Memleketin hal ve durumu baskı ve şiddettin devlet görevlileri tarafından sistemli bir halde halka yöneldiği aşamaya gelmiştir. Bu hale gelmemizde, sol adına konuşuyor gibi yapıp sol düşünceyi iğfal etmeye yönelmiş olanların sorumlulukları vardır. Önceki döneminde ‘fabrikatör’leri vardı, bu döneminde ‘fabrikatör’leri var. O dönemde kalemşörleri, rektörleri dekanları vardı, bu döneminde. O döneminde iktidara yaslanmış Valileri, Emniyet Müdürleri vardı, bu döneminde. O döneminde ‘solcu görünenleri’ vardı, bu döneminde ‘solcu görünenleri’ var. İşte bu günkü bu işbirlikçi ‘solcular’ bu gün tekel işçilerine yapılan saldırılar başta olmak üzere, işkencehaneleri günlük kullanıma açanlara karşı çıkan sendikacılara velhasıl işçi sınıfına yapılan saldırıların sorumlularıdır.

Sloganı atan, tepki gösteren, muhalefet eden öğrenci gençliğin üzerinde işkenceyi aratmayan şiddetin uygulanmasından sorumlularıdır. Hayata gencecik annesinin karnında dış dünyada ne olduğunu anlamadan veda eden bebenin sorumlusu, gözaltında işkencede burnu kırılan öğrencinin gördüğü işkencenin sorumlusudur, ‘yetmez ama evet’ diyenler. Bu durumu unutmak mümkün değildir.

(SolHaber 06.01.2011)

Av. Ayhan ERDOĞAN | Tüm Yazıları
Hits: 1881