EYLEMCİ GENÇLİĞE GÜZELLEME.

~ 27.12.2010, Melih Pekdemir ~

Ama hakikaten hak ettiler…

Herkesin doğrudan ya da dolaylı küfretmeyi iş edindiği, çirkinleştirmek için birbiriyle yarışa giriştiği muhalif gençler, devrimci gençler, yani bizim gençler dört dörtlük bir güzellemeyi hak ettiler.

Eylemci gençliğe küfreden, kalemini katran yapıp çirkinleştirenler, elbette kendilerine aydın rolü de biçebilir, gençleri kendi “kastları” dışında korunmaya muhtaç aklı ermezler olarak dahi görebilir. Ama şu gerçeği değiştiremezler:

Eylemci gençlerin her biri, kimse merak etmesin, aydın sıfatını taşıyanların çoğundan daha fazla aydınlanmış haldeler; entelektüel düzeyleri kendini şair, yazar, entelektüel bilmem ne sananların, ama kesinlikle muhalif olamayanların, çünkü iktidarın himayesi altından çıkmayanların, propagandalarını dahi onların ihsanlarıyla yapanların epey üstündedir.

Çünkü bizim gençler yeri geldiğinde İsrail askerine taş atan Edward Sait denli entelektüel, yeri geldiğinde coptan da biber gazından da korkmayan birer militandırlar. Faşizm orduları karşısında direnmeyi eksiğiyle fazlasıyla, bizzat kendi özdeneyimleriyle öğrenmekte olan birer partizandırlar.

Eylemlere karışmayan genç insanlar ne yazık ki çoğunlukta. Aralarında üniversitelilerin de olduğu bu genç insanlar, tıpkı AKP’yi filan iktidar yapan ebeveynleri gibi, Wikileaks’in Beşiktaş’a transfer olan yeni oyuncu sandıkları ölçüde gayet zararsızlar. Zararlı görülen, tehlikeli görülen ise henüz bir avuç sayılan bizim gençler. Bilinçlenmenin ve isyan etmenin birer kıvılcımı olarak sahnedeler.

Çünkü bizim gençler tüm eylediklerini, bilerek, hedef gözeterek, hangi aracın etkili olduğunu tespit ederek yapıyorlar. Zaten tarihsel olarak da gençlik, dünya muhalefet eylemlerinde öncelikle “aydın hareketinin” en diri en devrimci kesimi olagelmedi mi?

Şimdiki birer isyan kıvılcımı olan gençlerimiz de olup bitenlerden son derece haberdarlar…  IMF’yi de biliyorlar, neo-liberalizmi de… Bu yüzden AKP iktidarında sömürünün katmerleşmesine ilk önce onlar isyan ediyorlar. Sivil itaatsizliği de biliyorlar. Ve bu yüzden AKP’nin neden zalim olduğunu ve zalimlerin demokrasi getirmeyeceğini başkaldırılarıyla ispat ediyorlar, maskeleri düşürüyorlar…

Üstelik toplumsal doğaları, yapıları gereği her daim görece özerkler… Bu yüzden kaplarına, sınıflarına, siyasi oluşumlarına sığmıyorlar, sığamıyorlar. Zaten sığmamalılar. Sığdıkları zaman sığlaşırlar, katılaşırlar, içindeki kabın şeklini alarak özgür iradelerinden yoksun kalırlar.

Her şey bir yana, gençleri “yanlış” yaptıklarında eleştirebilmek için de, onların yanında, safında olmanın “anlamını” fiilen bilmek gerek… Bunun için, muhalefetin ne olduğunu da bilmek gerek…

Gençliğe güzellemeyi geçen yıl Tekel işçileri yapmıştı… Gençliğe güzellemeyi, şimdi yine işçiler, mühendisler, doktorlar, kamu çalışanları yapıyor… Sebebi basit: Çünkü gençlerin asıl derdinin ne olduğunu en fazla onlar biliyor.

Devrimci gençlere “faşist” yaftası takanlara, önce sureti haktan görünerek “onları dövmeyeceğiz, onları dövenleri alkışlamayacağız” deyip ardından “genç faşizmin saldırgan şiddetinin toplumun doğal ve alışılmış parçası haline gelmesinden” bahis açanlara ve utanmazca bu gençlerin “kaba kuvvete başvurduğu” iftirasını atıp hedef haline getirenlere de bir çift sözüm var:

Evet, yukarıdaki gibi lafları eden Ahmet Altan gibi pespaye kalemler: Safınız zaten belli, Mümtaz’er Türkönelerle, Burhan Kuzularla birliktesiniz. Fikir mücadelesini de “lise münazarası” diye yutturmaya kalkışmaktasınız. Polis copundaki faşist şiddet ile “yuh” anlamına gelen yumurta, boya filan atma eylemini aynı şiddet kategorisine koyuyorsunuz. Yani “Hep biz konuşalım ve alkışlanalım, konuşurken kimse yuhalamasın” istiyorsunuz.

Yuh size!

Şimdi şu yaşımda olmak değil de…

Şimdi devgenç yaşımda olmak vardı anasını satayım…

(Birgün 13.12.2010)

Melih Pekdemir | Tüm Yazıları
Hits: 1726