İhbar mektubu

~ 07.06.2012, Ali MERT ~

Sayın başkan, değerli vekiller, çok kıymetli diyanet profüsürleri ve elbette Anadolu’da Vakit ve de Yeni Akit gazetesinin saygıdeğer yazı işleri;

Bu mektubumu sizlere, üzerime vazife edinmem neticesinde okumak zorunda kaldığım birtakım matbu materyalin (kitap da deniyor), beni dehşetten dehşete düşüren izlenimlerinden hareketle yazıyorum (aklım, fikrim ve Türkçem bu kadarına yetiyor).

Her şeyden önce, Yumuşak Makine adlı edepsizlik abidesinden Penguen adlı suluzırtlak neşriyattaki karikatürlere, ismiyle müsemma Ölüm Pornosu’ndan cismiyle dikkat çeken ekşi sözlüğe varıncaya dek birçok mecradaki ahlaka ve dine mugayir çok sayıda yayını yakalayıp icabına bakma konusunda bu derece ehil olan bir heyetin, ötesinde, kürtajı dahi fetvaya bağlayabilen harikulade bir zihniyetin ve hatta içinde yaşadığımız asr-ı saadetin, az sonra adını anacağım kitapları henüz keşfedememiş olmasının, büyük bir talihsizlik olduğunu belirtmek isterim (aklımı, fikrimi değil ama Türkçemi hızla ilerlettim).

Elbette, siz değerli büyüklerimin her yere, her yayına yetişemeyebileceklerinin idrakindeyim. Malum, ülkemizde okuma alışkanlığı da demokrasimiz denli ileri değil. İşbu boşluğu bir nebze olsun giderebilmek kaygısıyla naçizane gayretlerim esnasında denk geldiklerim, beni gerçekten de hayrete ve dehşete düşürmekte, onu demekteyim (samimiyim).

Neyse efendim, çok fazla uzatıp zatıalilerinizi daha fazla rahatsız etmeyeyim ve ilk olarak, içinde yaşadığımız cemaati kavramak kaygısıyla elime aldığım ve almışken okumaya kalkıştığım, İlyas Can Eti imzalı “ağır” bir kitaba geçeyim (geçtim).

Okudum ama efendim bir de ne göreyim, bu Can Eti adlı zat, “Kitle ve İktidar” diye yazdığı paçavranın, “Sürü ve Din” adını verme cesaretini gösterdiği bölümünde, dinimize nasıl da dil uzatmış, neler neler demeye kalkışmıştır! Samimiyetimi mazur görün ama hiç kimse bugüne kadar fark etmedi mi bunu allasen?

İşte bu 4 baskı yapan, entelektüel ve hatta akademik camiada muteber bir yeri bulunan ve aynen belirttiğim gibi “ağır” olduğu ifade edilen kitabın “Sürü ve Din” adlı bölümünde “Bir Savaş Dini Olarak İslam” başlığı açılarak, “İnanmış Muhammediler dört farklı biçimde toplanır” dendikten sonra, namaz, cihat, hac ve kıyamet günü vazifeleri sayılmakta, ilki için aynen şu ifadeler kullanılmaktadır:

“Yükseklerden gelen bir sesin çağrısıyla, gün içinde birkaç kez namaz kılmak için toplanırlar. Burada ibadet sürüleri denebilecek küçük ritmik gruplar oluşur. Her bir hareket önceden belirlenmiş ve bir tek yöne yöneltilmiştir: Mekke’ye. Haftada bir Cuma namazlarında, bu sürüler kitle oluşturacak şekilde büyür.” (Elias Canetti, Kitle ve İktidar, s. 146, çev. Gülşat Aygen, Ayrıntı, 4. Basım, 2010)

Sorarım size muhterem büyüklerim, kıymetli ve de devletlu yetkililerim; özellikle bu “ibadet sürüleri” falan dinimize ağır bir hakaret değil de nedir?

Hadi bu zatı ve yazdıklarını pek bilen eden yok, okuyan da pek az bulunur diyelim, ya şu ünlü (olduğu iddia edilen) klasiğe ne buyrulur? Dante Ali Gari midir nedir kendisini yazar ve hatta şair zanneden şu vatandaşı ve İlahi Komedya mıdır, nedir, kitap süsü verilmiş bombasını kastediyorum tabii ki efendim. Hep samimiyet, tam samimiyet; adında “ilahi” falan geçtiği için kazara alıp okuyayım dediğim bu kitabın, ne denli dehşetengiz bir silah olduğunu bugüne dek hiçbiriniz fark etmedi mi allasen?

Bu Ali Gari beyefendi’nin hadi kendi inancı uyarınca yahut dini meşrebince tasvir etmeye kalkıştığı Cennet ve Araf bölümlerini hoş gördük diyelim, peki Cehennem’e ne diyeceğiz efendim? Söz konusu yapıtın peygamberimiz Hz. Muhammed’i, haşa, cehennemin en dip katlarında, bilmem kaçıncı çemberin içinde bölücüler ve de nifak sokanlar arasında gösterdiği gerçekten bilinmez mi ki, baskı üzerine baskı yapıp durur da klasik kabul edilir, satar ve hatta üzerine bir de okunur! Nedir bu, nedir? Tetkik edebildiğim kadarıyla, cehennem’in 28. kantosundaki durum aynen şöyledir:

“Bacakları arasından sarkıyordu bağırsakları; / İç organları ortadaydı, / Yenilenlerden bok yapan murdar keseyle birlikte. // Onu görmek için olanca dikkatimi verince, / Bana baktı, göğsünü açtı elleriyle, / ‘Bak nasıl paralıyorum kendimi’ dedi, // ‘Bak Muhammed de nasıl sakat edildi! / Önümde ağlayarak giden de Ali, / Çenesinden tepesine yüzü kesili. // Burada gördüğün öteki kişiler / Yeryüzünde bölücülük, bozgunculuk tohumu ektiler, / Bu nedenle ikiye bölündüler. // Arkamızdaki Zebani bizi denetler, / Bu acılı yolu her döndüğümüzde, / Bu sürüdeki herkesi // Gözünü kırpmadan kılıcıyla bir daha şişler; / Çünkü yaralarımız kapanmıştır yine, / Yeniden onun önüne geldiğimizde.’” (Dante Alighieri, İlahi Komedya Cehennem Âraf Cennet, çev. Rekin Teksoy, Oğlak, 9. Basım, 2009)

İşte içinde – Can Eti’den ödünç aldığı “sürü” dahil – bu korkunç sözcükleri barındıran kitap, bugüne kadar kim bilir kaç yayınevinden kaç baskı yapmıştır, kaç satmıştır! Ayıptır, yazıktır, günahtır... Burada dile getirilenlerin, hakkında yeni yeni fetvalar verilesice S. Rüştü adlı zatın “Şeytan Ayetleri” adlı atmıklarından ne farkı vardır?

İlyas Can Eti ve Dante Ali Gari, sadece iki örnek.

“Tanrı öldü” diye tutturup duran Ferit Erik Nice’nin yazdıkları, bugün felsefe okullarında yutturulmaya ve okutulmaya devam etmiyor mu hâlâ? Sorarım size. Etmiyor mu?

Peki ya bu feylesof geçinen şahsiyetin, kimilerince ve ısrarla pancake, krep yahut omlet diye tabir edilen ama bildiğiniz yağda yumurta olan birtakım yiyecek maddeleri üzerinde beliren suretine ne demeli? Yumurtaya can veren Rabbim, “Tanrı öldü” diyen birinin suretini neden yağda yumurtanın üzerine yerleştirir ki?! Hikmetinden sual olunur mu? Bu ilahi bir adalet değil midir? Nedir yahu nedir, yahut ne değildir? İlla delil mi gereklidir? Tetkik edebildiğim kadarıyla yumurtanın 2. katmanındaki durum aynen şöyledir (bir ihbar mektubundaki en önemli unsurlardan birinin kanıt yahut belge olduğu da, şahsımca gayet iyi bilinmektedir):

ntz.jpg

Yeterli mi efendim? Yalnız yeterli deseniz de çok büyük bir tehlike daha var, onu da söyleyeyim. Şimdiki gençlik bu türden açık seçik delillerle, kâh bir koyun postunda kâh bir meyve kesitinde kendini gösteren ilahi yazı, işaret ve suretlerle bir de dalga geçiyor, iyi mi? Bir an için kitaplarla uğraşmaktan vazgeçtik diyelim, twitter gibi ortamları da denetlemeden ve hatta yasaklamadan, “Peki ya bunu nasıl izah edeceksiniz Atayistler, nasıl izah edeceksiniz ha” diye ironik ironik çığıran bu yeni ve edepsiz nesli nasıl dindar ve de kindar bir hale getireceğiz ki?

Her neyse, bu Ferit Erik Nice’yi orada burada okuttukları yetmiyormuş gibi, neredeyse uzak kuzeni ve de atayistlerin piri Ferit Erik Engel Bey’i de akademik özgürlük falan ayağına yatıp mekteplerde filan okutacaklar, o kadar yani. Tamam aralarında büyük fark var, Nice bey Adolf beyefendi hazretlerini de bir miktar esinlemiş olabilir ama müfredatın gözden geçirilmesinin ve felsefenin bütünüyle ilahiyata dönüştürülmesinin zamanı değil midir? İlla Yunan felsefesi falan fıstık bir şeyler okutulacaksa şair-i azam ve irtica-i muazzam Yavus Hilmius ne güne durmaktadır? Yunan değil de Roma, Makedonya falan olacaksa, Aleksandros, İskender Paşa, pardon, Pala, değil mi ama?

Neyse efendim, daha da uzatmayayım. Benimkisi tesadüf ettiğim iki yazardan hareketle ve günlük köy yumurtasında dahi kendini belli eden kimi alametler neticesinde dile getirme cesaretini gösterdiğim acı gerçeklerdir. Kimbilir Eti ve Gari gibi daha Nice yazarlar bugün herhangi bir kitapçıda bulunmakta, üstüne bir de “klasik” muamelesi görüp alınıp okunmaktalar. Klasiklerde durum böyleyken romantiklerde, modernlerde ve postmodernlerde kimbilir durum nedir? Sorarım size, nedir? Kitap yakmanın Vakti gelmemiş midir? (Tesadüfün bu kadarı işte, kaderin cilvesi yahut takdir-i ilahi, ben bu satırları yazarken, Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury’nin ölüm haberi gelmiştir!)

Zat- ı âlilerinizin tevdi edeceği her tür vazifeye amade olduğumu bildirir, hürmetlerimle arz ederim.

Bir muhbir.

(SolHaber)

Ali MERT | Tüm Yazıları
Hits: 1746