Avrupa Seçim Sonuçları Sol Açısından Neye İşaret Ediyor ?

~ 14.05.2012, İlker BELEK ~

Fransa ve Yunanistan'ı konu ediyoruz.

Her iki ülkede de 2008 krizi sürecinde vahşi kapitalist politikaları uygulayan ve siyasi yelpazenin merkezinde yer alan yapılar-partiler yerle bir oldu. Bu sonuç halk sınıflarının yaşam standartları ile siyasi tercihleri arasındaki ilişkinin yalnızca bizde değil Avrupa kapitalist ülkelerinde bile ne denli yakın olduğunu gösterir.

Ancak bundan sonrası için tablonun biraz karışık bir görünüm arz ettiğini kabul etmeliyiz:

a) Fransa'da komünistler %10'un üzerinde oy almış ve onların desteklediği sosyalist Hollande başkan seçilmiştir, ama, faşistlerin oyları da %10'a yaklaşmıştır ve Hollande'ın ne kadar sosyalist olduğu şüphelidir.

b) Yunanistan'da merkez sağ ve sol %80'lerden %30'lara gerileyerek, neredeyse erimiştir, komünist oylar yine artarak %10'a yaklaşmıştır, sosyal demokratlar ile komünistler arasında konumlanan Syriza seçimlerden ikinci parti olarak çıkmıştır, ama, yine faşistler neredeyse komünistler kadar oy almıştır ve şu anda hükümet kurma görevini devralmış bulunan Syriza'nın, vahşi kapitalist politikalara karşı, popülist radikal bir söylem dışında, öne çıkarttığı yapısal bir öneri bulunmamaktadır.

* * *

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şudur:

Fransa'da Hollande seçim çalışmaları boyunca hiçbir şekilde sosyalist bir hat çizmemiştir. Bu hem iç hem de dış politika konuları için geçerlidir.

Bu haliyle daha çok Yunanistan'ın Syriza çizgisini çağrıştırmıştır. Buna rağmen Fransız komünistleri kendisini desteklemiştir.

Hollande'ın bu konumuyla "Merkozy" çizgisindeki ekonomik politikalara yapısal bir karşı duruş sergilemeyeceği, Merkel ile daha önce alınmış AB'ci ekonomik politikaların kısmen yumuşatılması pazarlığını ancak yapabileceği akla yakın görünmektedir. Bu tutum, Fransa gibi siyaseti de, ekonomisi de daha yerleşik olan bir ülke için gerçekçi bir politika olarak kamuoyu desteğini, en azından kabullenişini de alabilecektir.

Yunanistan'da ise, krize karşı yükselen işçi sınıfı tepkisinin örgütleyicisi Komünist Parti'nin seçimlerden önceki kamuoyu araştırmalarını yanıltarak %15'e değil de ancak %10'a yakın oy alabilmesi dikkate değerdir.

Syriza'nın yine seçim öncesi araştırmaları yanıltarak %15'i aşması ve ikinciliğe yerleşmesi de “ilginç”tir.

Anlaşılan, Yunan halk sınıfları Komünist Parti'nin kapitalizme, AB'ye karşı yönelttiği yapısal eleştirilere ve sosyalizm çağrısına değil de Syriza'nın sisteme kesinlikle dokunmayan radikal-popülist söylemine değer vermiştir. Bu sonuçlar itibariyle Yunanistan eğer kısa süre içinde yeni bir seçime giderse, Syriza'nın oylarını artırması ve komünistlerin yerinde sayması ihtimali yüksektir.

Böyle bakıldığında, Yunan halkının da en az Fransızlar kadar “gerçekçi” davrandığı söylenebilir.

* * *

Anlaşılan halkların yaşaması gereken daha çok çile bulunuyor.

Çünkü, bu son krizin net şekilde gösterdiği gibi, kapitalizm bu kez yapısal, sistem içindeki ekonomik, mali, sosyal olanakların devreye sokulmasıyla çözümlenemeyecek nitelikte bir sorun yaşıyor.

Daha önce de yazmıştık: 1970'lerden itibaren başlayan uzun depresyona çözüm olarak üretilenler emeğin haklarının baskılanması ve mali spekülasyondu. Buna bir de sosyalist sistemin çözülmesi eklenmişti. Bu üç faktör de kar oranlarının artırılması açısından kalıcı herhangi bir işleve sahip değildi. Emeğin daha fazla sömürüldüğü bir zeminde kapitalistlerin mal pazarlama olanakları bulunmuyordu.

Şimdi, siyasi tablonun da değişmesiyle birlikte yeniden genişlemeci Keynesyen politikalar terennüm edilmeye başlandıysa da, bu politikaların uygulanabilirliği kapitalizmin nesnel olarak genişleyen bir moda yöneldiği zeminde söz konusu olabilir. Yoksa kendisi kapitalizmi genişletmeye yaramaz.

Kapitalizmin sorunu bu bakımdan da yapısaldır.

* * *

Bütün bunları şunun için yazıyoruz:

Halklar, krize karşı tepkilerini, krizin çözümü için esas önerileri sunan komünistlere değil de, sistem içinde gündelik-popülist tepkiler üreten siyasi yapılara destek vererek gösterdiler. Bu ara konumdaki yapıların krizin kimi etkilerini yumuşatmaya çalışmak dışında herhangi bir çaba gösterebilmelerinin olanağı yoktur. O nedenle, iktidardaki sürelerinin uzaması durumunda halkların tepkisini bu kez bu siyasi yapıların çekmesi kaçınılmaz olacaktır.

Eğer böyleyse, işte o zaman değerlendirme sistematiğimize en azından bu noktada yükselen faşist hareketi eklememiz gerekir.

Solun bir kez kriz karşısında başarısız olarak değerlendirilmesi, bunun da ötesinde krize neden olan politikaların savunulmasından başka bir iş yapmayı bilmeyen bir başka siyasi aktör olarak algılanması, faşizmi Avrupa'nın başına tam bir bela olarak saracaktır.

Faşizmi etkisiz kılmanın tek yolu halk sınıflarını ekonomik sıkıntıdan kurtaracak radikal önlemler almaktır ve bunun da tek yolu en azından kamulaştırmaları da içerecek radikal bir politikadır.

* * *

O nedenle, Yunanistan Komünist Partisi'nin Syriza'nın koalisyon teklifini reddetmesi ve kendi bağımsız çizgisini sürdürme kararlılığı bana en mantıklı yol olarak görünüyor.

Ancak orada da şöyle bir sorun bulunuyor: Kriz döneminde komünist oyların beklenenin altında kalması, parlamento dışı kanalların daha yaygın ve etkin kullanımının zorunlu olduğunu gösteriyor.

Ve her şeyden önemlisi solun yükselen faşist hareketle göğüs göğüse bir mücadeleyi de göze alması, bunun için halk sınıflarının değişik kesimleriyle her düzlemde işbirliğini geliştirici bir taban çalışması yürütmesi zorunluluğu bulunuyor.

(SolHaber)

İlker BELEK | Tüm Yazıları
Hits: 1396