Nihayet İyi Haber mi?

~ 28.04.2012, Ali SİRMEN ~

Ortamı yumuşatıcı, demokratik uzlaşma yolunu açacak gelişmelere öylesine hasret kalmışız ki, bu yöndeki en ufak bir gelişme bile büyük bir sevinç yaratıyor.

Ancak bu alanda o kadar çok umut boş çıktı ki, her iyi haberi büyük bir şüpheyle karşılamak normal hale geldi.

Tutuklu milletvekilleriyle ilgili haberi de, Meclis Başkanının, Adalet Bakanının, hatta Cumhurbaşkanının açıklamalarına karşın yine de ihtiyatla karşılıyoruz.

Oysa tutuklu milletvekillerinin durumunu çözecek, onların parlamenter görevlerini yerine getirme imkânının önünü açacak formül üzerinde anlaşmaya varılmış olması, yalnızca içeride bulunan sekiz kişi yüzünden veya yasamanın üstündeki ipoteklerden birinin kalkması açısından değil, gerginliğin gittikçe arttığı, tırmandığı bir dönemde, bir normalleşme belirtisi olması bakımından da çok önemlidir.

Gazetecinin işi, sakıncalı gördüğünü söyleyip, eleştirirken, olumlu bulduğunu desteklemek olduğuna göre, bu tür bahar havalarının etkisinin ne olacağı ve ne kadar süreceği konusunda kuşku belirtmenin şu an için anlamı yok diyelim ve temenni edelim ki, üzerinde anlaşılan formül, Tayyip Beyin de desteğiyle, yaşama geçsin.

***

Tercihim bu çözüm yönünde değildi. Sanırım bu görüşe katılanların sayısı da çoktu.

Çünkü ortada tutukluluk kurumunun yanlış ve kötü kullanımından doğan bir durum vardı ki, birden çok soruna yol açmaktaydı.

Tutuklu milletvekillerinin milletin kendilerine verdiği yasama görevini yerine getirememeleri ve sistemin bu yüzden bir yara daha alması bunlardan biriydi.

Ceza Muhakemesi Kanununun tutukluğu düzenleyen 100. maddesinde yapılacak değişikliklerle konu temelden çözülebilirdi.

Bunlardan biri de bir tür infaz aracına çevrilmiş olan uzun tutukluluk sürelerinin gelişmiş demokrasiler düzeyine indirilmesi (örneğin 1 ya da 2 yıl gibi) yalnızca içerideki tutuklu milletvekillerinin değil, tüm uzun süreli tutukluluk mağdurlarının sorunlarına çözüm getirebilirdi. Tutuklama koşullarını keyfilikten uzaklaştıracak kriterlerin maddeye eklenmesi de başka bir çözüm olabilirdi.

Ama öyle görünüyor ki, siyasi iktidar CMKnin hükümlerinin yanı sıra yargının genel eğilimlerinden doğan sorunun çözümünü istemiyor, onun için bu yolu tutmuyor.

Her neyse, üzerinde uzlaşmaya varılmış görünen çözüm de hiç değilse, milletvekillerinin tutukluluk durumuna kökten bir çözüm getirmektedir.

Hepsini elde edemiyorum diye önerilenlerin tümünü reddetmek de uzlaşmanın yolunu açmayıp, tıkayacağına göre, bir öneriyi desteklemek gerekir.

***

Varılan uzlaşma, CMKnin tutukluluğu düzenleyen 100. maddesinin 4. fıkrasına şu yönde bir değişiklik getirilmesidir: Sadece adli para cezası gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarla ilgili olarak ve milletvekilleri hakkında tutuklanmaya ve tutukluluğun devamına karar verilemez. Tutuklu ise tutukluluk hali derhal kaldırılır, yargılanma tutuksuz sürdürülür. Yargılama sonucunda verilen kararın yerine getirilmesi dönem sonuna bırakılır”.

Burada, bir tek sakınca, anayasanın 83. maddesidir.

Ancak Ankara Barosu Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu, bu düzenlemenin anayasaya aykırılık taşımadığını, tutuklamanın istisnai bir uygulama olduğunu, istisnaya bir istisna daha getirilmesinin mümkün olduğunu ve bunda bir sınırlama olamayacağını belirtmektedir.

Böyle bir uzlaşmanın yaşama geçmesi ve bunu başkalarının da izlemesi şart.

İlk bakışta iktidarın gücü dolayısıyla öyle gibi algılanmasa bile, Türkiyenin karşı karşıya bulunduğu sorunların büyüklüğü temel konularda uzlaşmayı herkes için zorunlu kılıyor.

Bu zorunluluğu görmek, illa o noktaya varıldığını sanmak anlamını taşımıyor tabii.

(Cumhuriyet)

Ali SİRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 1910