Son zamanlarda AKP dönemi uygulamaları, 12 Eylül uygulamalarıyla kıyaslanır oldu. Bu karşılaştırmalar yapılınca, ister istemez birilerinin de ikiyüzlülüğü ortaya çıkıyor. 12 Eylül olduğunda onları ve yaptıklarını yere göğe koyamayanlar bugün AKP’yi savunurken Evren’e saldırıyorlar. Saldırganlık, insanları vicdansızlığa götürür, iktidardakileri destekleyip gidenlere o kadar seviyesiz saldırıyorlar ki. Darbe olduğunda hepsi safkan darbeci olmuştu. Dönemin işkencecileri, katilleri şimdi neredeler acaba? Bugün meydanlarda Tayyip Erdoğan’ı alkışlayanlar, o gün Evren’i alkışlıyorlardı “Yaşa paşa” diye. Bugün AKP ye oy verenler o zaman Kenan Evren’e vermişti oylarını. 12 Eylül Anayasası’na yüzde 91.37 oy verenlerin büyük bölümü bugün AKP’ye oy veriyor, matematiksel sonuç da bunu gösteriyor.
Kürsüde konuşurlarken izleyin ve bir düşünün... Kenan Evren’le Tayyip Erdoğan arasındaki fark sadece giydikleri elbiselerde; biri asker diğeri sivil. İkisinin ülke sorunlarına, demokrasiye, eğitime, Kürt sorununa, toplumsal örgütlenmeye, inanca bakışı arasında, özellikle sola bakışları arasında bir fark göremezsiniz. Üslup tıpa tıp aynı, ses tonları da. Evren konuşurken yanındaki paşalar keyiften güler, omuzlarındaki yıldızlar şıkır şıkır oynardı. Tayyip Erdoğan konuşurken özellikle en yakınlarına bakın nasıl keyiflenip güldüklerini, hele Bülent Arınç’ı izleyin bir tek omuzlarında şakırdayan yıldızları eksik. İkisinin de konuştukları bari fındık kabuğunu doldursa; sadece hakaret içerikli. O kadar 12 Eylül ruhuyla hareket ediyorlar ki Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlarken “Bize ideolojinin deli gömleğini giymiş gözlerle bakmasın kimse” diyor. Hukuk fakültesini bitirmiş, Meclis başkanlığı yapmış, bakanlık yapan birisinin, ideolojinin “dünya görüşü” demek olduğunu bilememesi mümkün mü? Arınç, herkesin kendisi dahil bir dünya görüşü olduğunu, bunun olaylara hayata bakış, herkesi meşrebine göre bir duruş olduğunu en azından bilmesi gerekir. Bu kötü bir şey değil ama 12 Eylül’de öyle bir işlendi ki ideoloji denince, komünistlik filan gibi “zararlı” (!) şeyler akla geliyor. Aynen siyasi partilerde birer örgüt olmasına rağmen örgüt denince, hem 12 Eylül’cüler, hem de AKP’liler çıldırıyor. Kenan Evren’nin aksine bir de bunlar demokrasi diyorlar, hem de ilerisinden.. Demokrasi örgütlü toplum demektir. Örgütlü toplum güçlüdür ve talep eder, yani iktidardan bir şeyler isteyebilir bu gücünü kullanarak.
Bugün kamuda çalışanların çoğu taşeron işçi olarak çalışıyor, hepsi sendikasız ve teminatsız. İçlerinde 12 saatten daha az çalışan yoktur; patronları bir yıl sonra ihaleyi kaybederse hepsi anında işsiz kalıyor. İnanmayanlar gitsin en iddialı oldukları sağlık kurumlarında yani hastanelerde çalışanlarla konuşsunlar.
Herhangi bir AKP yöneticisi çıksın desin ki biz 12 Eylülcülerden daha iyiyiz ve farkımız şunlardır. 12 Eylül’den sonra olduğu gibi bu döneminde filmleri çekilecek, romanları yazılacak, Silivri, Hasdal cezaevi fıkraları anlatılacak, oralardan çıkanlar resim sergileri açacak, şiir kitapları yayımlanacak. Melih Pekdemir enfes bir tarif yapmış, DGM’leri özelleştirdiniz, ÖYM (özel yetkili mahkeme) yaptınız ve özel işlerinizde kullanıyorsunuz, diyor. Güya darbecileri yargılıyorlar. Vicdan diye bir kavram, bir değer var; Mustafa Balbay’dan Tuncay Özkan’dan darbeci mi olurmuş? Millet diyorsunuz, millet oy verdi milletvekili seçildiler, tutuksuz yargılanmalarına bile müsaade etmiyorsunuz. Essahtan ne farkınız var 12 Eylül’den ve 12 Eylülcülerden, kıyafetinizden başka?
(Cumhuriyet)