ANAYASA MAHKEMESİ NEYİ BEKLİYOR?

~ 16.04.2012, Av. Ali Musa SARIÇİMEN ~
Geçenlerde, beklenmedik bir anda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç adeta kükredi. Hem de nasıl bir kükreme, lafı hiç dolandırmadan, doğrudan, açık bir dille siyasal iktidara yüklendi. “Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceklerini” söyledi.
 
Her şey güllük gülistanlıkken ne oldu da birden Anayasa Mahkemesi Başkanı böyle bir çıkış yaptı? Herkes gibi bu durum benim de kafama takıldı.
 
Gül, demişken aklıma geldi.  
 
Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanlığına aday olup olamayacağı Anayasa Mahkemesinin vereceğe karara bağlı. CHP tarafından iptali istenen ve Gül’ün önünü kesen 6271 Sayılı yasanın geçici 1.maddesini Anayasa Mahkemesi iptal ederse, Cumhurbaşkanlığı seçimi siyasal iktidarın öngördüğü şekliyle 2014 de değil, Haziran 2012’den hemen sonra yapılacak. Bu durumda halkoylamasıyla seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül ikinci kez aday olabilecek. Aksi halde Cumhurbaşkanlığı seçimi 2014’e kalmış olacak ve bu durumda Abdullah Gül aday olamayacak.
 
Normal koşullarda, deniz seviyesinde Anayasa Mahkemesinin 6271 Sayılı yasanın geçici 1.maddesini gözü kapalı iptal etmesi gerekiyor. Çünkü siyasal iktidar, içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak için tarihe geçecek öyle bir yasal düzenleme imza attı ki, Anayasa değişikliğine gitmeden, akıl almaz biçimde doğrudan alelade bir yasayla, Anayasanın hükümlerini değiştirdi. Bugüne kadar böylesi görülmedi dersek yeridir.
 
Bilindiği üzere, daha evvel meclis tarafından 7 yıl süreyle seçilen ve bir kişinin ancak bir defa Cumhurbaşkanı olabileceğine dair Anayasanın 101.maddesi, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle, Cumhurbaşkanının halk tarafından, halkoylamasıyla 5 yıl süreyle seçileceği ve bir kişinin en fazla iki kez Cumhurbaşkanı olabileceği şeklinde değiştirilmişti. Gene bilindiği üzere bu Anayasa değişikliğinden sonra, mevcut 7 yıllığına seçilmiş olan Cumhurbaşkanının görev süresinin ne zaman dolacağı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin hangi yıl yapılacağı tartışmaları başladı. Bu tartışmalar Cumhurbaşkanı seçiminin 2012 de mi yoksa 2014 de mi yapılacağı üzerinden yürütülüyordu. İktidar seçimin 2014 de yapılacağında ısrarlıydı.
 
Siyasal iktidar, 6271 sayılı yasanın geçici 1.maddesiyle son noktayı koydu ve Cumhurbaşkanı seçimi 2014 de yapılacak ve Gül aday olamayacak dedi. Ancak, bir yandan Cumhurbaşkanı Gül’ün “hoşnutsuzluğu”, Anayasa Mahkemesini açıktan işaret etmesi ve diğer yandan Anayasa Mahkemesi Başkanının o “muhteşem” çıkışı karşısında, anlaşılan o ki,  Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin tartışmaların daha derinden, daha da sertleşerek sürdürüleceği anlaşılıyor. Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı, iktidar içinde bugüne değin örtülü sürdürülen kapışmanın açıktan açığa ortaya dökülmesi bakımından belirleyici olacak.
 
Siyasal iktidar, 6271 Sayılı yasanın geçici 1.maddesi ile yaptığı yasal düzenlemeyle birlikte, Cumhurbaşkanı seçiminin Haziran 2012 sonrası yapılması gerektiğine ilişin temel tezleri, görüşleri zımnen de olsa kabul etmiş oldu. Bu ön kabulle yasal düzenleme yoluna gitti ve Anayasa değişikliği yapmadan, yasal düzenlemeyle seçimin 2014’de yapılacağını kamuoyuna ilan etmiş oldu. Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı karşısında, Cumhurbaşkanı Seçimi Haziran 2012 sonrası yapılması gerekiyor ve iktidarın yasal olarak yapacak pek bir şeyi kalmıyor. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin tartışmaları tekrar ısıtıp gündeme taşıması da mümkün değil. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararının çok ama çok önemli siyasal sonuçları olacak.
 
Bu nedenle iktidardaki kapışmanın işaret fişeğini Anayasa Mahkemesi elinde tutuyor. İşte, böylesi bir risk karşısında ne yapacağını bilmeyen siyasal iktidar, bütün gücüyle Anayasa Mahkemesi üyelerine yükleniyor ve yolumuza çıkmayın, taş koymayın, diyor. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi Başkanı “iptal” olasılığına karşı iktidarın açıktan açığa kendilerine baskı yaptığından söz ediyor ve siyasal yönelimi itibarıyla da kimden yana tavır alacağını açıktan ilan ediyor.
 
Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı, ciddi ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmelere yol açacaktır. Hatta denebilir ki bütün dengeleri altüst edecek ve ülkeyi başka mecralara taşıyacaktır. Böylesi bir kararla birlikte “Gül mü, Erdoğan mı” tartışması açıktan açığa gündeme gelecek ve bu kriz siyasal iktidarı tam anlamıyla kökten sarsacaktır.
 
Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı sonrası siyasal iktidar kendi içinde ciddi bir kapışmaya hazırlanıyor. Bu nedenle taraflar yerini belli ediyor, pozisyon alıyor ve iktidarın her iki kanadı da daha düne kadar “öteki-düşman” olarak nitelediği kesimlerle dirsek temasına giriyorlar, kendilerine destek arıyorlar. Bu nedenle son zamanlarda “ötekine” karşı bir “hoşgörü”, “yumuşama” havası var. Ancak, iktidar kanadındaki kapışma için aynı şeyi söylemek mümkün değil, karşılıklı el-ense çekiliyor, fırtına öncesi bir sessizlik hüküm sürüyor. Bu arada emperyal güçlerin, muktedirlerin hangi ata oynayacakları dünden belli. Ancak iktidar “ortaklarının” her biri tasfiyeyi yaşamamak ve kendini garantiye almak için yasal manevralara, yargısal taarruzlara başvuruyor ve bu “hizmetkârlığı” en iyi ben yaparım pozlarında. Ancak, bunun daha fazla sürdürülemeyeceği, Erdoğan kanadının tasfiye edileceği anlaşılıyor. Nitekim Anayasa Mahkemesi Başkanının o “muhteşem” çıkışı, Meclis Başkanının “demokrat” pozları, açıklamaları, güdümlü demokratların kokuyu alıp konumlanışları, daha dün alkışladıkları hukuksuzluğa karşı bugünkü feryatları önemli gelişmelere işaret ediyor.
 
Yalnız unutmamak gerekir ki, tüm bu yaşananlar ve yaşanacaklar Türkiye’nin iç dinamiklerinin ortaya koyduğu, ekonomik, siyasal ve sosyal koşulların belirlediği siyasal hesaplaşmalar, kapışmalar değildir. Çünkü ülkenin iç dinamikleri bir bütün olarak tarumar edilmiştir. Türkiye kendi öz benliğini, iradesini çoktan kaybetmiştir. Siyasal alanda, hukuk ve yargıda sürgit devam eden kapışma “Suriye’nin Dostları” tarafından belirlenmiş olan stratejik bir oyunun parçası olarak, oyunda rol kapma savaşından ibarettir. Bu nedenle bir bütün olarak, medyada, siyaset ve hukuk alanında açıktan açığa özel harbin kirli teknikleri kullanılıyor. Yapılan açıklama ve değerlendirmelerin “hukuka-demokrasiye bağlılık veya demokratlık” bağlamında değil “Suriye’nin Dostlarına” ev sahipliği yapan Türkiye’nin rolünü görerek, kapıdaki “Suriye Savaşı” bağlamında ele alınıp ve bu ikiyüzlülüğün teşhiri gerekiyor.
 
Kim ne derse desin, Türk kamuoyunun büyük bir kısmı hâlihazırda hala anti Amerikancı bir anlayış ve tutum içindedir. Bugüne kadar onlarca manipülasyonlara rağmen halkın bu direnci hala kırılabilmiş değildir. Ülkenin bütün maddi kaynaklarına el konulmuş ancak halkın bu algısı hala devşirilememiştir. Henüz, başarılamayan tek şey de budur. Ancak, tıpkı Ergenekon yargılamalarında olduğu gibi, 28 Şubat soruşturmasında “Amerikancı Generallerin” tutuklanmaları ve yargılanmaları kamuoyunda “sanki Amerika’ya karşı bir duruş sergileniyormuş gibi” ciddi yanılgılara yol açacaktır ve halkın bu temel anlayış ve tutumunda önemli gedikler açacaktır. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı üzerine yaşanacak tartışmalar ve gelişmelerde de benzer yanılgılar söz konusu olacaktır. Anayasa Mahkemesi Başkanının ani “çıkışı” karşısında şaşıranların bu konuları iyi değerlendirmeleri ve üzerinde düşünmeleri gerekir. Keza Meclis Başkanının son açıklamalarını da yakın zamanda yaşanacak kapışmaya “ön hazırlık-ısınma hareketleri” olarak okumaları, her devrin adamlarını iyi tanımaları ve takip etmeleri gerekiyor.
 
Anlaşılan o ki, tüm hazırlıklar yapılmış, herkes nefesini tutmuş Türkiye’nin savaş ilan etmesini, Suriye’ye girmesini bekliyor. Ancak gene de yolunda gitmeyen bir şeyler var gibi. Tüm hesaplar Haziran 2012 sonrasına bırakılmış gibi. Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan çok önemli bir yer tutuyor. Türkiye savaşla birlikte aynı anda Cumhurbaşkanlığı krizine mi sürüklenecek yoksa “Suriye İşi”, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına mı bırakılacak?
 
Savaş gibi bir vahşetin toplumun tamamında kanıksanmışlığı bir yana böylesi bir ortamda,  ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan ciddi sonuçları olacak ve mevcut Cumhurbaşkanının ve Başbakanın kaderini belirleyecek olan bir konuda, Anayasa Mahkemesi Başkanın önüne gelmiş dava hakkında karar vermek yerine, beklenmedik biçimde ortaya çıkıp “demokrat” söylemlerde bulunmasını çok da hayra yormamak gerekiyor. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin nasıl ve ne zaman karar vereceğini merak edip, Başkanın bu çıkışını iyi okumak gerekiyor. Görünen o ki, Anayasa Mahkemesi “son dakika” bazı gelişmeleri bekliyor. Ancak, gene de haksızlık etmeyelim, sormadan geçmeyelim. Anayasa Mahkemesi daha neyi bekliyor? İşte, Anayasa Mahkemesi Başkanı o “muhteşem” söylevinde buna yanıtını vermiyor.
 
Sonuç olarak anlaşılan o ki, Haziran 2012 çok sıcak gelişmelere gebe. Çok değil, az kaldı, Haziranda buluşmak üzere…
 
Av. Ali Musa SARIÇİMEN
Av. Ali Musa SARIÇİMEN | Tüm Yazıları
Hits: 2372