Türkiye'nin Suriye Konusundaki Zorunluluk, Olanak ve Riskleri

~ 02.04.2012, İlker BELEK ~

Emperyalizm, günümüz koşullarının özgüllüğü gereği Suriye ve daha da ötesinde İran'a müdahale etmek zorundadır.

Öncelikle kapitalizmin uzamış uzun depresyonu bunu zorunlu kılıyor. Önemli hammadde kaynaklarının bulunduğu bölgelerin ele geçirilmesi depresyonun ve depresyon içindeki uzamış son krizin aşılması açısından gerekliliktir.

Ancak bu kadar da değil: Hiyerarşinin tepesindeki ABD krizin başladığı ve halen krizin tam göbeğindeki ülkedir. ABD'nin, ortalama kar oranlarının yükseltilmesini sağlayacak üretkenlik artışını, bugünkü teknolojik donanımıyla sağlaması olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle, patronajını sürdürülebilmesi iktisadi dinamiklerin ötesinde askeri ve siyasi baskı mekanizmalarını geliştirmesine bağlıdır.

Emperyalist sistemin temelinde finans sermayesinin egemenliği varsa da, günümüz krizinde siyasi ve askeri hegemonya sermayenin egemenliğinin koşulu durumundadır.

Türkiye ve AKP ise emperyalist sistemin zorunlulukları gereği olarak Suriye savaşına mecburdur.

AKP'nin ABD karşısındaki konumu İran'dan petrol ihracatına %20'lik sınırlama getirmesiyle de ortaya çıkmıştır: ABD'nin kuralları AKP açısından emirdir.

Buraya kadar sıralananlar zorunluluk bahsi kapsamında düşünülebilir.

* * *

Ötesinde: Türkiye'nin Suriye savaşı konusunda elini rahatlanan iki olanaktan söz edilebilir.

Bunlardan ilki iç siyasal süreçlere ilişkindir ve AKP'nin arkasındaki %50'lik kitle desteğidir. Bu kitle desteği İslamizasyon sürecinde sağlanmıştır. İslamizasyon, Sünni/Alevi-Şii kutuplaşmasını-düşmanlığını içselleştirmiş bir karaktere sahiptir. AKP'nin arkasındaki Sünni destek, Suriye Alevi yönetiminin devrilmesini dini, siyasi ve tarihsel bir çerçevede haklı ve gerekli görmektedir.

Dış siyasal süreçlere ilişkin olarak ise ABD'nin AKP'ye sunduğu desteğinin tam kendisidir. Bölgede İslam ve Arap ülkeleri karşısında iyice yıpranmış olan İsrail'in yerine, ABD'nin daha içeriden bir aktörü devreye sürmesi, İslam dünyasını etkilemek bakımından olumlu sonuçlar üretmiştir.

AKP Türkiye'si kendi Yeni Osmanlıcılık açılımını bu zeminde, hami, yol gösterici, baba, vb rolleriyle uyumlu biçimde İslam coğrafyasına kabul ettirmek bakımından olanaklar geliştirmiştir.

* * *

Türkiye, dış politika düzlemindeki zorunluluk ve olanakların bu derecede “uyum” içinde seyrettiği başka kaç 10 yıl yaşamıştır acaba ? Türkiye, Suriye ve arkasından gelecek İran savaşlarının tam içinde yer almak bakımından ciddi bir mecburiyet içindedir. Bir yandan bu görev kendisine yıkılmakta, öte yandan da kendi İslami dış politika referansları açısından kendisi emperyalizme yol gösterme cesaretini geliştirmektedir.

Burada zorunluluk ve olanaklar kavşağında bir faktörden daha söz etmek gerekir. O da Erdoğan'ın ve AKP'nin sergilemeye mecbur olduğu karizma durumuyla ilişkilidir.

Anlaşılan, bu iki siyasi figür tarihte unutulmaz bir yer edinmek için iç politikadaki başarılarının dışında bir dış zafere de mecburdur. Bu bir anlamıyla Ecevit'in Kıbrıs ile elde ettiği karizmaya benzeyecek, bir yanıyla da Osmanlıcılığın somutlanması anlamına gelecektir.

* * *

Ancak Suriye konusundaki gelişmeler, olanaklar ve riskler konusundaki vektörel bileşkeyi giderek riskler yönüne doğru kaydırmaktaş zorunluluklar ve olanaklar arasındaki “uyum” giderek riskli bir hal almaktadır.

Son hafta içindeki siyasi gelişmeleri hatırlayalım: 1- Kofi Annan'ın Esat'ı tanıyan ve tarafları anlaşmaya davet eden stratejisi AKP'nin Esat'ın hemen indirilmesini hedefleyen stratejisi karşısında kabul görmüş ve Arap Birliği de aynı yönde görüş bildirmiştir. 2- Arap Birliği'nin Suriye konusundaki toplantısına Türkiye davet edilmemiştir. 3- İstanbul'da yapılacak Suriye'nin dostları toplantısına Rusya ve Çin katılmayacaklarını belirttikleri gibi, Rusya bu toplantının Suriye müdahalesinin zeminini yaratma hedefiyle gerçekleştirildiğini açıklayarak, katılmama kararını protesto anlamına taşımıştır. 4- Erdoğan, Obama'nın tutumunu aktarmak üzere Tahran'a inerken, İran Suriye'nin muhaliflere karşı askeri operasyonlarını tümüyle destekleyen bir açıklama yapmıştır.

Bütün bunlar, Libya benzeri bir uluslar arası emperyalist müdahalenin, Suriye için Türkiye'den başka düşüneninin bulunmadığı anlamına gelir.

Emperyalist bir müdahalede Rusya net tutum içindedir. ABD'nin uluslar arası bir ortak karar çıkarma şansı olamamıştır.

Sonuç olarak, ABD'nin Suriye işgali içinde doğrudan bulunmayacağı anlaşılmaktadır. Bu da geriye tek bir seçenek bırakmaktadır: Suriye muhalefetinin el altından silahlandırılması, Suriye içinde muhaliflerin kontrolünde bir bölge oluşturulması, Suriye'nin bir iç savaş ile parçalanması ve Sünnileştirilmesi. Bu plan Suriye'de de açıkça görüldüğü için Esad'ı tam olarak desteklemeyen Sünni dışı büyük çoğunluk Esad'dan yana tutum almaktadır.

Emperyalistler açık bir Suriye müdahalesinde yer almayı düşünmedikleri ve AKP ortada neredeyse fol ve yumurta yokken müdahale olayına angaje olduğu için, Türkiye'nin şimdiki senaryoda esas rolü üstlenmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Türkiye açısından risk de buradadır: Artık dönülmez bir kavşağa girilmektedir. Büyük emperyalist güçler işi Türkiye'ye ihale etmiştir. Başlangıçta büyük bir uluslar arası gücün öncüsü ve hatta o gücün komutanı olarak Suriye'ye girme planları yapan AKP, şimdi, uluslar arası siyaset meclisinin sıralarında kendilerine hiç yer bulamayacak olan bir takım İslami paramiliter gruplarla birlikte savaş meydanında tektir.

(SolHaber)

İlker BELEK | Tüm Yazıları
Hits: 1411