Yargı kendine gelmek zorunda!

~ 23.03.2012, Ruhat MENGİ ~

Hani “çivisi çıktı” veya “iş şirazesinden çıktı” gibi sözlerimiz var ya, artık Türkiye’de “devlet kurumlarındaki bozulma, en önemli kurumlar arası ilişkilerdeki bozulma, TBMM’deki partilerin siyaset tarzında ve ilişkilerindeki bozulma” ve daha birçok önemli konu için kullanılabilir.. Ahmet Şık cezaevinden çıktığında, hem de bir yıl haksız yere hapis çekmenin psikolojisiyle (çıkarken onları tutuklama gerekçesi de değiştirildi biliyorsunuz) bazı kurum ve kişileri; polisi, hakim ve savcıları suçlayan bir konuşma yapmış, “bu komployu kuranlar cezaevine girmeden adalet gelmeyecek” demişti. Bu sözler için yeniden soruşturma açıldı.

Oysa aynı sıralarda bakanlar; örneğin Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gibi iktidar partisine mensup siyasetçiler de yargının sorumluluğundan, hatalarından söz ediyor, “böyle tutuklama, böyle karar olmaz” diyorlardı. Ali Babacan “insanları içeri atıyorsunuz” sözlerini de içeren çok keskin ve suçlayıcı bir konuşma yapmıştı.. Ve üstelik ortada iddianamelerde polisin “sehven, yanlışlıkla yaptığı” söylenerek açıklama bulunmaya çalışılan “kafadan ilaveler” olduğu da biliniyordu..

KATLİAMA AF, İFADEYE SORUŞTURMA!

Kısacası, dışarıdan bakıldığında “isim verilmeden, belli bir kişiye suçlama yöneltilmeden” yapılan o konuşma için soruşturma açılması hiç de mantıklı gelmiyor. Ama açıldı.. Öte yanda suçu açık seçik belli olan kişilere yargının gösterdiği anlayış (!) adalet isteyen, yargıya da güvenmek isteyen herkesi şaşırtacak ve hatta isyan ettirecek boyutlarda.. Mesela Sivas katliamındaki “zaman aşımı” meselesi.. Böyle korkunç ve benzeri ancak savaş zamanlarında veya Ortaçağ’da rastlanacak bir olayda zaman aşımı veya af olamayacağı, olmaması gerektiği, suçluların asla serbest kalamayacağı Türkiye dışındaki medeni ülkelerde kesinlikle bilinen bir noktadır.

Bırakalım Deniz Feneri ve benzeri hukuk skandallarını bir yana, cinayetlerde verilen hafif cezalar, tecavüz ve hatta çocuk tecavüzü suçlularının serbest bırakılması, bunların yapılması için başvurulan “tahrik, iyi hal” vs saçma sapan indirimler artık dayanılmaz şekilde arttı. Öyle arttı ki Münevver Karabulut cinayetinde suçlunun avukatı “müvekkilinin tasarlayarak değil, aniden gelişen tahrik altında” cinayeti işlediğini, kafayı da ‘cesetten kurtulabilmek için’ kestiğini söyleyerek (kötü niyetle değil yani) ceza indirimi istemiş. Yargıtay bu yönde karar verse bile kimseyi şaşırtmayacak artık..

ÖĞRENCİNİN İNTİHARI

4 ay önce Sakarya Hendek’te 8’inci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki Ö.D’ye tecavüz eden iki kişi “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bırakılınca çocuk ilaç içerek intihara kalkışmış ve son anda kurtarılmış. Böyle büyük bir felaketle karşılaşan çocuk “Beni okul kapısından zorla kaçırıp ormana götürdüler ve sırayla tecavüz ettiler. Şimdi serbest geziyorlar” diye ağlıyor, intihar ediyor ama o “ağır suçlular” serbest bırakılıyor. Buna adalet demek, bu kararları veren hakimlere kızmamak zorunda mıyız?

Öfkelenir ve “bu büyük yanlışı sürekli olarak yapıyorlar, hatalı karar veren hakimler de soruşturulsun ve cezalandırılsın. Onlar da cezaevine girsin” dersek hepimize soruşturma mı açılacak? Oysa söylenecek şey budur ve artık adalete, yargıya güveni kalmayan her vatandaşın da söyleme hakkı vardır.

Ben artık yargının kasten yapıldığı düşünülecek kadar tekrar edilen ve suçlu yerine mağdurları cezalandıran bu kararlarının kesinlikle soruşturulması gerektiğine inanıyorum. Ve hayır efendim, bunu söylemenin de, Ahmet Şık’a açılan soruşturmada neden olarak öne sürüldüğü gibi “hakimleri, savcıları hedef göstermek”le filan hiçbir ilgisi yoktur. Her hukuk devletinde vatandaşın hakkı olduğu gibi “adaleti arıyoruz”, hepsi bu!

Böyle giderse “bulabileceğimize” olan inancı da tümüyle yitirmiş durumdayız, onu da söylemiş olayım!

*****


Ormanları izlemek istiyorsan para ver!

Daha ne komediler göreceğiz bakalım.. Muğla’nın Marmaris ilçesi Kaymakamlığı’na Orman İşletme Müdürlüğü tarafından bir karar gönderilmiş. Bundan sonra ormanlık alanlarda yapılacak olan gezi, yürüyüş, ralli, safari dahil tüm faaliyetler için para alınacak.. Kişi başı 1.5 lira, otomobil 7.5 lira, otobüs 30 lira, fotoğraf çekmek için ise 100 lira..

Dersiniz ki Afrika’da veya safari yapılan diğer yerlerde olduğu gibi aslanlar, kaplanlar, fil, gergedan, zürafalar var etrafta.. Millet de ciplerle dolaşıp izleyecek.. Bunlar olmadığına göre yeşillik görmek, piknik yapmak, kendi ormanlarımıza bakıp biraz dinlenmek ve mutlu olmak için para ödeyeceğiz. Ama haklılar bence, yakıla yıkıla, taş yığınlarıyla doldurula doldurula memlekette az yeşillik kaldı..

Parmakla sayılacak kadar orman.. Yakında “Cumhuriyet altını ile giriş” kararı da çıkabilir. Peki bu parlak(!) fikrin nedeni ne acaba? Hazineye para mı lazım? Eğer böyleyse siyasetçilere alınan çifter çifter en pahalısından lüks araçlar, parti binalarına dökülen büyük paralar, belediyelerin sınırsız israfı neden hiç etkilenmiyor da milletin ormana parayla girmesi çözüm oluyor?

Bu karar yalnızca “Marmaris’le ilgili bir hata” ise hemen düzeltilmeli, ülke genelinde yapılacak uygulamanın ilk adımıysa tartışılmalıdır. Olacak şey değil çünkü!

(GazeteVatan)

Ruhat MENGİ | Tüm Yazıları
Hits: 1495