Savaş kışkırtıcılarının bunca yıldır bitip tükenmeyen tatmin edilmemiş heveslerine çok uygun bir ortamdayız artık. Libya’da kolumuzu “insani görevler” kapsamında bataklığa uzatmıştık; şimdi artık bu “insanı görevlere yeni görevler eklemenin zamanıdır” diyor, gözlerini “Osmanlı payitahtının vilayetlerine” dikmiş olanlar.
Oysa tarih hiçbir zaman yinelenemiyor. Ne “Fetih” filmleri, ne kaleminden kan damlayan savaş heveskârları bu gerçeği değiştirebilir. Ama acaba onların maksadı, muradı Osmanlı’yı diriltmek Türkiye’ye yeni bir emperyal vizyonla gelecek kurmak mı? Bu kadar saf olabileceklerini doğrusu düşünemiyorum.
Öyleyse ne istiyorlar?
Onlar bir şey istemiyor, düdük çalıyorlar. İsteyen başkalarıdır ve başka bir şey istiyorlar.
***
Tunus, Libya, Mısır, şimdi Suriye diye ülkeleri sıraya dizen, “Arap Baharı” diye alkış tutanlar, götürülenlerin yerine neyin geldiğini, bu basit soruyu, ne kendilerine soruyorlar ne de sorulmasından hoşnut oluyorlar. Tuzakları da pek sıradandır. “Ne yani sen Kaddafi’yi, Mübarek’i, Esad’ı mı savunuyorsun, Baasçı mısın sen?”
Oysa gerçek, bu aptal sorunun dışındadır. “Bu ülkelerde şimdi iktidarda kimler var, kimler iktidara aday” sorusundadır.
Başka sorular da var aslında.
Neden Suriye’de muhalifleri Suudi Arabistan silahlandırıyor? Neden muhalifler sürekli dış müdahale istiyor? Neden ABD, Batı ülkeleri sürekli Türkiye’yi Suriye’ye müdahale etmek için pohpohluyor? Neden Batı medyası tıpkı Irak’ta olduğu gibi yalanı baş tacı etmiştir?
Soruları çoğaltabilirsiniz, ama yanıt veren bulmakta zorlanacaksınız.
***
Sorulara yanıt ararken olup biteni “devrim” gibi görmek isteyen “solculara” da rastlayabilirsiniz. Onların da Türkiye’ye emperyalist bir vizyon arayan işbirlikçi entellerden farkları yoktur; olup biteni değerlendirirken olgulara değil, olmayanlara bakmakta ve “devrim” heves etmektedirler. Bu isyanlardan devrim çıkmayacağını göremiyorlar, çünkü emperyalistlerin düşünce kalıbını kırmak, onun dışında düşünebilmek gibi bir merakın içinde değiller.
Oysa bu kalıbı kırmak için ilk yapılacak iş bölgede Irak’a saldırıyla başlamış emperyalist programın kesintisiz sürdürüldüğü gerçeğini görmektir. ABD’nin Obama ile bu programı değiştirdiğini ondan vazgeçtiğini düşünenler, ne Pentagon’u, Biden’ı biliyorlar ne de emperyalizmin doğasından haberleri var.
***
Çıplak gerçek, Arap halklarının bir kere daha Batı’nın saldırısıyla karşı karşıya kaldığıdır. Osmanlı’nın dağılış sürecinde haritalarını “çizmeyi” Batılılara havale etmiş Arap egemenleri, şimdi yine aynı karta oynuyorlar.
Sonuçta Arap ülkeleri ve halkları bağımsızlıklarını bir kere daha yitirecekler, daha geri yönetimlerin altında maddi ya da stratejik nimetlerini Batı’ya sunmaya devam edeceklerdir.
Burada Türkiye açısından tuhaf olan, bağımsızlığını emperyalist Batı’ya karşı kazanmış olan Türkiye’nin bu kez Batı adına savaşa zorlanmasıdır. Türkiye’de iktidar sahipleri bu kez “büyük” oynamaya niyetli olduklarını söylüyorlar. ABD’nin Irak saldırısında kaybettiklerini, bu kez Türkiye ile ilgili yürürlükteki planlarına da pek uygun düştüğünü hesap ederek, ülke içindeki zorlukları böylece saf dışı bırakabileceklerini hayal ederek, daha pek çok şeye heves ederek, kazanmayı düşündükleri anlaşılıyor.
Şimdi onlara ve onları sürekli savaşa kışkırtan, “Osmanlı vizyonu”ndan söz ederek okşayan, soldan çark kalemşorlara söylenebilecek olan, yalnız ve yalnızca şudur:
Büyük oynayan büyük kaybeder.
(Cumhuriyet)