Eğitim

~ 11.03.2012, Öztin Akgüc ~

Bir ülkenin gelişmişlik derecesini, siyasal düzenini, yaşam kalitesini belirleyen vatandaşının niteliğidir. Her ülke layık olduğu hükümetle yönetilir Montesquieunun bu gözlemi, bir toplum yasasıdır. Demokratik düzeni, hukuk devletini, insan haklarına saygıyı, sosyal adaleti sağlayacak insan kalitesi, niteliğidir. Uyumlu insan niteliği yoksa, demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına saygı, adalet, bir özenti olarak kâğıt üstünde kalır.

Tartışılan eğitimde 4+4+4 önerisi, AKP düzenine uygun insan yetiştirme projesinin bir aşaması, bir parçası olarak algılanmalıdır. AKP türü iktidarların oluşması, uzun sürmesi, emperyalizmin Türkiyeyi yönlendirebilmesi için, halkın aydılanmaması, eğitim düzeyinin düşük düzeyde kalması gerekir. Vicdanı hür, irfanı hür, fikri hürgençlik AKP tipi iktidarlar ve emperyal güçler için potansiyel tehlikedir.

Türkiye, nüfus sayısının etkisiyle 20 büyük ekonomi içine girmekle beraber, yaşam kalitesi açısından geri, eğitim düzeyi açısındansa çok daha geri sıralardadır. İşte asıl sorunumuz buradan kaynaklanmaktadır. Türkiyede eğitim ne düzeyde geri kalırsa, AKP tipi iktidarların sürmesi olanağı o denli güçlenmektedir.

***

Eğitim kalitesini belirleyen, derslik sayısı, okul yapımı, teknik donanım, öğrencilere tablet dağıtımı değildir; kaliteyi eğitmen, eğitici belirler. Hemen her eğitim kurumunda bina, yerleşke az çok benzer teknik donanım, demirbaş bulunur, ama eğitim düzeyi, kalitesi çok farklıdır. Bu farkı yaratan da eğitmen kadrosu ve kalitesidir. 1960lı yılların başlarında ABDde yüksek lisans yaparken gözlemlerimden biri de, öğrencilerin en azından bir bölümünün bazı öğretim üyelerini izlemeleri, onların ders verdikleri üniversiteleri tercih etmeleri idi. Üniversiteler, kaliteli öğretim üyeleriyle ünlenir. Belli tanınmış hocalardan ders almak bir övünme nedeni olur.

Eğitimde temel sorun, sayı olarak öğretmen açığı değil, eğitici kalitesidir. Eğitmen atamalarına, bilgi, yetenek, beceri, yaraşırlık dışında başka ölçüler katarsanız eğitmen kalitesini de, eğitim kalitesini de düşürürsünüz. Belki amaç da budur. Diplomalı, eğitim görmüş etiketi taşıyan yarı cahiller yetiştirmek.

Türkiyede hemen hemen her alanda olduğu gibi eğitimde de tersine ayrım, negatif seleksiyon süreci geçerlidir. Genelde bilgi ve yeteneği yeterli olanların özgüveni daha yüksek olduğundan, daha kişilikli ve özverili davranırlar. Bu kişiler kötü örnekolmasın, bir ölçü oluşturmasın diye dışlanırlar.

***

Üniversitelerde de öğretim elemanı yetiştirme, özellikle 1980 sonrası ciddi şekilde aksadı. Önceleri okulun başarılı öğrencilerine asistanlık önerilirken 1980 sonrası çeşitli nedenle başarılı öğrencilerin, akademik kariyer dışında başka iş alanlarına yönelmesi, kalite üzerine olumsuz etki yapmaktadır. YÖKün önemli işlevlerinden birisi insan kaynağı planlaması, nitelikli eğitim elemanı yetiştirmek olması gerekirken YÖKün farklı amaçlara hizmet etmesi veya kullanılması, ne yazık ki bu işlevini yerine getirmesini de aksatmaktadır.

Bu bağlamda vakıf üniversitelerine de değinmek gerekir. Burada da sorun vakıf üniversitelerinin eğitime beklenen katkısı ne ölçüde gerçekleştirdiğidir?

***

Vakıf kısaca, mal varlığının belli bir amaca özgülenmesi, tahsisidir. Mal varlığının amacı gerçekleşecek boyutta, yeterlilikte olması gerekir. Eğitim açısından yeterliliğin ölçüsü, yalnız ilk kuruluş örgütlenme giderlerinin ve duran varlık yatırımlarının gerçekleştirilmesi olmamalıdır. Mal varlığının gelirlerinin, yetenekli öğrencilere burs verme, araştırma fonu oluşturma, öğretim elemanı yetiştirme, giderlerini karşılamaya katkıda bulunması gerekir. Kuşkusuz burssuz öğrencilerden bir ücret, bir bedel alınacaktır. Ancak ana gelir kalemi öğrencilerden alınan, alınacak ücret olduğunda, vakıf eğitime katkı işlevini, yeterli burs, araştırma fonu, öğretim elemanı yetiştirme gibi işlevlerini yerine getirememekte, öğrencilerde de diploma satın alınıyormuş gibi bir izlenim yaratmakta, öğrenme çabasını azaltmaktadır. Vakıf üniversitelerinde burslu okuyanlarla burssuzlar arasında, ayrıca mezunlarının burslu öğrenim görüp görmeyenleri arasında büyük bilgi, hatta kişilik farkı gözlemlenmektedir.

YÖKün kuşkusuz vakıf üniversitelerini de çeşitli açılardan denetlemesi gerekir. Ancak YÖK, basına yansıdığı kadarı ile çok önemli işleri olduğundan böyle teferruatla uğraşmamaktadır.

Eğitim, yaşam boyu süren bir süreçtir. Bu sürecin dışına çıkmış kişilerden anlayıştan eğitime katkı beklenemez.

(Cumhuriyet)

Öztin Akgüc | Tüm Yazıları
Hits: 1633