Kemalizmin tasfiyesi

~ 07.03.2012, Merdan YANARDAĞ ~

Sıkça tekrarladığım gibi, Türkiye solu ve aydınlar, 1990 sonrasında ağır şekilde liberalizmin etkisi altına girdi. Sol böylece tarihe, topluma, sisteme, olaylara ve olgulara bakış ve yorumlayışta diyalektik yöntemi yitirmeye başladı. En geri akıl yürütme ve düşünme yöntemi olan düz mantık, entelektüel-siyasal alana egemen oldu. Özellikle son denemde Kemalizm hakkında tarihsel bağlamından koparılarak yapılan değerlendirmelerde bu durum net olarak görüldü. 

Örneğin; 27 Mayıs 1960 müdahalesi ile 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri, aralarında bir fark olmadığı ileri sürülerek aynı kefeye konuldu. Öze değil, sadece biçime bakıldı. Oysa 1960’lı ve 1970’li yıllarda yapılan çözümlemeler tamamen farklıydı. Şöyle basit ve düz bir mantık söz konusuydu; 12 Eylül bir darbedir ve kötüdür, o halde bütün darbeler kötüdür, 27 Mayıs da darbe olduğuna göre o da kötü ve hatta faşisttir. 

Bu düşünce yöntemi, kaba ve yüzeysel olduğu kadar, öze değil sadece biçime baktığı için, aynı zamanda akıl ve bilim dışıdır. 

İbni Rüşt yaklaşık bin yıl önce, Karl Marks ise 150 yıl önce şaşırtıcı şekilde aynı şeyi söylüyorlar. Marks İslam dünyasının bana göre tartışmasız en büyük filozoflarından biri olan İbni Rüşt’ü okumuş mudur bilmiyorum, ama ikisinin de ortaklaşa söyledikleri söz mealen şöyle; “Eğer her şey göründüğü gibi olsaydı bilime gerek kalmazdı”.

Evet, gerçeğin bilgisine sadece biçime bakarak beş duyumuzla ulaşabilseydik eğer, evren ve hayat çok basit olur, bilime de gerek kalmazdı. 
 
Örneğin 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden tamamen farklı olarak özgürlükleri kısıtlamamış, tam tersine bütün kusurlarına karşın Türkiye tarihinin en özgürlükçü ve demokratik anayasasını yapmıştır. Günümüzde birçok Batı ülkesi bile bu hakların çok uzağındadır.
 
Çünkü 27 Mayıs klasik bir darbe olmaktan uzaktır. Önemli bir sivil muhalefet hareketi, aydınlar ve devrimci gençlikle birleşen bir genç subaylar hareketidir. Kendi genelkurmay başkanını tutuklamış, birkaç istisna dışında neredeyse bütün generalleri (270) ordudan ihraç etmiştir, polis şeflerini tutuklamıştır. Buna karşın bütün siyasi mahkûm ve tutukluları ise serbest bırakmıştır. 
 
Dahası, öğrenci liderlerini bile Kurucu Meclis üyeliğine getirerek, toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla anayasa hazırlanmıştır. 
 
***
 
Bütün bunlar ortadayken, 27 Mayıs’ı 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleriyle aynı kefeye koymak bilimsel temellerden yoksun, tarihsel olgularla çelişen, kanıtlara dayanmayan, keyfi ve ideolojik bir değerlendirmedir. 
 
Tıpkı Portekiz’de 1974’te faşist rejimi yıkan, demokrasi getiren, solun üzerindeki bütün yasakları kaldıran, siyasal tutukluları ve hükümlüleri özgürleştiren, dahası sömürgelerin bağımsızlığını ve özgürlüğünü sağlayan “Karanfil Devrimi” gibi. Portekiz Karanfil Devrimini, sırf devrimci genç subaylar öncülük etti diye 1973’te Şili’de on binlerce insanın kanını döken, seçilmiş sosyalist devlet başkanı Salvador Allende’yi öldüren General Augusto Pinochet’in faşist darbesiyle aynı kefeye koymak tam anlamıyla saçmalamaktır.
 
Gerçekte 27 Mayıs 1960, yarım kalan Cumhuriyet devrimini tamamlama eylemidir. Bu devrimi bütün mantıksal, siyasal ve tarihsel sonuçlarına ulaştırma girişimidir. Kemalist devrimin eksik kalan “demokratik” boyutunu tamamlama hamlesidir. 
 
Eksikleri vardır; NATO’dan çıkamamıştır. 
 
***
 
ABD, 27 Mayıs 1960’dan sonra Türkiye’yi kaybetme riskini kalıcı olarak yok edecek bir dizi önlem almaya başlamış, bu çerçevede gerçekleştirilen 12 Mart 1971 darbesiyle 27 Mayıs Anayasası’nın üçte biri değiştirmiştir. 
 
Kendi devriminin sonuçlarından ürken Cumhuriyetin kurucu güçleri, NATO’nun emrine giren TSK, Soğuk Savaş döneminde önce kendi içinde temizlik yaptı. Bu kapsamda 12 Mart 1971 darbesinden itibaren sola yakın Kemalistleri başta TSK olmak üzere devletten tasfiye etmeye başladı. 
 
Sol Kemalistlerin tasfiyesi 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte tamamlandı. NATO terbiyesi alan sağcı Kemalistler, kendi silah arkadaşlarını harcadı. Bu generaller kendi sonlarını da hazırladıklarının farkında değildi.
 
Amerikancı bir sivil darbe ile iktidara gelen AKP-Cemaat koalisyonunun yürüttüğü Ergenekon soruşturmasıyla ise bu kez sağcı Kemalistler devletten tasfiye edildi. Böylece 60 yıla yayılan karşı devrim büyük ölçüde başarıya ulaştı. 
 
Kendi solunu 12 Mart ve 12 Eylül’de tasfiye eden Cumhuriyetçi-Kemalist kadro, gerçekte kendi sonunu da hazırladı. Bu nedenle 2008’de Ergenekon darbesi ile kolaylıkla tasfiye oldu. Böylece solu ve sağıyla Kemalizm ve Kemalistlerin tasfiyesi tamamlandı. 
 
Yakın dönem Türk siyasal yaşamanın en önemli portrelerinden biri olan ve Cumhuriyetçi Türk sağının tartışmasız yaşayan lideri konumundaki 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Yurt gazetesinde yer alan söyleşideki sözlerinin anlamı budur. Söyleşiyi bir de bu gözle okuyun derim.
 
(Yurt Gazetesi)
Merdan YANARDAĞ | Tüm Yazıları
Hits: 1664