Öğretim Birliği Laik Cumhuriyetin Temelidir

~ 04.03.2012, Mahmut ÂDEM ~

‘İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.’ Bugünün Türkiyesi’ni ne güzel betimlemiş, değil mi?

 


Osmanlı vatandaşlarından mahalle mektebi ve medresede öğrenim görenlerin hepsi, sabah akşam padişahım çok yaşa diye bağırıyorlardı, besmele çekip kelime-i tevhit ya da tekbir getiriyor, elifba öğreniyor, Kuran okuyarak eğitimini tamamlıyordı. Halkın tümüne yakını, çeşitli tarikatlar ve bu tarikatlara bağlı tekke, zaviye ve türbelerin etkisi altında bulunmaktaydı. Yüzde doksandan fazlasında okul ve öğretmen bulunmayan köylerin nüfusunun tümüne yakını okumaz yazmazdı.

Eğitim devrimi için bilimin yol göstericiliği esas alınmıştır. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı, 1923’te Birinci Bilim Kurulunu toplamıştır. Kurul üyesi İ. H. Tonguç, toplantıyı şöyle değerlendirmiştir: Medrese-mektep ikiliği devam ettiği müddetçe Türkiye eğitim kurumlarını çağcıllaştırmak kolay kolay mümkün olmayacaktır. Her şeyden önce ve her işe tercih edilerek medrese-mektep ikiliğini ortadan kaldırmak lazımdır. Cumhuriyet kurulduğunda eğitimimiz üç kanallı idi. Birinci Kanal: Üç kanaldan en yaygın olanı mahalle mektepleri ve medreselerdi. Bu okullar, hemen tüm il, ilçe, belde ve köylere değin yayılmışlardı. Çoğuna vakıf ve kişilerce kurulan bu okullar, halkın büyük çoğunluğunu din ve şeriat kuralları baskısı altına almıştı. İkinci Kanal: Bu kesimde eğitim, Tanzimatla birlikte temeli atılan, yenilikçi Tanzimat okullarında yapılıyordu. Rüştiye, idadi, sultani vb. adlarla anılan bu okullar, 1868 yılında açılan Galatasaray Sultanisi ile başlamıştı. Bu okulların sayıları çok azdı. Üçüncü Kanal. Bu kanalda yabancı dilde eğitim-öğretim yapan misyoner okulları, yabancı kolejler, azınlık okulları sayılabilir. Bu okullar da kendi ülkelerinin kültürlerini Türk insanına aşılamayı temel amaç edinmişlerdi. Robert Kolej (1863), Notre Dame de Sion (1856) vb.

Öğretim Birliği Yasası (ÖBY) şu gerekçe ile kabul edilmiştir: Bir ulus bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarına tümüyle aykırıdır.

Öğretim Birliği Yasası ile aynı gün, Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı (Şeriye ve Evkaf Vekâleti) ve Halifeliğin kaldırılmasına ilişkin yasalar da kabul edilmiştir. Bu üç devrim yasası, laik Cumhuriyetin kökleşmesi için bir yapıtaşıdır.

Öğretim Birliği Yasası’nın yaptırımları

1. Türkiyedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Bu yasal yaptırıma karşın, 1965 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı yasası ile Kuran kursu açma yetkisi neden müftülüklere verildi? Bu, Öğretim Birliği Yasasına aykırı değil mi?

2. Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı ya da özel vakıflarca yönetilen tüm medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Öyleyse 1965 tarihli Özel Öğretim Kurumları Yasası, ÖBY ile çelişmiyor mu? Özellikle tarikatçı vakıflarca açılan özel okullar, kaçak Kuran kursları, özel öğrenci yurtları, ışık evleri ÖBYye aykırı değil mi?

3. Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi ile imamlık ve hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli memurların yetişmesi için ayrı okullar açacaktır.

Tümüyle dinsel eğitim verilen mahalle mektepleri ve medreseler kapatılarak mektep-medrese ikiliğine son verilmiştir. Misyoner okulları, bakanlığın gözetim ve denetimi altına alınmıştır. Bu okulların programına tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi ve Türkçe dersleri konulmuştur. İlkokul programından Kuran dersleri, ortaokul ve lise programlarından Arapça, Farsça dersleri çıkarılmıştır.

Böylece dinsel eğitimden laik eğitime, dogmatik eğitimden bilimsel eğitime, çağdışı Arap-Acem ve emperyalist Batı kültürü etkisindeki üç kanallı eğitimden ulusal eğitime geçilmiştir.

Bugün imam hatip okulları, imamlık ve hatiplik işleriyle görevli memurlar mı yetiştiriyor? İmam olamayacaklarına göre kızlar, bu okullara niçin alınıyor? ÖBYye aykırı değil mi?

ÖBY, yürürlüktedir ve anayasanın 174. maddesine göre korunacak devrim yasalarının da ilkidir ama uygulanmamaktadır. Bugün laik eğitim büyük ölçüde dinselleştirilmiş, üniversiteler medreseleştirilmiştir”.

Laik eğitim nasıl dinselleştirildi?

AKP iktidara gelir gelmez önce Milli Eğitim Bakanlığında kadrolaşmıştır. Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği değiştirilerek özel öğrenci yurtlarında, dinin veya dini hissiyatı veya dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek faaliyette bulunmak yaptırımı kapatılma nedeni olmaktan çıkarılmıştır. Pek çok il ve ilçelerde hiçbir öğretmenlik formasyonu olmayan imam hatip lisesi mezunu cami imamları, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi vermek üzere ilk ve ortaöğretim kurumlarında görevlendirilmişlerdir.

Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kuran kursları ile dernek ve vakıflarca açılan ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetimi altında bulunan gerçek ve tüzelkişilere ait öğrenci yurtlarının denetlenmesi, ilköğretim müfettişlerinden alınmış, Diyanet İşlerine bırakılmıştır. 19 Mayıs Atatürkü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarına son verilmiştir. Ve eğitimde 1+4+4+4 sistemini uygulamak için yasa önerisi TBMMye sunulmuştur. Buna göre imam hatip okullarının orta kısımları yeniden açılarak resmi ve kaçak Kuran kursları sayısı arttırılarak 88 yıl öncesine dönülmek istenmektedir. 88 yıl önce kaldırılan Arapça dersinin ilköğretim 4. sınıftan itibaren yeniden okutulmasına karar verilmiştir. Böylece dogmatik eğitimle kul mu yetiştirilmek isteniyor? Başbakanın dindar gençlik, kendi deyişi ile formatlanmış gençlik mi yetiştirilmek isteniyor?.. Oysa laik bir ülkede, özgür düşünceli, özgür davranışlı, özgür vicdanlı yurttaş yetiştirmek gerekmez mi? Köy Enstitüleri’nde yetiştirilen kul değil, düşünen, sorgulayan, eleştiren, en önemlisi üreten gençlikti. Dindar gençlikten kastedilen hafız-imam yetiştirmek ise o zaman Türkiye AB iş piyasasında hafızlarla-imamlarla mı yarışacaktır?

Üniversiteler nasıl ‘medreseleştirildi’?

Hukuk dolanılarak üniversitelere, Türban yasağına hayır diyen rektörler atanmış, türban sorunu çözülmüştür. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına karşın, hiçbir üniversitede türban yasağı uygulanmamaktadır. Dolanılan bir yargı kararı da Danıştaydan: Dava Daireleri Kurulu, YÖKün katsayıya itirazını şu gerekçe ile reddetmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanununa göre imam hatip liseleri imamlık, hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere kurulmuş liselerdir... Anayasanın 174. maddesine göre devrim yasalarının hiçbir hükmünün anayasaya aykırı olduğu iddia edilemeyecek ve yorumlanamayacaktır. Dolayısıyla bu konuya ilişkin düzenlemede Tevhidi Tedrisat Kanunu hükmünün ihmal edilmesi anayasaya açık bir aykırılık teşkil edecektir. Anayasaya göre hiçbir kimse veya organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.

Sonuç olarak Dindar bir gençlik yetiştirme süreci, AKP iktidara gelir gelmez başlatılmıştır. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere hemen tüm devlet kadrolarına atamada imam hatip mezunu olmak esas ölçü olarak alınmıştır.

Emile Zola şöyle demiş: İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.Bugünün Türkiyesi’ni ne güzel betimlemiş, değil mi?

Mahmut ÂDEM
Ankara Ü. EBF E. Öğretim Üyesi

(Cumhuriyet)

Mahmut ÂDEM | Tüm Yazıları
Hits: 1504