MİT'li demokrasi

~ 21.02.2012, Nazım ALPMAN ~
Geçen hafta TBMM’de yaşanan yeni yasal düzenlemeler kaygı ve mutluluk yarattı. 
Ayrımı anlamak zor değil. AKP ve çevresinde yer alanların tamamı gelişmeyi hayra yordular:
 
-Demokrasinin zaferi!
Her düzenlemeyi Meclis’teki “ezici” çoğunluğuna güvenerek ve de ezerek yapmaya giderek daha fazla yapmayı seçen AKP’nin, oyunu almadığı yüzde 50’lik kesimin her renginde ise kaygı duygusu artıyor:
-Bunlar nereye gidiyorlar böyle?
AKP’nin demokrasi anlayışı  da daha netleşmeye başladı:
 
-Benim istediğim her şey demokrasiye uygundur!
Eski devlet ile kıyaslama gerekirse şöyle denilebilir:
-Geçmiş yönetimler ‘maalesef bizim ülkemiz buna hazır değil henüz’ diyorlardı.
Şimdiyse daha içten, açık, hiç kıvırmadan söylüyorlar:
 
-Biz böyle istiyoruz, o kadar!
AKP’nin destekçileri MİT’in –her düzeyde elemanıyla birlikte- yargı denetimi dışında çıkartılmasını “demokrasi hamlesi” olarak yorumluyorlar.
Somut örnekler üzerinden gidelim.
Mesela bir belediye otobüsüne atılan Molotof kokteyli ile ölen liseli Serap’ı yakan MİT elemanının yargıdan muaf tutulmasının demokrasiyle nasıl bir ilgisi olabilir ki?
Öyle havada bir iddia değil bu… KCK Davasının savcısı ortaya atıyor:
 
-MİT elemanları  yoğun olarak suç işlediler!
Bekir Bozdağ da aynı şeyi söyledi:
 
-Suç  işlemeden yası dışı  örgütlere sızılmaz!
Hepsini toplayıp üç genel seçime bölünce “AKP’li İleri Demokrasi” ortaya seriliyor. Bundan mutlu olmak mümkün mü?
Nereden bakarsanız bakın  çıplak gerçek değişmiyor:
-MİT’li Demokrasi! 
 
  ***
Baracuda Cem’in devr-i alemi
Turizmci Cem Polatoğlu yolculuk yazılarında artık usta bir kalem haline geldi.  Yazılarını kendi sitesinde yayınlıyor. Dostlarıyla da paylaşıyor. İşte onun son yazısından minik bir giriş bölümü… 
 
İçinde gemi, otobüs, tekne, pırpır uçak her türlü ulaşım aracını içeren 25 günlük bir seyahat bu. Gezinin en ilginci yönü de 14 gün süren gemi seyahati. Yaş ortalamasının 70 olduğu 2500 kişilik gemide tek Türk olarak klasik "ahiret" sorularına muhatap oldum. Sorular ve içimden geçen cevapları aşağıdaki gibidir.
 
- 1,5 Milyon Ermeni’yi neden öldürdünüz? 
- Sen gelsene bi dışarı bakim. 
-
Hiç Türk’e benzemiyorsun? 
- Sen gelsene bi içeri bakim. 
-
Develer, Çöller... İstanbul egzotik olmalı? 
- Köprüyü de deveyle geçiyoruz. Kıçına da OGS taktım. 
-
4 kadınla mı evlisin?  
- Ahhhhh... 
-
Peki, kadınların yüzünü görmeden mi evleniyorsunuz? (peçeye atıf) 
- Yok, ama yüzünü görmek istemediğimiz kadınlar var. (boşandıklarımız) 
-
Siz Arapça mı konuşuyorsunuz? (Müslümanız ya) 
- Siz Latince mi konuşuyorsunuz? 
-
Türkiye’de yüz küsür gazeteci içerideymiş. 
- Tıssss!!!
  
***
Bak postacı ölüyor
Zonguldak’da yaşayan PTT Dağıtıcısı Melih Bay’a işini tam olarak yerine getiremeyeceği bir hastalık musallat olmuştu. Doktorlar ona “kalp yetmezliği” teşhisi koymuşlardı.
PTT’nin eski Zonguldak Bölge Müdürü Yusuf Türkmen Melih Bay’ın geçmiş hizmetlerini dikkate alarak hastalığına ilgi göstermişti. Postacı Melih’e yapay bir kalp gerekiyordu.
Yusuf Türkmen’den sonra gelen PTT Müdürü Melih Bay ile daha çok ilgilendi! Onun tedavisini zorlaştıran kararlar aldı. Gözünü kırpmadan uyguladı. Görev yerini değiştirdi. Maaşını 270 TL düşmesini sağladı. 
Oysa Melih Bay Zonguldak’ta çok sevilen bir PTT elemanıydı. Hani çocuk şarkılarında geçen türden…
 
“Bak postacı geliyor, selam veriyor..!”
Melih Bay herkesi selamlamadan geçmezdi. Zonguldaklılar da onun yolunu beklerlerdi.
PTT’nin yeni bürokrasisiyle baş edemedi… Kalpsizlere karşı değişmesi gereken bir kalple mücadele edemedi, 43 yaşında hayata veda etti.
Postacı şarkısı  Zonguldak’ta artık böyle söyleniyor:
-Bak postacı  ölüyor!

(Birgün)

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 2037