Korku Kaynaklı Anayasal Suskunluk!

~ 02.01.2012, Yakup KEPENEK ~

TBMM Başkanı, genel olarak kamuoyunun, özellikle de üniversitelerin hazırlanacak olan anayasa konusunda suskun kaldıklarından yakınıyor.

Öyle anlaşılıyor ki 2012de tamamlanacağı Başbakan tarafından açıklanmış olan, toplumun geleceğini en çok ilgilendiren bu en önemli siyasal çalışma, siyaset ile siyaset dışı çevrelerin geleneksel uyumsuzluk ve vurdumduymazlık duvarına çarpacak ve un ufak olacaktır.

Burada birkaç noktanın altı çizilmelidir.

İlk olarak belirtmek gerekir ki anayasa konusunda geçmişte çok sayıda olmasa da önemli ve kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bunların içinde özellikle DİSK adına Prof. Dr. İbrahim Kaboğlunun eşgüdümünde 12 bilim insanı ve uzmanın 2009 yazında yayımlanan çalışması; TÜSİAD ve MÜSİAD gibi sermaye örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütleri tarafından hazırlatılan ve hazırlanan benzer çalışmalar dikkat çekicidir. Siyaset, önce bu çalışmalardan yararlandığını somut biçimde göstermelidir.

İkincisi, siyaset ile siyaset dışı çevreler arasında, kurumsal bir karşılıklı etkileşim süreci oluşmuş değildir.

Büyük emek harcanarak hazırlanan ve Meclis komisyonlarına verilen kurumsal ya da kişisel görüş ve öneriler, çoğu kez, oralarda kayıtlara geçmenin ötesinde bir değer taşımaz.

Siyaset, genellikle, en örgütlü meslek gruplarından biri olan mühendis ve mimar odalarının ve bunların çatı örgütü TMMOBnin görüş ve önerilerini, ilginçtir, bunlar siyaset yapıyorlar diye önemsemez. Örneğin, depreme dayanıklı ev yapımından tarıma, ondan enerjiye dek hemen tüm alanlarda meslek oda ve birliklerinin önerileri dosyalarda kalır. Uzmanlığa dayalı kurumsal önerileri dikkate almayan siyasetin, anayasa konusundaki önerileri ciddiye alacağı, doğal olarak beklenemez.

Yıllardır süren bu umursamazlığa karşın, yine de başta mimar ve mühendisler ve barolar olmak üzere meslek oda ve birlikleri, özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik anayasa önerilerini, ısrarla yapıyorlar. Bunları algılayamayan; algılamak istemeyen, siyasetin kendisidir.

Üniversitelerin anayasa -ve diğer- toplumsal konularda ağızlarını açmamaları ya da suskunluğu ayrı bir konudur. Bu suskunluğun ana nedeni, yaratılan korku sürecidir.

Ülke tarihi, önce konuştur sonra konuşanları yok et uygulamasının örnekleriyle doludur.

Bundan 30 yıl önce 12 Eylül cuntası, hazırlattığı anayasa taslağı konusunda başta üniversiteler olmak üzere kamuoyundan görüş ve öneriler istedi. Bunun üzerine, öğretim üyeleri dernekleri ve Ankarada ODTÜ, Siyasal Bilgiler Fakültesi ve İstanbulda Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri, hak ve özgürlüklerin genişletilmesini; özellikle de ekonomik ve sosyal hakların güvence altına alınmasını önerdi. Bu öneriler cunta tarafından dikkate alınmadığı gibi önerileri yapan çok sayıda öğretim üyesi 1402 sayılı yasa ile üniversitelerden uzaklaştırıldı.

Bu yok edici deneyi izleyen yıllarda da üniversitelerde düşünce özgürlüğü ortamının YÖKün korku değirmeninde nasıl öğütüldüğü biliniyor. Uzun süredir susturulmakta olan üniversite bugün konuş denilince konuşamıyor; konuşmak bir yana, korkudan kekeleyemiyor!

***

Aslında korku yalnızca üniversiteye özgü değildir; tüm kesimlerini kemirmektedir. Korku geneldir ve giderek ses çıkarabilecek tüm toplum kesimlerini karakış akşamı gibi karartıyor. O kadar ki kimi sendikalar, anayasa konusunda öneri yapmaları durumunda başlarına bir şey gelip gelmeyeceğindenönceden emin olmak istiyor!

Telefon dinlemeleriyle; bilgisayarlardaki yazı ve yapıtların bile düşünce suçu kapsamında sayılmasıyla; parasız eğitim, doğal çevrenin korunması gibi en olağan ve doğal hak istemlerinin bile aylar süren gözaltılara neden olmasıyla; yıllar süren ve milletvekillerini bile içeren uzun tutukluluk süreleriyle bir korku toplumu ortamında suskunluk da sıradan olacak değil ya, anayasal bir yükseklik kazanıyor.

Toplum, düşünmekten korkan bir sürece sokulmuş bulunuyor. Yine de 2012de de korkudan kurtulmuş bir Türkiye için uğraş vermek gerekiyor!

(Cumhuriyet)

Yakup KEPENEK | Tüm Yazıları
Hits: 1332