Hayata ve geleceğe.

~ 23.12.2011, Mustafa ÇEBİ ~

Köleliğe" karşı dirençlerin çökertildiği ve yeniden kültürlendiği bir dünya burası...
"Özgür ben" duygulu; "düzen" söylemli ötekileşen bu “iyi ve doğru” kitleleri; kimler, sürgit nasıl uyutabilmektedir... Bu küresel ve rasyonel kavramlar ve düşleri, düşkünlüklerini oluşturan ve yöneten; ve yasal ve meşru dayatılar; parlamento ve hükümet eklemli gruplar baskınlığında hayat nasıl sürebilir ve “normal” kabul görebilir!..

Bu dayatmada yaşam ve özgürlük talepleri ile örgütlenebilen toplumların yeni düzen taleplerini nasıl hayata geçirebilmekteler!  Eşitlik ve adalet kavramlı ve "sivil temelli" bu köleci demokratik sistem; eleştirisi, PR’ı ve bölünmüş hayatlardaki arkaplan bahçeleri ile; renkli, renksiz işgal ve devrimlerini nasıl da becermeye devam edebiliyor sermaye ve fonları ile birlikte. Sömürgeci sistem kendini yenileyerek biçim değiştirebilmektedir; bu da insanın hayata pozitif bir düzen içinde boyun eğme ihtiyaç ve çabaları ve beklentileri ile sürgit devinmektedir...

Anamal sömürüsü bağımlılığından enerji alan kültürümüzün, PR araçları, politik ve demokratik örgüt ve paradigmaları sürekli kendini yenileyen biçimlerde değişmekte ve yenilenmiş köleleştirici stratejiler peşinde koşmakta...

İnsan merkezli özgürlük safsatamızı her gün önümüzde pişmiş buluruz. Tüketim ve yanılsamalar ütopyası altında biçimlendirilerek çeşitlenip algı dünyamıza düşürülen "özgürlük" içindeki bir tektip; sentetik insan kitleselliği dayatılıyor... Doğasından koparak kendinden uzaklıklara savrulan bir yabancı bu yapay sömürü tip yabancıya mı teslim edilmektedir...

Bir anlama yöntemi olarak "Eleştirel bakmayı" hiç azımsamıyorum!.. Gine de "eleştirinin bir eleştirisi olarak"; bu yöntemle, gerçeğe yüklediği anlamı zenginleştirirken insan; gine aynı eleştirel bakış açısıyla  burada can mı vermekteyiz...

Sorun olan farklı bakış açısı değildir... Sorun sömürünün insana ve gerçeğe tahammülsüzlüğü ve azgın istekleridir...
Eleştiri eylemi, bir yöntem olarak gelişmek; "doğrulara eklemlenmek, ulaşmak için" çatıştığı akıllar içinde; verimsiz rekabeti de koşullar... Öteki, farklı talepleri, sezgileri, iç güdüleri 'tek tip potasında' işe yarar; kullanırlık değeriyle dikkate alır; katışır... Egemen olan ortak ve tek aklın rasyonel ve yararcı zekasıyla; ortamı ve insanı elinin tersiyle süpürür... Kısırlaştırılan katılımın yaratıcı; "oluşturu hak" ve deneyimi edinemeyeceği açıktır. Baskılamanın; akıl yarışı ile sınırlı kalması; bir çeşit, ötekinin ipini çekmenin (alt etmenin, yenmenin, ölüme terk etmenin de) yasal hakkıdır. 
Böyle bir hak ve meşruiyeti nereden aldığı açıktır da kültürün!...

1.5 milyon Irak'lı ceset ve "Arap baharı"...
Küçük hayatlarımızla ilişkisi ölçüsünde gerçeklere anlamlar yükleriz. 
Bu anlamlar henüz evrensel yük ve yolculuklardan uzak! İpnotizeli; çaresizlik ve sosyal dışlanmışlığa kıstırılmış yaşam duyguları içindeki kitleler gerekeni yapamaz.
Tektip şablonlar içinde kontrol edilebilen; korkuları ve sorumlulukları ile yönetilebilen kültür arızalarıyız. Bilinçleri ve duygularına; yeniden ve yeniden cazibeli kültür yerleştirilebilinen ve kontrol edilen kitlesel yaşamlara aitiz...   

"Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine" bir akışta üstelik...
Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 3025