Liberaller gemiyi terk edebilir mi?

~ 03.11.2011, Alper BİRDAL ~
Muhafazakar basına bakılırsa, evet edebilirler. Ancak esas soru şu: Hangi gemiyi?
Kürt sorunu, özellikle de KCK tutuklamaları etrafında dönen tartışmaya bakacak olursak, Hüseyin Gülerce’nin deyişiyle, “muhafazakar demokratlarla liberal demokratlar” arasında bir ayrışma var. İkinci grup bugün Kürt siyasetçilerine karşı kullanılan sindirme yöntemini (yeterince) tasvip etmez ve bunu dile getirirken, “muhafazakar demokratlara” göre, PKK ve uzantılarına iltimas geçiyor. Bu arada muhafazakarlar KCK’nin ne olduğunu, neyi hedeflediğini yeni öğrenmişçesine gündeme getirerek, “bu paralel bir devlet yapılanması, başkanı da Öcalan” diyor.
Cengiz Çandar, ki ilk bakışta tuhaf bir konumu var gibi görünse de herhalde “liberal demokratlar” tarafına dahil edilebilir, bugün haklı olarak “devlet KCK’yi bilmiyor muydu” diye soruyordu. Diğer yandan Taraf’ın Emre Uslu’su, liberalliği kuşku götürmeyen gazetesinin yayın yönetmenine “inat”, “Çok net söylüyorum, mevcut strateji devam ettirilirse PKK önümüzdeki bahar döneminde yok edilir” diye yazıyor ve liberalleri “devlet PKK’yi askeri olarak bitiremez” savına yerleşiklik kazandırdıkları için eleştiriyordu. Uslu’nun iddiasına göre bugün devletin elindeki imkânlar, teknolojik kapasitesi, “stratejik düşünce gücü” ve uluslararası konjonktür farklı; dolayısıyla devlet istediği takdirde PKK’yi üç ayda bitirebilecek durumda. Ama, Uslu’ya göre temel sorun, devletin bunu Kürt kitleleri üzerinde yaratacağı sosyolojik travma nedeniyle istememesi… Liberaller ise “devlet PKK’yi askeri yöntemle bitiremez” argümanına sarılarak PKK’ye meşruiyet kazandırıyor.
Karşılıklı olarak dile getirilen argümanlar uzatılabilir, ama kanımca bu kadarı neyin tartışıldığını özetlemek için yeterli. Ortada bir muhafazakar/liberal ayrışması olduğu görüntüsü var. Soru ise şu: Bu kesimler arasında gerçek bir ayrışma olabilir mi? Biraz daha somutlarsak, Cengiz Çandar’la Hüseyin Gülerce’nin Oral Çalışlar’la Emre Uslu’nun Kürt sorunu bağlamındaki konumları ne kadar farklı?
Evvela, yıllar önce Metin Çulhaoğlu’nun bir söyleşide liberalizme ilişkin yaptığı bir saptamayı aktarmama müsaade edin. Üzerinden uzun zaman geçtiği için, Çulhaoğlu’ndan af dileyerek, anladığım şekliyle ve hatırlayabildiğim kadarıyla aktaracağım. Liberalizm her zaman başka bir kılığa bürünür ve hep başka ideolojilerin içerisine sızarak kendisini sunar diyordu Çulhaoğlu. Kemalizmin içerisinde, dinciliğin içerisinde ve solun içerisinde liberalizmi ve liberalleri görebilirsiniz. Ama onu hiçbir zaman bağımsız, müstakil bir siyasal/ideolojik konumlanışa sahip bir varlık olarak göremezsiniz.
Bu kıymetli saptamayı bir başka şekilde ifade edersek, liberalizm hep bazı “ittifak sistemlerinin” içerisinde mündemiç halde bulunuyor diyebiliriz. Genellikle asli bir ittifak unsuru değildir, ama belirli fikirler ve siyasi konumlanışlar arasında kurulan ortaklaşmaların içerisine sızarak var olur. Ve her zaman için bu unsurları sermaye egemenliğinin ve piyasacılığın rotasına doğru çeken bir palanga işlevi görür.
Muhafazakar-liberal tartışmasına dönersek, bu tespiti şöyle yorumlayabiliriz: AKP’nin has kadroları liberal palangalarına “konumunuzu değiştirmenin zamanı geldi” diye sesleniyor. Buna “tartışma” diyeceksek, esası budur.
Zira “has kadrolar”, Kürt siyasi hareketinin yaslandığı fikri/siyasi ittifak sistemi içerisinde de yeri olan –dilerseniz onun içine de sızmış olan da diyebilirsiniz– liberallere gemiyi terk edin diyorlar.
Neden?
Nihayetinde bu sindirme operasyonunun ardından “Kürt Açılımı versiyon 2.0”ın geleceğini söylemiyor muyduk? Yeni versiyon tedavüle sürüldüğünde liberallere yine çok iş düşeceği aşikar. Konumlarını terk etmeleri neden istensin?
Bu sorunun cevabını başka bir mecradan Selahattin Demirtaş veriyordu. Demirtaş, önce Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’a “Milletvekillerinden ibaret bir parti kalacağız bu gidişle. İstedikleri buysa, PKK ve devlet arasında BDP diye bir ‘kıkırdak doku’ ortadan kalkmış olur. PKK tek muhatap olarak kalır” diyor, ardından da soL’a, KCK operasyonunun doksanlarda uygulanan yargısız infazların güncel biçimi, bir siyasi soykırım olduğunu söylüyordu. Buradan İkinci Cumhuriyet’in önceliğinin Kürt dinamiğini yasal siyaset alanında akamete uğratmak olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Demirtaş açıklıkla bunu ifade ediyor.
Yasal siyaset alanında akamete uğratılan bir Kürt dinamiğinden geride kalacak olanın ise, belki de Emre Uslu’nun sözünü ettiği nedenlerle, “yönetilebilir” olduğunun düşünüldüğü buna ilave edilebilir.
O halde temel mesele, Kürt dinamiğinin siyaseten felç edilmesi, dayandığı ittifak sisteminin bozulmasıdır. Palanganın bir ucunu da (yine hep sermaye egemenliğine ve piyasacılığa doğru çekmek üzere) bu gemiye bağlamış olan liberallere ise “ipleri kopartın, gemiyi terk edin” mesajı iletilmektedir.
Büyük ihtimalle gemiyi ilk farelerin terk ettiğini bildikleri için, bu mesajın karşılık bulacağından fazla kuşku duymamaktadırlar.

(SolHaber)

Alper BİRDAL | Tüm Yazıları
Hits: 1527