Üçkâğıtçılıktan Keriz Silkelemeye

~ 09.10.2011, Öztin Akgüc ~
Böyle bir başlık uygunsuz, amiyane bulunabilir, kınanabilir; Cumhuriyet gibi ciddi bir gazeteye yakışır da görülmeyebilir. Ancak ve dünyada yaşanan olayları özetleyecek daha iyi bir başlık bulamadım.
Oldukça eski 1950’li yıllar diyelim. Üçkâğıtçılar, avaneleriyle birlikte, köşe başlarında, parkların kuytu yerlerinde üçkâğıt açarlar, “Bul Karayı Al Parayı” oyunu oynatırlardı. Üçkâğıtçının elinde ikisi kırmızı, biri siyah işaretli üç kâğıt bulunur, kâğıtlar el çabukluğu ile dağıtılır, karayı bulan bastırdığı paranın katını alır, yanlış tercih halinde para, üçkâğıtçıya kasaya kalırdı. Oyunu kızıştırmak için genelde üçkâğıtçının avanesi ile oyun başlardı. Kalabalığı gören meraklı saf vatandaş yanaşır, oyunu seyre dalardı. Üçkâğıtçının sahte oyuncuları, oyunu kızıştırırlar genelde de kazanırlardı.
Saf ve meraklı vatandaş, bu işte kazanç olduğu izlenimini edinince, çekine çekine o da bahse katılır, ufak ufak denemeler yapmaya başlardı. Üçkâğıtçı, başlangıçta biraz da kâğıtların rengini göstererek dağıtır, saf vatandaşın kazanmasını sağlardı. Sözcüğü doğru kullanıyorsam başlangıçta “mazmoz” verilirdi. Avantayı gören saf vatandaş aşka gelir daha çok para bastırmaya başlar, sonunda ütülür, belki eve dönecek yol parası bile kalmazdı. Kaybedenlerin bazıları hörelenir, paralarını geri ister, üçkâğıtçının üstüne yürümeye kalkışırdı. Üçkâğıtçının avanesi, kolluk gücü görevini de yapar; mızıkçı saf vatandaşa müdahale eder, onu etkisiz hale getirirdi. Üçkâğıtçının kolluk gücü yanında erketesi, istihbarat örgütü de bulunur, beliren herhangi bir tehlikeyi anında üçkâğıtçıya iletirdi.
Günümüzde teknoloji ilerledi. Borsalar, finans kurumları gelişti, daha rafine oyunlar oynanıyor; Loto, Toto, Sayısal Loto, İddaa vb. İnternet, medya gerekli iletişimi sağlıyor. Artık üçkâğıtçının köşe başında, parklarda “Bul Karayı Al Parayı” oyunu oynatmasına gerek kalmadı. Üçkâğıtçı kılık değiştirdiği daha ileri teknolojileri kullandığı gibi avanesi de nitelik değiştirdi. Artık oyunda yazarlar, medya mensupları, Nobel ödüllü ya da ödülsüz ekonomistler, bilim adamı diye sunulanlar, bazı bürokratlar, büyük kurumların CEO’ları var. Üçkâğıtçılık kılık değiştirdi; artık keriz silkeleme aşamasına geçildi.
***
“Keriz silkeleme” bir borsa deyimi. Doğru biliyorsam, parası olup da borsada oynamaya kalkışan, kendini akıllı sanan safların söğüşlenmesine “Keriz silkeleme” deniyor. Keriz, yalnız borsalarda, ekonomik yaşamda silkelenmiyor. Politikada da keriz silkeleme oyunu sahneleniyor. Keriz diye düşünülen geniş kitleler, demokrasi, insan hakları, özgürlük, din gibi sözcüklerle oyalanarak oyları toplanıyor. Bir kısım uyanıklar, başkan, başbakan, bakan, senatör, vekil gibi sıfatlar alırken, ellerinde siyasal güç toplanırken, hatta bazıları bu siyasal gücü ekonomik güce çevirirken, dünyanın geniş kitleleri yoksulluk, hatta açlık sınırında yaşıyor. İşin garip tarafı kitleler “Sen sürekli başkan, başbakan, bakan, senatör, vekil oluyorsun da ben niye tebaa muamelesi görüyorum, yoksulluk çemberinden kurtulamıyorum” diye sorgulamıyor.
Yaşananlar bana bilinen şu fıkrayı hatırlatıyor. İki arkadaş; biri uyanık, diğeri saf balık lokantasına gitmişler. Uyanık olan safa “balıkları bölüşeceğiz, kafaları sana, gövdeleri bana” diyerek yemeği bölüşüm kuralını koymuş. Bir süre sonra balık kafası yemeye çalışsa da aç kalan saf, itiraz edecek olmuş, “balığın gövdesini hep sen yiyorsun” diye. Uyanık, balığının gövdesini yutarken “Bak akıllanıyorsun, balığın kafasını yemeye devam et” öğüdünü vermiş.
Keriz yerine konulan geniş kitlelerden en azından balık kafası yememe taleplerini bekliyorum, gerçekleşmiyor. Tersine keriz yerine konulanlar uyarı yapanlara kızıyorlar, onları olayın suçlusu gibi görüyorlar.
Denilebilir ki kerizleyen de keriz yerine konan da, alan da veren de mutlu, sana ne? İdealizmden filan söz edecek değilim; evrensel olarak oynanan oyunda keriz yerine konulan geniş kitlelerin tepkisizliğine seyircilerin suskunluğuna tahammül edemiyorum.

(Cumhuriyet)

Öztin Akgüc | Tüm Yazıları
Hits: 1811