Bir stajyer avukatın ilk mesleki izlenimleri!

~ 24.08.2011, Mustafa MUTLU ~

Bugün size bir stajyer avukatın meslekteki ilk izlenimlerinden söz etmek istiyorum...

Oğlumuz henüz 23 yaşında... Büyük bir üniversitenin hukuk fakültesini oldukça iyi sayılabilecek bir not ortalamasıyla bitirdi ve şu anda bir hukuk bürosunda zorunlu stajını yapıyor.

Oturmuş, meslek hayatının bu ilk günlerinde başından geçenleri yazmış, bana da göndermiş... Şöyle:

***



“Dar gelirli bir memur ailesinin üç çocuğundan biriyim. Hukuk fakültesini kazandığımı duyduğumuzda evimizde bayram coşkusu yaşandı. Çünkü ilk tercihimdi. Hayalim olan hukuk öğrenimini görecek, adaletsizliklerin üzerine korkusuzca yürüyecektim... Ben bu yüzden sevinçliydim. Ailemin sevinci farklıydı: Onlar, en azından kendileri gibi geçim sıkıntısı çekmeyeceğimi, rahat bir hayat süreceğimi düşünüyorlardı.

Zor bir öğrencilik dönemi geçirdim. Zamanında mezun olmak ve bir an önce meslek hayatına atılmak için her biri 500’er sayfa olan onlarca kitabı yuttum. O kitapları edinebilmek için harçlıklarımı biriktirdim, yurtta verilen yemeklere talim ettim. Geceleri atıştıracak bir şeyler alamadığım için, açlıktan guruldayan midemle dalga geçerek ders çalışmayı ve uyumayı öğrendim.

Yaklaşık sekiz aydır hukuk stajı yapıyorum. Bana bu olanağı tanıyan hukuk bürosu, sadece masraflarımı ödüyor. Stajımın bitmesine ve avukatlık ruhsatımı almama çok kısa bir süre kaldı ama ben artık avukat olmak istemiyorum.

Çünkü bu kısa deneyim bile bana Türkiye’deki adalet mekanizmasının akıl almaz çarpıklıklarla dolu olduğunu gösterdi. Çünkü sistemin kendisi adil değil! Kendisi adil olmayan bir sistemin, hak ve adalet dağıtamayacağını bilecek kadar iyi bir eğitim aldım.

Üst düzeydeki çarpıklıkları, evrensel yargılama usullerine aykırılıkları, vicdanlarını cüzdanlarıyla değiştiren adalet dağıtıcılarını bir kenara koyuyorum:

Bugün sıradan bir adliyede, sıradan bir icra dosyasıyla ilgili işlem yapabilmek için, yazı işlerindeki memurun önüne 10 lira koymak zorundasınız... Bu; resmi olmayan bir tarife adeta! Dosya başına 10 lira... Makbuzsuz, nereye gideceği, kimin ya da kimlerin yiyeceği asla belli olmayan bir para!

Bu iş o kadar doğal kabul edilmiş ki; siz cebinizden çıkarıp masanın üzerine koymadığınızda, karşınızdaki görevli açık açık istiyor!

‘Neden’ diye sorduğunuzda dosyayı çekmeceye kaldırıyor ve ‘Senin canın uğraşmak istiyor galiba... Uğraş öyleyse’ diyerek bir de fırça atıyor.

Bir memur günde 50 işlem yapsa, 500 lira toplar... Bu da benim emekli vergi müfettişi babamın aylığının dörtte biri!

Bu olay başıma ilk geldiğinde öfkeyle büroya döndüm ve durumu anlattım; bir fırça da üstat avukatlardan yedim:

‘Vereceksin oğlum, iş gördürüyorsun!’

Büromuzun patronunun anlattığına göre sırf bizim bürodaki dört avukatın ayda verdiği bu ‘makbuzsuz paralar’ın toplamı (rüşvet demeyi kendime de mesleğime yediremiyorum) bin beş yüz lirayı buluyormuş... Yani, yılda o n sekiz bin lira!

Bu ‘adaletsiz adalet sistemi’ne alışmaya çalıştım, ama beceremedim. Ukala bir memurun, hiç de hakkı olmayan paraları pişkinlikle alıp çekmecesine indirmesini izledikçe; sadece mesleğime değil, hukuka ve hukukçulara olan inancımı da kaybettim. Her fırsatta, hak-hukuk nutukları atan, makam-mevki sahibi avukatların bu sistemin bir parçası olmayı kabul etmelerinden büyük üzüntü duyuyorum. Yaşadıklarımı paylaştığım tüm yakınlarım, ‘Oğlum sen saf mısın? Vereceksin üç kuruş, saatlerce sürünmekten kurtulacaksın’ diyorlar...

Ama ben ‘verdikçe’ küçüldüğümü, sıradanlaştığımı ve dünyada en çok korktuğum şey olan ‘suçlu’ya dönüştüğümü hissediyorum.

Henüz aileme söylemedim ama Mustafa Ağabey... Ben o ruhsatı almak istemiyorum. Bunun için yurt dışında mastır yapmaya, bitirdikten sonra da Türkiye dışındaki herhangi bir ülkede çalışmaya karar verdim.”

***



Bu mektubu yedi ayrı avukata okudum. Hiçbiri, “Hayır yok böyle bir şey” diyemedi!

Bir ülkede yargı olmazsa, kaos olur...

Ama en tehlikelisi; adalet dağıtan mekanizmanın yozlaşması ve adaletsizlik üretmesidir.

Haydi Sayın Adalet Bakanı... Açın bana telefonu ve yalanlayın! “Bizim adliyelerimizde asla böyle bir şey yoktur” deyin...

Bunu yapmanızı o kadar çok istiyorum ki!

***



GÜNÜN SORUSU

ADANA’daki Balcalı Hastanesi’nde kadro eylemi yapan taşeron işçiler, dün sabah yapılması planlanan temizlik ihalesini engellemeye çalışmış... Çevik kuvvet ekipleri grubu biber gazı ve cop kullanarak dağıtmış; arbedede biri ağır 4 kişi yaralanmış... Sorum Başbakan’a:

PKK’ya müdahale etmek için bitmesini beklediğiniz “Ramazan sabrı”, hak arayışındaki işçiler için geçerli değil mi?

 

(GazeteVatan 23.08.2011)


 

Bakanlık ‘Hayır, yok’ diyemedi, avukatlar aynı dertten yakındı!

Dün bu köşede sizinle “bir stajyer avukatın ilk mesleki izlenimleri”ni paylaştım.

Zorunlu stajının son günlerine gelen bu genç adam, büyük bir içtenlikle “adalet dağıtmakla görevli kişi ve kurumların nasıl adaletsizliğin pençesine düştüğünü” anlatıyor ve “Bugün sıradan bir adliyede sıradan bir icra dosyasıyla ilgili işlem yapmak için, yazı işlerindeki memurun önüne 10 lira koymak zorundasınız” diye isyan ediyordu.

Adalet Bakanı’na, “Haydi; açın bana telefonu ve ‘Asla böyle bir şey yoktur’ deyin” diye çağrıda bulundum.

Yanıt Adalet Bakanı’ndan değil, Basın Müşaviri Murat Aydın’dan geldi.

Murat Aydın da ne yazık ki o uzun mektubunda, “Hayır, böyle bir şey yok” diyemiyordu. Sadece herhangi bir iddia, ihbar veya şikâyet söz konusu olduğunda ya da re’sen yapılan denetimlerde bir usulsüzlük tespit edildiğinde, derhal hem adlî hem de idarî yönden inceleme ve soruşturma başlatılarak sorumlular hakkında gerekli cezaî müeyyideler uygulandığını söylüyordu.

Sonra da icra daireleriyle ilgili rüşvet iddialarını ortadan kaldırmak için almayı düşündükleri önlemleri uzun uzun anlatıyordu.

Bunun için en kısa zamanda tüm icra dairelerindeki sıcak para trafiğini ortadan kaldıracaklarını söylüyordu.

İyi de bunlar benim o basit sorumun yanıtı değil ki...

Ben sadece bu ülkenin Adalet Bakanı’nın, “Bu ülkenin adliyelerinde rüşvet alınmıyor” demesini istedim...

Ne yazık ki diyemedi!

***



Dün o mektubu yayınladım; benzer çelişkiler içinde kıvranan avukatlardan ve stajyerlerden 50’yi aşkın mektup aldım. İşte birkaçı:

***



Avukat Hakan Dinç

“Stajyer avukat arkadaşımızın anlattıklarında çok eksik var fakat bir kelime fazla yok. Stajımın ilk evresinde vermiş olduğum rüşvet savaşında aldığım ağır darbeler neticesinde farklı iş kollarına eğilmek zorunda kaldım ise de avukatlığa kısmi olarak devam ettiğime göre tam olarak başarılı olduğum söylenemez. Adalet sisteminin çökmüş vaziyette olduğunu üzülerek ifade etmek isterim.”

***



Stajyer Avukat B. B. Ç.

“Ben de mektubuna yer verdiğiniz meslektaşım gibi 8 aydır avukatlık stajımı yapmaktayım. Benim de okula başlarken ideallerim vardı. Adalet sisteminin içinde olacak, haksızlıkların karşısında duracak, zor durumdaki insanlara ve ülkeme hizmet edecek ve mesleğimle hep gurur duyacaktım. Ama artık sabahları uyanıp staj yaptığım büroya gelmek dahi içimden gelmiyor. Ben stajımı Ankara’da yapıyorum. Başka adliyeleri bilemem ama Ankara’da kime sorarsanız sorun bu durumu inkâr edemez, ‘Hayır böyle bir şey kesinlikle olmuyor’ diyemez. Diyen yalan söylüyordur. Bu gerçek, Ankara Barosu’nun biz stajyer avukatlar için uyguladığı zorunlu eğitim programlarında bile şakayla karışık da olsa, ayan beyan itiraf edildi meslek büyüklerimiz tarafından. Kimileri bunu böyle kabullenmiş durumda, içine sindiremeyenler var tabii ama yapacak bir şey bulamıyoruz.”

***



Av. H. B. E.

“Stajımın ilk gününde üstatların ve hukukçu ailemin bana tembih ettikleri şuydu: ‘Avukatlık, hukukun kendisidir. O yüzden sana hukuksuz gelen her şeye karşı çıkacaksın.’

Ben bunun ne demek olduğunu stajımın ikinci haftasında gittiğim icra dairesinde anladım. ‘Bunun masrafı var’ cümlesinin ardında, görevlinin benden açık bir şekilde hukuk dışı bir bedel istediğini fark ettiğimde dehşete düştüğümü ve onun adına utanıp kıpkırmızı olduğumu hatırlıyorum. Herkesin ortasında kendimi tutamayıp ‘Sen benden ne hakla, hakkın olmayan bir parayı istiyorsun be adam’ cümlesini sarf etmiştim. O anda bütün bakışların bana döndüğünü ve bakışların içeriğinin çok da temiz olmadığını anlamak hiç de zor değildi. Bankoda muhatap olduğum görevli masraf ısrarından vazgeçmişti.

İcra dairelerinde karşılaştığım bu ayıplara tahammül edemediğim için adım ‘kavgacı avukat’a çıktı. Hukuk için, hukuka saygı ve dürüstlük için kavga etmek zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi.”

***



Avukat Burhan Öğütçü İstanbul Barosu Denetleme Kurulu Üyesi

“Stajyer meslektaşımın çektiği çilelerin çok ama çok daha ağırını ben de çektim. Ama yurt dışına gitmek işin kolayı... Her alanda böyle oluyor. Herkes ya yurt dışına gidiyor ya da bir köşeye çekiliyor. ‘Küstüm ben’le bir şey olmaz. Kalmak ve mücadele etmek gerekir. Aksi halde meydanın kimlere kaldığını hep birlikte görüyoruz.”

*****



Günün Sorusu

Geçtiğimiz günlerde 2 bin 500 kişinin içme suyundaki virüs nedeniyle rahatsızlandığı Sürmene’nin Belediye Başkanı Fikri Usta, yerel gazetelere ilan vermiş ve “Olayda bizim suçumuz yok. Tamamen takdir-i ilahi” demiş...

Sayın Belediye Başkanı... Asıl takdir-i ilahi sizin bu zihniyetle o koltuğa oturmanız olabilir mi?

 

(GazeteVatan 24.08.2011)

Mustafa MUTLU | Tüm Yazıları
Hits: 2888