AKP Dönemi Ramazanları

~ 20.08.2011, Aydın CINGI ~
Ramazan ayı, bir süredir, kamu yaşamımızı tamamen farklılaştıran bir süreç anlamını taşıyor. Örneğin terör eylemlerinin yıkıcı etkisine karşı Başbakan’ın sabır dozu, Ramazan ayı nedeniyle, yüksek oluyor. “Hele Ramazan bitsin de ondan sonra size gösteririm” dercesine bekliyor ki, bugünlerde yine de sabrı taştı. Dışişleri Bakanı, Suriye hükümetinin, ayaklananlara karşı bastırma hareketine Ramazan ayında girişmesini özellikle kınıyor. Süreç Ramazan ayına denk gelmese, bu vahşet herhalde farklı ölçülerle tartılacak. Bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal tutum ve davranışları bu ayın kutsallığı göz önüne alınarak farklılaştırılıp ayarlanıyor. Zaten “laiklik” dediğimiz kavram da böyle bir şey olsa gerek.
 
İktidarın iyicillik damarları da özel olarak Ramazan’da kabarıyor. Bizim vergilerin doldurduğu kesenin ağzı açılıp kitlelere iftar ikram ediliyor. Afrika’da kronik açlık felaketine karşı yardım ancak bu ayda akla geliyor. Yanlış anlaşılmasın; bir kutsallık sürecinin iyiliğe vesile olması, yoksula el uzatılması eleştirilmiyor. Ancak bu sürecin, siyasal çıkara yönelik kitlesel bir gösteriye ve de parti ve kişi propagandasına alet edilmesi, sıkı sıkıya bağlı olunduğu belirtilen inanç sisteminin özüne aykırı ve ayıplanası bir davranış gibi görünüyor.
 
Yıllardır yazın yaklaştığı sevgili Dr. Mehmet Öz’ün, “enginar ve sarımsak yiyin, her gün yarım saat yürüyün” türünden sağlık öğütlerinin televizyonlarda sık duyulur olmasıyla fark edilirdi. Ramazan’ın yaklaştığını da, son yıllarda, televizyon ve gazetelerde nur yüzlü kişilerin sohbetlerine veya din ticareti erbabının evrenin sırlarını açıklamalarına ilişkin tanıtım programlarının sıklaşmasından anlayabiliyoruz. Ramazan ile birlikte de medyada yoğun bir din ve maneviyat yüklemesi başlıyor. Bütün bunlara itirazımız olamaz. Ne var ki, bir de isteyen istediği gibi yaşayabilse, pek sorun olmayacak! Şimdilik büyük kentlerde idare ediliyor, ama onun da yakında zora koşulacağı yolunda belirgin ipuçları var. 
 
Kabul edilmelidir ki, şu anda, yine de, açıktan açığa oruç yiyen adama ve mübarek ayda mümini tahrik edecek biçimde giyinen kadına tahammül gösteren bir hayli mümin var. Esasen alim kişiler “tahammül edin, olmazsa uyarın, daha da olmadı engelleyin” anlamında öğütler içeren yazılar yazıyorlar. İyi ki yöneticilerimiz işin nerelere varabileceğini önceden düşünüp örneğin Beyoğlu civarında Ramazan günü açık havada yemek yenip içki içilmesini büyük ölçüde engellediler! Tahammül eşiği düşük müminlerin asabı bozulabilirdi. Belki de bu ezik ruh hali dolayısıyla kimse Beyoğlu’nun, Asmalımescit’in esnaf ve müdavimlerini doğru dürüst savunamadı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, artık sorun, bir “yaşam tarzını koruma” refleksi ile çözülebilme boyutlarını çoktan aştı. Herhalde konunun, masaların izin verilen sınırın ötesine taşırılıp yayaların geçişinin zorlaştırılmasından ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz. Bundan on beş yıl önce Refah’lı Beyoğlu Belediye Başkanı Nevizade’yi kapattığında direnmiştik. Toplum artık bu direnişlerden çoktan vazgeçti; bu türden mevzileri çoktan terk etti.
 
Belirli bir kesim yurttaş, yıllardır, bir gün Türkiye’nin de İran gibi olması kaygısı ile yaşadı. Bir sabah kalkıp Türkiye’nin İran’a dönmüş olmasını göremezdik. Öyle bir şey olamazdı, olmadı da. Ancak ortaya “yeni bir Türkiye” çıktı. Şimdi, zaferiyle sarhoş olmuş, toplumu kendi “uç muhafazakar” zihniyeti doğrultusunda değiştirip dönüştürme yolunda fren tanımayan bir sivil dikta rejiminin Türkiye’si oluşmakta! Bu Türkiye’de de pek özgür olunamayacak artık. Görülen odur ki, 12 Eylül referandumu ile hizaya getirilen yargı ve devletin, Haziran 2011 seçimi sonrasında tamamlanan AKP’lileşmesi operasyonu, Türkiye’yi, düşünülmesi zor başkalaşımlara uğratacaktır.
Aydın CINGI | Tüm Yazıları
Hits: 2260