Bir Patlama Yazısı

~ 20.08.2011, Mümtaz SOYSAL ~
SIKILMIYORSUNUZ, kendinizden utanmıyorsunuz değil mi? “Bravo ey etnik kimlikçiler, yerli ya da yabancı, eski ve yeni, Kürtçü ve Türkçü, hepiniz hep birlikte ve her rejimde becermeye çalıştığınızı nihayet bu dönemde becerir gibisiniz. İsa Peygamber’in yirmi birinci yüzyılında bile akıl almaz bir nedenle birbirini öldüren insanlar toplumu olarak kalmamıza az kalmışa benziyor.”
Böyle mi diyelim? Yakışır mı bize?
Daha doğrusu, iki yüzyıldır olmak istediğimize, olmamız gerekir diye öğrettiklerimize, yazıp çizdiklerimize ve zaman zaman övündüklerimize?
Cumhuriyet; Meşrutiyetçilerin İttihatçı kanadı ve Kemalistler başta olmak üzere, Büyük Fransız İhtilali’nin “insan olarak vatandaş” kavramının etkisi altında kalmış insanların eseridir. Dolayısıyla onların bir bölümünce benimsenen ulusalcılık ile evrensel insan hakları akımının değerleri arasında büyük bir çelişkiden söz edilemez.
Ne var ki, gerçekleştirmek istediklerini yaparken karşılaştıkları engeller onları çoğu zaman bu değerlerin dışına çıkıp tıpkı Büyük İhtilal’in Jakobenleri gibi “özgürleştirici zorlamalar”a ve yasaklara başvurmak zorunda bırakmıştır. Ayrıntılara ve somut örneklere girmeden kısaca belirtmek gerekir ki, İstiklal Mücadelesi’nde ve sonraki devrimler döneminde İşgalcilerin ve işbirlikçi Padişahçıların zaman zaman başka akımlar gibi Kürtçülükle de benzer tutumlar içine girmesi, etnik ayrılıkçılığın bağımsızlık ve cumhuriyetçilik gözündeki tehlikesini daha da arttırmıştır. Aynı durum etnik özgürlük istemlerinin de aynı tehlikeye bağlanmasına yol açmış ve genel insan hakları akımına uygun çözümlere kavuşturulmasını önlemiştir. Ülkenin en zor savaş koşullarında bile cumhuriyetin ilk dönemlerine eş düşen çağdaş Faşizm ve Nazizm örneklerinin etkisinden kendisini büyük ölçüde koruyabilmiş olmasını yine de Kemalist devrimciliğin özündeki insancıllığın bir sonucu saymak gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Fransız Devrimi’nin getirdiği “insan olarak vatandaş” biçimindeki evrensel kimliği Türk vatandaşlığına tam uygulamadığı kolay yadsınılamayacak bir gerçek. Ama geçmişteki olumsuz örnekler ve etnik kimlikçilerin şimdi istedikleri toplumu yaratmış gibi olmaları Ortaçağ karanlığının etnik bataklığına dalmayı gerektirmez.
O bakımdan, girmek üzere olduğumuz “yeni anayasa” yapma hevesinin en ciddi tehlikesi, etnik kimlikçilerin yaratmak istedikleri duruma çok yaklaşmış olmalarının telaşıyla yenilmişlik kompleksine kapılmak ve cumhuriyetin özündeki ulus ve devlet bütünlüğünü sonuna kadar savunmaktan vazgeçmektir. Sakın ha!

(Cumhuriyet 20.08.2011)

Mümtaz SOYSAL | Tüm Yazıları
Hits: 1530