KOMUTANLARDAN DEMOKRATİK FERYAT

~ 01.08.2011, Ali ER ~

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifasının ardından ortaya çıkan durum üzerinde yapılan analizler, yaygın olarak isimlere odaklanmış görünüyor. Ancak kimin hangi makama geleceği, hangi komutanın ne kadar “Özel” olduğunun çok da önemi yok. Çünkü orgeneral rütbesine ulaşmış seçkin komutanların her birisi kendi kişiliklerinde kimlik bulan ayırt edici özellikleri ve birikimleri ile bu rütbelere tırmanmışlardır. Her komutan en azından 40 yıllık bir maratonun galibidir. Yakından bakıldığında doğal olarak cezp edici vasıfları göze çarpacaktır.

Ancak istifa edenler de yeni göreve gelenler de TSK’lerinin hedef alındığı “Asimetrik Psikolojik Harekât”ın mağlubu olarak tarihe geçeceklerdir.
 
Çünkü Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ruijten'in dediği gibi ''Türkiye, demokratik kurumların askeri kararlar üzerinde denetim sahibi olduğu daha demokratik bir ülke haline gelmiyor'' aksine hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını arayan Komutanların “Demokratik feryatlarına” ilk kez şahit oluyor.
 
Çağdaş ve demokratik prensipler çerçevesinde “demokratik kurumların askeri kararlar üzerinde denetimi” kanun ve hukukun sağladığı etki ile Ordunun etkisizleştirmesi ve itibarsızlaştırılması anlamına gelmez. Tam aksine sivil denetimin dayandığı hukuki çerçeve, Askerin kendi dinamikleri içinde kurumsal yapısına bir can suyudur, daha çevik ve güçlü bir Ordunun güvencesidir.
 
Türkiye’de sivil asker ilişkilerinde her şey gülük gülistanlık mıdır? Hayır. [1] TSK’lerinin Batı demokrasilerinde olduğundan çok daha fazla sahip olduğu siyasi özerklik ve nüfuz, çağdaş ve demokratik prensipler bakımından kabul edilemez. Ama bu durumun değiştirilmesi için Askerin dizlerinin üzerine çökertilmesi veya “organize suç örgütü” konumuna sokulması da gerekmez.
 
Askere siyasi özerklik ve nüfuz sağlayan hukuki çerçeve, Yasama erkince usulüne göre değiştirilir, Asker yine ulusal güvenliğin bekçisi olarak halkın göz bebeği olmaya devam eder. Ancak son yıllarda adeta bir intikam dürtüsünün yönlendirdiği “ego” Askeri hedef almıştır.
25 Haziran 2009’da TBMM’de gece yarısı operasyonu ile çıkarılan, askeri personelin Ceza Muhakemesi Kanununun 250’nci maddesine göre ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisindeki suçlardan sivil mahkemelerce yargılanmasını öngören Kanun, TSK’lerinin itibarsızlaştırılması etsizleştirilmesi sürecinin kanuni dayanağı olmuştur.  
 
 “Asimetrik Psikolojik Harekât” ile eşgüdüm içinde “Etki Odaklı Harekât”[2] uygulanarak kamuoyu hazırlanmışve yönlendirilmiş, TSK’nin geleceğini şekillendirecek stratejiler uygulanmıştır. Bu kapsamda; Kürt açılımı süreci ile eş zamanlı alevlenen demokrasiye karşı darbe suçlamaları, TSK’nin 30 yıllık terörle mücadelesine halk desteğini gölgelemiş ve halkın güvenini sarsacak boyuta ulaşmıştır.Sonunda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “terörle mücadelede polis daha etkin olacak” açıklamaları ile tescillenmiştir.
 
“Kozmik Oda” ve “Balyoz” soruşturmaları Asker ve Yargıyı karşı karşıya getirmiş, Ülkede kurumlar arası çatışma ortamı yaratılmıştır. Bu ise TSK içinde emir komuta sistemini felç etmiş ve fiilen kilitlemiştir.
 
2009’daki gece yarısı operasyonu ile gerçekleşen yasa değişikliğinin arkasındaki örtülü hedef; bir yıl sonra 2010 Ağustos YAŞ krizinde açığa çıkmıştır. YAŞ’da durumları görüşülecek 11 general ve birçok subayın tabi oldukları hukuki çerçeve ve kurallar son anda yargı eliyle değiştirilmiş, TSK içinde ilerlemeleri engellenmiştir. Bu etki odaklı harekâtın en güzel uygulamasıdır. 2011’de ne olup bitecek hep beraber göreceğiz.
 
“Yargı” eliyle sağlanan “etkinin” odağındaki TSK”leri ise bu süreçte büyük resmi görememiştir. Çıkan yeni durumlar karşısında hükümetin siyasi hedefleri paralelinde tepki vermiştir. Yine aylarca bekletildikten sonra, geçen yıl YAŞ çalışmaları sürerken son anda açılan “İnternet Andıcı” soruşturması da “gerektiğinde” arzu edilen durumu yaratacak değişik senaryoların el altında tutulduğunun en önemli göstergesidir. Çok ilginçtir bu yıl da aynı soruşturma kapsamında yakalama emirleri YAŞ öncesinde çıkarılmıştır.
 
TSK, Referanduma “Askere karşı zafer kazanmış demokrasi fatihi bir Lider” imajı için siyasi ihtiraslara ve egolara kurban edilmiştir. Örnekler çoğaltılabilir. Gelinen noktada TSK yürütülen “Asimetrik psikolojik Harekât”ın mağlubudur. Türk Ordusunun bölgesindeki ve Türk Ulusunun gönlündeki saygın ve ağırlıklı konumuna son verilmiştir. TSK halkının geleceği için en güvenilir kurum olma özelliğini kaybetmektedir.
 
Personelin kendine ve emir komuta yapısına güveni büyük zarar görmüştür.  Bunun sonucu olarak Silahlı kuvvetlerin emir ve komuta sistemi sarsılmış, hiyerarşik yapı, yetki ve sorumluluklar karmaşık bir şekle dönüşmüştür. Orduda Emir komuta sistemi adeta insanın sinir sistemi gibi görev yapar. Her hangi bir noktasında meydana gelecek arızanın, nerede nasıl ve hangi çapta tahribata neden olabileceği önceden kestirilemez. Bu büyük bir risktir.
 
Bu gelişmelere bağlı olarak silahlı kuvvetler içerisinde çeşitli siyasi spekülasyon ve polemikler yoğunluk kazanacak; ülke güvenliği, savunması ve bekası için yapılması gereken yapısal reformlar gecikecek ve ulusal güvenliğimizin duyarlılığı artacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
 
Bu ortamın getireceği kutuplaşmalar sonucu ulusal kurtuluş mücadelemizin üzerine bina edildiği Atatürk İlkeleri ve Cumhuriyet değerleriile yapının erozyona uğratılmasının yolu açılacağı aşikârdır.  “Türkiye Hazır… Hedef 2023” sloganı sadece bir seçim sloganı olarak kalmayacaktır.[3]
 
Silahlı Kuvvetlerimizin yapısı ve işleyişi iç ve dış siyasi etkilere daha da açılacaktır. Bu siyasetin doğasından kaynaklanan tüm tartışmaların, farklılıkların, gruplaşmaların ve çeşitli ideolojilerin TSK içinde yerleşmesi anlamına gelmektedir ve onarılmaz sonuçlara yol açabilecektir. Her türlü siyasetin dışında ve üstünde kalması gereken Silahlı Kuvvetler, siyasi çekişmelerin malzemesi haline gelebilecektir. Silahlı kuvvetlerin konuşu ve kuruluşu dâhil her türlü faaliyet ve etkinlik alanı siyasi görüşlerin tercihlerine göre şekillenebilecektir.
 
Bu risklere rağmen, iktidarın durumdan siyasi kazanç hesapları her zaman ön plandadır. Ancak bu oyun sonuçları kestirilemeyecek kadar tehlikeli bir oyundur. Çünkü bu gelişmeler ülkenin savunma dengesini bozabilecek ve onarılamaz yaralar açabilecektir.
 
Küresel çapta belirsizliklerin giderek yoğunlaştığı ve yayıldığı, savaş tam tamlarının duyulmaya başladığıbu günlerde, uluslar arası güvenlik ortamında bölgemizde stratejik caydırıcılık vasfını kaybetmiş bir TSK’lerinin, kimin ekmeğine yağ süreciğini yüce halkımızın takdirine bırakmakta yarar görüyorum.


[1] TSK’nin Sivil Denetimi, Ali ER (http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=258)
[2] Efect Based Operations
[3] On İki Yıl Israrı, Ali Er. (http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=658)
Hits: 2716