Yaşasın Cumhuriyet

~ 30.10.2020, Ali Rıza AYDIN ~

 

 

'Yeni bir Cumhuriyet, sermayeye karşı emeğin, emperyalizme karşı yurtseverliğin, gericiliğe karşı aydınlanmanın ürünü olacaktır.'

 

Yaşasın Cumhuriyet

29.10.2020
 

Yine bir ulusal bayram yine “yetti artık” dedirtecek yasak tartışmaları. Bu sefer gerekçe pandemi; önlem adı altında yapılacak ve yapılmayacaklar da İçişleri Bakanlığı genelgesine bağlanıyor.    

Genelge deyince önce hukuka giriyoruz ister istemez. Cumhuriyet Anayasaya bile sığmaz ki genelgelere sığsın. Kısaca değinelim.

Devletin şeklinin Cumhuriyet olması ve Cumhuriyetin nitelikleri Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez hükümlerinden. Değiştirmek için bu hükümlere doğrudan müdahale şart değil. Diğer Anayasa hükümlerinde yapılmak istenilen değişikliklerle dolaylı müdahale de bu koruma yasağına girer. 2008’de dolaylı müdahale olarak yapılan AKP girişimi Anayasa Mahkemesinden dönmüşken, Cumhuriyeti ve niteliklerini delik deşik eden 2017 değişiklikleri anayasal denetime götürülmedi.

Anayasanın diğer hükümleriyle dahi değişiklik yasağı varken yasalarla, kararnamelerle, genelgelerle bu yasak delinemez. Konu, “Cumhuriyetle kutlama arasında ne bağlantı var ki” basitliğine indirgenemez. Kutlanan biçimsel bir takvim değil, Cumhuriyetin halkla özdeşleşen özüdür. Kutlamayı biçimsele indirgeyenler özü saklamış olur.      

Yasak tartışmaları geçmişte de, diğer resmi bayramlarda da yaşandı, hep bir bahane ileri sürüldü. Cumhuriyet Bayramının bir özelliği var ki o da özünden kaynaklanıyor.

2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’a göre “1923 yılında Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü” diğer resmi bayramlardan farklı olarak “ulusal bayram”. Buna göre, Türkiye'nin içinde ve dışında devlet adına yalnız bugün tören yapılır. Bayram 28 Ekim günü saat 13.00'ten itibaren başlar ve 29 Ekim günü devam eder.

Diğer bayramlar genel tatil günleri olarak gösterilirken, Cumhuriyet Bayramı özel hükümle Ulusal Bayram tatili ve tören günü olarak belirtilmiş ve özel işyerlerinin kapanması da zorunlu tutulmuştur.

Cumhuriyet Anayasa Mahkemesinin de benimsediği tanımla: “siyasal iktidarın bütün ögeleriyle birlikte ulusa geçişi”dir.

Covid-19 salgını nedeniyle "dönemsel bir zorunluluk"la bazı ek önlemlerin alınması tören ve kutlamaların sınırlandırılmasını gerektirmez. Tersini siyasal iktidarın yaptığı ya da göz yumduğu birçok tören ve kutlamada gördük, hem de önlemlere uyulmadan. Temizliğini yapıp, maskesini takan ve mesafe kuralına uyan halk, özyönetimi Cumhuriyeti tüm coşkusuyla kutlar, kutlamakla da kalmaz analiz eder, geleceğini tartışır. Kutlatmayan, üzerine yapılacak tartıştırmalara ve düşüncelere yasak getiren yönetimin adı Cumhuriyet olmaz.

Cumhuriyeti yaşamanın ve kutlamanın izni de olmaz yasağı da. Ne yapılacak, izinsiz ya da yasak diye cumhura mı saldırılacak, Cumhuriyet insanının Cumhuriyeti yaşaması mı engellenecek?

Konu yalnızca Cumhuriyet Bayramıyla da sınırlı değil. Hukukun, hak ve özgürlüklerin, yasakların ve yaptırımların, iş ve işlemlerin çifte standart uygulandığına dair çok örnek var.

Kurtuluşu, kuruluşu, Cumhuriyeti anımsatan günler, demokratik kitle örgütlerinin hukuken zorunlu etkinlikleri yasak kapsamına alınırken Ayasofya açılışı, Malazgirt yıldönümü, AKP etkinlikleri serbest olmadı mı? Hayat eve sığar deniliyor ama işçiler sağlıkları hiçe sayılarak çalıştırılmıyor mu?          

Cumhuriyet hukuka sığmazken tanımlara da sığmaz. Genel olarak nitelikleri sıralanır ki onlar da ancak olmazsa olmazlardır. Yoksa Cumhuriyet yalnızca o niteliklerden ibaret değildir, toplumsal yaşam biçimidir.

Laiklik olmadan Cumhuriyet olmaz.

Hukuksuzluğun hukuk sayıldığı yerde Cumhuriyet olmaz.

Demokrasinin seçime sıkıştırıldığı, genel oyun adaletsiz seçim sistemiyle çalınarak iktidar olunduğu yerde Cumhuriyet olmaz.

Demokrasi diye diye sermayenin ve gericiliğin iktidara yapışıp kaldığı ve keyfileştiği yerde Cumhuriyet olmaz.

Halkın zekat, sadaka, bağış ve yardımla yaşamaya zorlandığı, çalışanların patronların çıkarı uğruna düşük ücretle ve güvencesiz çalıştığı ya da işsiz bırakıldığı yerde Cumhuriyet olmaz.

Sömürenler özgür ve refah içindeyken sömürülenlerin köle gibi yaşamaya zorlandığı yerde Cumhuriyet olmaz.

Sermaye sınıfı için sınırsız olan hak ve özgürlüklerin emekçi halk için gasp edildiği yerde Cumhuriyet olmaz.

Halkın olanın, kamusalın patronlara peşkeş çekildiği yerde Cumhuriyet olmaz.

Yurtseverliğin emperyalizme feda edildiği yerde Cumhuriyet olmaz.

Cumhuriyet özünden koparılamaz.

Cumhuriyeti kutlamak, Cumhuriyet coşkusunu yaşamak Cumhuriyette yaşamaktır. Bu yaşam kurallarla, bireylerle, kurumlarla, izinlerle, sermaye sınıfıyla, siyasal iktidarla, düzen içiyle, düzen iç siyasetle sınırlı değildir.

Cumhuriyet, halktan koparılıp paranın, dinselliğin ve siyasal iktidarın kalıbına sokulamaz. Halkın yönetimi diye diye bir avuç sömürücünün yönetme aracı yapılamaz. Emekçi halk sömürülürken, adaletsizliğin içinde boğulurken, katledilirken gözlerini yuman yönetim şekli Cumhuriyet olmaz.

Cumhuriyet sözcüğünü Anayasada tutup niteliklerini ve uygulama şeklini değiştirmekle de Cumhuriyet olmaz.

Gerçek Cumhuriyette yaşama mücadelesine girmek, “Yaşasın Cumhuriyet” demek ve Cumhuriyeti mutluluk ve coşkuyla kutlamak suç teşkil eden eylemler değildir.

Cumhuriyet maddi gerçeğin kendisidir, yaşar ve yaşatır; yaşamasına ve yaşatmasına engel olunamaz. Gerçek Cumhuriyette yaşamak, sınıfsız ve sömürüsüz toplumun kendisini yönetmesiyle olanaklıdır.

Yüzüncü yılını kutlayan Türkiye Komünist Partisi açık ve net söylüyor, mücadelesini sürdürüyor ve halkı örgütlü mücadeleye çağırıyor:

“Yeni bir Cumhuriyet, sermayeye karşı emeğin, emperyalizme karşı yurtseverliğin, gericiliğe karşı aydınlanmanın ürünü olacaktır.”

“Bu topraklarda Cumhuriyet’in ilanının yüzüncü yılına yaklaşırken, halkımız yeni bir Cumhuriyet için, bir emekçi Cumhuriyeti için, yaşayacak ve yaşatacak bir SOSYALİST CUMHURİYET için görev üstlenmelidir.”

https://sol.org.tr/yazar/yasasin-cumhuriyet-18078

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 6479