Biz kimin lideriyiz?

~ 08.05.2020, Hüsnü MAHALLİ ~

Her şey BOP’da eş-başkan olmakla başladı Arap Baharı ile devam etti.

Geldiğimiz nokta ortada.

‘Bahar’la birlikte bölgenin Sünni ülkeleri emperyalist batılı ülkelerle birlikte Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Suriye’ye “demokrasiyi getirmek” istediler.

O günün koşullarında Türkiye hariç bölgenin hiçbir ülkesinde demokrasi yoktu.

O günün koşullarında batı bölge İslamcılarına “AKP gibi olun” dedi.

O günün koşullarında bölgenin Sünni Arap yönetimleri Şii İran destekli Alevi Esad’ı devirmek için AKP’ye sınırsız yardım etti.

Onun için demokrasi isteyen Şii Bahreyn halkının ayaklanması bastırıldı.

IŞİD, NUSRA ve benzeri yüzlerce örgüt böyle ortaya çıktı.

Mezhep savaşı için binlerce fetva verildi.

Dünyanın dört bir yanından iki yüz bin ruh hastası Suriye’ye gitti.

Sonunda İslamcılar beceremedi.

Becermesi de imkansızdır.

Bunun da birçok tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel, psikolojik ve ideolojik nedeni var.

Şimdi geldiğimiz nokta ortada.

Suriye’de birlikte hareket eden bütün ülkeler şimdi kendi aralarında kavgalı.

Herkes AKP’ye karşı.

ABD ve Batılı ülkeler PYD/YPG’ye destek veriyor.

Sünni Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Bahreyn ve Sudan Sünni AKP’ye karşı.

Yalnızca Suriye’de değil Libya, Irak, Yemen, Somali ve Türkiye’nin bulunduğu her yerde.

Türkiye’nin yanında bir tek 600 bin nüfuslu 11 bin kilometre karelik Katar var.

Parası çok ama o da Amerika’nın emir kulu.

Müslüman Kardeş kökenli dünya İslamcıları’nın finansörü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu İslamcıların lideri” gibi davranıyor.

14 Şubat Sevgililer Günü 1945 Roosvelt-Kral Abdülaziz buluşmasından sonra Suudi Arabistan’ın denetimi altına giren  İslamcılar şimdi artık İstanbul’u ‘Yeni Kabe’ olarak görüyorlar.

Onlar öyle görünce AKP de ona göre davranıyor.

Hikaye bundan ibaret.

İslamcılar doğal olarak çağdaş Türkiye’yi çağ dışı Suudi Arabistan’a tercih eder ama sorun AKP’nin Ortadoğu İslamcılarına benzemeye çalışmasıdır.

Arz-talep dengesi.

AKP’nin içerde devlet ve toplumu İslamlaştırma çabası bundandır.

AKP’nin demokrasiyi ortadan kaldırma çabası bundandır.

AKP’nin Türkiye’yi sosyal ve kültürel olanlar başta olmak üzere tüm detaylarıyla Ortadoğu ülkelerine benzetme kavgası boşuna değildir.

AKP’nin bu çaba ve kavgasından vazgeçeceğini beklemek abesle iştigaldir.

AKP’nin bu yolundan geri dönmesi Erdoğan’ın “İslamcıların liderliğinden vazgeçmesi” demektir ki bu da imkansızdır.

İmkansız olmasaydı bugün Türkiye çok farklı bir yerde okurdu.

“Türkiye’nin Suriye ve Libya’da ne işi var” sormak artık anlamsızdır.

Peki ya Somali’de!

Dönelim başa:

Türkiye’nin tüm iç ve dış sorunlarının nedeni bir hevestir.

İlle de bir yerde Başkan olunacaksa Türk halkının gönlünde olunmalıydı.

Ama artık çok geç.

AKP var olan dış tercihlerinden vazgeçmeyecektir.

Türkiye’nin tüm ekonomik ve mali sıkıntılarının nedeni bu tercihleridir.

Tek bir örnekle:

Türkiye şu anda Suriye ve Libya’da en az yüz bin militanın maaşını ödüyor, silahını veriyor ve tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.

Detayı boş veriyorum.

Yani sorun “batının bizi kıskanmasında” değildir.

Sorun AKP’nin kendisidir.

AKP iç ve dış politikada herkesle kavga ediyor.

AKP içerde ve dışarda bir tek refleksle hareket etmektedir o da ideolojiktir.

İdeolojinin ve özellikle din eksenli olanlarının çağımızda işe yaradığını gösteren bir tek örnek yoktur.

Durum böyle iken ısrar etmenin alemi yok ama AKP ısrar edecektir.

Herkes bunu böyle bilsin.

AKP’nin şimdiye kadar yaptıklarını yeterli bulmayanlar yakın gelecekte çok daha fazlasını göreceklerdir.

Allah herkese uzun ömürler versin.

Unutmayın “Her canlı ölümü tadacaktır”.

Bazıları kestirmeden bazıları da dolambaçlı yollardır.

Buluşma noktası aynı.

Muhaliflerin dikkatine!

Hüsnü MAHALLİ | Tüm Yazıları
Hits: 1125