Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında Değerlendirme

~ 09.04.2020, Av. Murat Aydın ~

1.      Halen görev yapmakta olan infaz hâkimliklerinin görev alanının genişletilmesine ilişkin düzenlemeler önerilmektedir.

Yargılama sırasında sanığın kişilik özelliklerini ve suçun işleniş biçimini değerlendiren mahkeme suça ilişkin cezayı belirler. Bu belirleme yapılırken cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin değerlendirmeler yapılır. Ceza belirlenip kesinleştikten sonra, belirlenen bu cezanın infazı sırasında alınması gereken hâkim kararlarının hükmü veren mahkeme dışında bir merci tarafından verilmesinde (verilen ve kesinleşen hükmün yorumlanmasına, değiştirilmesine dair olanlar hariç) bir sakınca yoktur. Bu bakımdan infaz aşamasında verilmesi gereken kararlar bakımından infaz hâkimliğinin görevlendirilmesine ilişkin düzenlemeler yerinde görülmektedir.

2.     Sunulan teklifle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda da değişiklikler önerilmektedir.

a.     Belirlenen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi veya ertelenmesi halinde seçenek yaptırımların yerine getirilmemesi veya erteleme koşullarına uygun davranış gösterilmemesi halinde verilecek kararlar bakımından infaz hâkimliğinin görevlendirilmesi önerilmektedir.

Yapılan değişiklik infaz hâkimliğinin yeni yapılandırması ile uyumlu ise de bu düzenlemenin TCK’nın içerisinde değil 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununda yapılması yerinde olacaktır.

b.    TCK 53. maddede düzenlenen belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma yaptırımı bakımından getirilmek istenen değişikliklerin yerinde olmadığı kanısındayım. Zira önerilen değişiklikte denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak üzere tahliye edilen yani hakkındaki cezanın infazı devam eden hükümlünün “bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etme” yetkisi tanınmaktadır. Bu düzenleme hem söz konusu güvenlik tedbirinin amacına aykırı bir infaz sistemi getirmesi hem de TCK 53/5 maddesinde yer alan hükümle çelişmesi bakımından yerinde olmamıştır.

c.     TCK’da 87. Maddesi için önerilen değişiklikle kasten yaralama suçunun canavarca bir hisle işlenmesi suçun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli hali olarak düzenlenmektedir.

Bu değişikliğin gerekçesinde canavarca his saikine örnek olarak mağdurun yüzüne kezzap atarak yaralama örneği verilmiştir. Oysa bu örnek suçun canavarca hisle işlenmesine değil suçun neticesinin ağırlığı bakımından cezanın alt sınırından uzaklaşmaya örnek teşkil eder.

Suçun canavarca hisle işlenmesine hangi durumların gireceği gerek uygulamada gerekse öğretide tartışmalı bir konudur. Bu maddenin yasalaşmasıyla birlikte uygulamada ortaya çıkacak tereddütler hatalı kararların verilmesine, yargılamanın uzamasına yol açacaktır.

Yaralama suçu çok farklı şekillerde işlenebilen bir suçtur. Bu nedenle her somut olayın özelliğine göre farklı cezalar vermek, cezanın alt ve üst sınırları arasında uygulama yapmak gerekir. Ceza adaletinin doğru şekilde tesisi için kasten yaralama suçuna ilişkin temel cezayı düzenleyen TCK’nın 86/1 maddesinde yer alan cezanın üst sınırı örneğin 6 yıla çıkarıldığı takdirde Mahkemenin somut olayın özelliğine uygun ceza tayini imkânı olacaktır. Maddeye yeni ve tartışmalı bir kavram eklemek yerine sorunun ceza hukukunun temel ilkeleri çerçevesinde çözülme imkânı bulunmaktadır.

Sunulan teklifte TCK’nın 220. Maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek fiilinin cezasının alt ve üst sınırlarında artış önerilmektedir. Suçların cezasının infaz süreleri kısaltılırken verilen cezanın miktarının arttırılması teklifin en temel çelişkisi olmuştur. Bu suçlardan mahkûm olanların şartla tahliye için yatması gereken süre cezanın 3/4’ünden 2/3’üne indirilirken ceza süresinin arttırılması anlamsız olmuştur.

d.     TCK 241. Maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun cezasının üst sınırının beş yıldan altı yıla çıkarılması, adli para cezasının alt sınırı beşyüz gün olması önerilmektedir. Tefecilik suçunun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi suçun daha çok cezayı gerektiren nitelikli hali olarak önerilmektedir. Bu suçun infazına ilişkin şartla tahliye süresi azaltılırken cezasının arttırılması çelişkili olmuştur.

3.     Teklifle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklikler önerilmektedir.

a.     Adli kontrol hükümlerini düzenleyen CMK’nın 109. maddesinin 4. fıkrasıyla getirilen düzenleme içtihatla çözümlenecek bir sorunun yasayla çözümlenme çabasıdır. Zira şüphelinin/sanığın ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirememesi, gebe olan veya küçük çocuklu kadının tutuklanması yerine adli kontrole tabi tutulması halen yürürlükte olan CMK’nın 100/1 maddesinde yer alan tutuklamanın ölçülü olmaması durumunda adli kontrol uygulanmasına ilişkin hükmün gereğidir.

b.    CMK 109/4. fıkranın ikinci cümlesinde hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olan sanıklar hakkında, UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesinin de adli kontrol kararı verebileceği belirtilmektedir.

Adli kontrol hükümlerine uymayan kişi hakkındaki tutuklama gibi önemli kararı davadan el çekmiş mahkemenin vermesi yerinde değildir. Üstelik bu mahkemenin kararı UYAP üzerindeki belgeleri inceleyerek verecek olması sanığın dinlenmeden tutuklanması gibi sonuçlara yol açabilecektir. Bu durum tutuklama gibi ağır bir tedbirin yüze karşı yapılmasına ilişkin kanunun genel yapısına aykırı olacaktır.

c.     Kesin nitelikte olduğu için istinaf kanun yoluna gidilemeyen cezaların (3000 lirayı geçmeyen doğrudan para cezaları) tekerrüre esas alınamayacağı hükme bağlanarak, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle ortaya çıkan kanun boşluğu giderilmek istenmiştir.

Bu düzenleme mevcut hükümlerin genel mantığı itibarıyla yerinde görülmektedir. Bazı hükümlerin verildiği anda kesinleşmesinin doğru olup olmadığına ilişkin tartışmaların ayrıntısına girmeden görüşümü ifade etmem gerekirse; az veya çok her cezanın en azından istinaf kanun yoluna gitmesine imkan tanınmalıdır. İlk derece mahkemesi tarafından verilen tüm kararlara karşı gidilebilecek bir kanun yolunun olması adil yargılamanın, hak arama özgürlüğünün bir gereği sayılmalıdır.

4.    Kanun Teklifiyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda değişiklikler önerilmektedir.

a.     Suç sayılan bir fiili işleyen kişi hakkında ceza tayin edilirken işlediği suç, suçun ortaya çıkardığı zararın ağırlığı, failin suç öncesi ve sonraki davranışları dikkate alınarak ceza tayin edilir. Fail hakkındaki ceza belirlendikten ve bu ceza kesinleştikten sonra cezanın infazı aşaması başlar. Cezanın infazı aşamasında artık failin suçu değil kendisi esas alınır ve failin ıslah edilerek topluma yeniden karışması amaçlanır. Hükümlüyü iyileştirmeyi amaçlamayan bir infaz sistemi günümüz infaz sistemi değildir.

b.    İnfaz sisteminin amacı hükümlüyü ıslah etmek, iyileştirmek olunca, onun hangi suçu işlediğinden çok kişiliği, suça iten nedenlerin neler olduğu, tekrar suç işlemesini önlemek için neler yapılması gerektiği öne çıkar. İnfaz aşamasında failin suçunun tehlikeli olup olmadığı değil failin tehlikeli olup olmadığı dikkate alınır ve iyileştirme önlemleri buna göre yapılır.

c.     Tüm suçların faillerini aynı kefeye koyan veya belli bir suçun tüm faillerini aynı şekilde değerlendiren bir infaz sistemi infazın asıl amacı olan iyileştirmeye ulaşamaz. Hükümlüye göre belirlenmemiş, bireyselleştirilmemiş infaz amaca aykırıdır.

d.    Hal böyle olduğundan hükümlünün nasıl iyileştireceğine kafa yormayan, bu yönde hükümler koymayan, uygulanan iyileştirme usullerinin işe yarayıp yaramadığını ölçemeyen ve değerlendiremeyen, hükümlüyü tahliye sonrası karışacağı toplumsal yaşamaya hazırlamayan hiçbir infaz sistemi anlamlı değildir.

e.     Suç işleyen kişiyi kapalı veya açık bir kurumu kapatan, orada belli bir süre tutan ve bu süre dolunca da “iyileşmiş” sayan bir infaz sistemi baştan aşağı hatalıdır daha doğrusu bir infaz sistemi değildir.

f.      İncelenen kanun teklifi de aynı yöntem ve yaklaşımla hazırlanmıştır. Hükümlülerin iyileştirilmesine ilişkin somut öneri getirmemiş, suçlu profilleri üzerinden değil suç tanımları üzerinde değerlendirme yapmıştır. Bazı suçlar için daha az bazı suçlar için daha fazla şartla tahliye süreleri öngörmesinin mantıklı ve bilimsel hiçbir izahı yoktur.

g.    Hükümlünün şartla tahliye sonrası tabi olacağı denetimli serbestlik sistemi bakımından da iyileştirme, denetleme, suç tekrar riskini azaltma, toplumsallaşma gibi hedeflere hizmet eden araçlar önerilmemiştir.

h.    Sunulan teklifin tek amacı artan cezaevi mevcudunu azaltmak ve toplumda oluşturulan “af” beklentisini karşılamaktır. Bu konuda öteden beri var olan beklentileri toplumun tepkisinden çekindiği için yerine getiremeyen siyasi iktidar ortaya çıkan salgın hastalık riskinin sağladığı toplumsal rızayı kendi amaçları doğrultusunda kullanmak hedefiyle teklifi hazırlamıştır.

i.      Bu teklife karşı çıkacak toplumsal ve siyasal muhalefet odaklarının güçlü karşı çıkışını önlemek amacıyla cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile kadına yönelik şiddet suçları bakımından yapılması hedeflenen değişiklikler teklife sokulmamış ise de bu amacı dolaylı olarak sağlayabilecek bir düzenleme teklifin Adalet Komisyonundaki görüşmelerinde geçici madde olarak eklenmiştir (açık cezaevinden izne gönderme maddesi). Kalan değişikliğin Meclis Genel kurulunda sunulacak bir önerge ile yapılma ihtimali halen vardır.

j.      İnfaz sistemine ilişkin teklif başta aşağı hatalıdır. Üzerinde değişiklik yapılarak bu hataların giderilme imkanı yoktur. Bu nedenle teklifin tümüyle geri çekilmesi gerekmektedir.

5.     Amaç artan cezaevi mevcudunu azaltmak ve salgın hastalığın yayılmasını önlemek ise neler yapılabilir?

Cezaevlerinde kapasitenin çok üzerinde hükümlü ve tutuklu olduğu, ortaya çıkan salgın hastalık ortamında bu kişilerin sağlığı ve hayatı bakımından ciddi bir tehlike bulunduğu bilinen bir gerçektir. Kanun koyucunun amacı bu durumdaki kişilerin tahliyesini sağlamak, cezaevi mevcudunu azaltmak ise mevcut infaz sisteminde daha olumsuz sonuçlar doğuracak öneriler yerine farklı çözümler getirmesi mümkündür. Cezaevlerindeki mevcut kalabalığı azaltmak için şunlar önerilebilir.

a.     Üzerine atılı suçun cezasının alt sınırı 10 yıldan az olanlar hakkındaki tutuklama kararlarını kaldırıp, CMK 109/3-j uyarınca konutunu terk etmeme şeklinde adli kontrole çevrilebilir.

b.    Kesinleşen hapis cezasının süresi 10 yıldan az olan ve mükerrir olmayanların cezasının infazını yani hapse alınmalarını 1 yıl süreyle ertelenebilir. Salgın hastalığın seyrine, infaz kurumlarının kapasitesine göre 1 yıllık erteleme süresi sonunda hükümlüler belli bir sırayla infaz kurumuna alınabilir.

c.     Adli para cezasını ödeyemediği için hapse girenler tahliye edilmelidir. Bu kişilerin ödeyemediği para cezaları uzun süreli taksitlere bölünmeli, yine ödeme yapamayanlar için kamuya yararlı işte çalışarak cezayı ödeme imkanı getirilmelidir.

d.    Borcunu ödeyemediği için İcra ve İflas Kanunu ile Çek Kanunu gereği hürriyeti bağlayıcı cezaya tabu olanlar hakkında daha önce çıkan yasada bir takım düzenlemeler yapılmış ise de bu sorunun tümüyle halledilmesi, kişilerin ödeme güçlüğü nedeniyle hapse girmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde infaz kurumları her dolduğunda ilk akla gelen ve ilk çıkarılan kişiler olan bu suçların faillerinin bir kısmı infaz kurumuna girerken kaçanlar sık sık çıkan aflardan yararlanabilmektedir. Oluşan iş yükü sorunun çabasıdır.

6.    Anayasanın 38. Maddesi uyarınca Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Hakkındaki suçlama hükmen sabit olmamış, sanık hatta şüpheli durumundaki tutuklular cezaevinde kalırken, suç işlediği kesinleşmiş hükümlüleri tahliye etmek hem hukuka hem de adalet inancına aykırıdır.

Mevcut teklif yasalaştığı takdirde;

a.     Taksirle ölüme neden olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan sanık cezaevinde kalırken aynı suçtan örneğin 3 yıl hapis cezası almış hükümlü tahliye edilecektir.

b.    Kasten yaralama suçunu işlediği iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan kişi cezaevinde kalırken, aynı suçtan ceza almış ve cezası kesinleşmiş kişi tahliye edilecektir.

c.     Yaptığı haberler nedeniyle MİT Kanununa muhalefet ettiği ileri sürülen gazeteciler tutuklu oldukları için cezaevinde kalacaklar fakat haklarında ceza verilmiş olsalardı tahliye edileceklerdi.

Anayasamız sanık durumundaki kişiye suçlu muamelesini yasaklamışken söz konusu teklif sanığa suçludan da kötü muamele yapılmasını önermektedir. Bu düzenleme, sanığa suçlu, suçluya iyi halli kişi muamelesi yapmaktadır.

7.     Düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan kanunlar ve uygulamalarla cezaevlerine konulanlar hakkında hiçbir iyileştirme önermeyen, bu kişilerin cezaevlerine tutarken; hırsızlık, yağma, kasten yaralama, tehdit gibi suçları işleyenleri hiçbir iyileştirmeye tabi tutmadan ve iyi halli olup olmadıklarını değerlendirmeden otomatik olarak serbest bırakan bir kanun başarılı, adil ve kamu yararına olan bir kanun sayılamaz.

8.     “Bu suçtan ceza alan çıksın, şu suçtan ceza alan kalsın” şeklinde özetlenebilecek bir anlayışla hazırlanan, bazı suçları daha makbul bazı suçları daha kötü sayan anlayışla infaz rejimi iyileştirilemez.

Önerilen teklifin bazı suçlar ve bazı suçlular üzerinden tartışılmasına da son vermek gereklidir.

Tüm bu nedenlerle; halen TBMM Genel Kurulunun gündeminde olan kanun teklifi geri çekilmeli, tümü üzerinde infaz sistemini iyileştirmeyi amaçlayan çalışmalar yapıldıktan sonra gündeme getirilmelidir.  09/04/2020

Av. Murat Aydın | Tüm Yazıları
Hits: 2034