Ateş çemberi...

~ 11.02.2016, Hikmet ÇETİNKAYA ~

Saatler, dakikalar, saniyeler nasıl da akar gider insanın dünyasında?
Saniyelerin akıp geçişine baktığımızda, hayatı, ölümü algılamak, bir acıyı, hüznü, sevinci birlikte paylaşmak çok zor artık.
Dakikalar dakikaları kovalarken Suriye’de yaşananlar, 160 bin kişilik büyük göç haberleri, Rus savaş uçakları, Esad güçleri, ölümler...
Zaman duygusunu paylaşıp insanın bilincine yazmak, düşünmek...
Terörle mücadele ederken bebekleri öldürmek, teğmenin cenazesinde hüngür hüngür ağlamak, uzman çavuşların bayrağa sarılı tabutlarına sarılmak...
Üç çocuğunun gözleri önünde bir anneyi, merdivenlerden inen dedeyi katletmek.
Kuzey Ege’nin kıyılarından Midilli’ye giden göçmenlerin aslında ölüm yolculuğuna çıktıklarını bilmek...
Çanakkale, Akçay, Altınoluk, Dikili, Ayvalık, Çeşme, Bodrum kıyılarından ölüm yolculuğuna çıkmak, çocuklar denizde boğulurken Almanya Başbakanı Merkel’le Avro pazarlığı yapmak.
İyonya sularının yuttuğu çocuk sayısı benim bildiğim kadarıyla şimdiye dek 400’e yakın...
Onun için bakmıyorum saate, saniyelerin alarm verip vermediğine.
Sağım solum kan gölleriyle dolu...
Havada, karada, denizde...
Cizre, Sur, Nusaybin cayır cayır yanıyor, gençler ölüyor, şehit haberleri geliyor...
Suriye’de Rus uçakları, Esad güçleri IŞİD’le çatışıyor...
Yollara düşenler, sınırımıza dayananlar, üç gün önce bir teknenin alabora olup battığını, denizin 11’i çocuk 27 kişiyi yuttuğunu bilmiyorlar.

***

Saat durmuş gecenin içinde...
Akreple, yelkovan uykuya yatmış...
Hem senin dışında yaşayan zamana karşı çaresiziz...
Niçin durduramıyoruz ölümleri?
Gecenin o koyu yalnızlığı karamsarlığımı giderek artırırken, barış umuduyla büyüyen çocukları düşünüyorum.
Tanklarla kuşatılmış kentleri, şehit düşen uzman onbaşıları, çavuşları, askerleri, polisleri...
Öldürülen çocukları, gençleri, anaları, babaları, etkisiz hale getirilenleri...
Lanet olsun!
Ölenler bebek, ölen çocuk...
Hepsi ama hepsi, Miray’ın, Ceylan’ın kardeşi.
PKK’nin bombalı saldırısında 5 aylık bir bebek, biri 2, biri 5 yaşında iki çocuk.
Cinayetleri, katilleri birbirinden ayırmıyorsak; akan kan üzerinden ırkçılık yapmıyorsak; birini diğeriyle ötekileştirmiyorsak...
Ölümü, ölümleri, katliamları, ateş çemberini “alın yazısı” olarak görmüyorsak...
Vatana feda edilmiş evlatlar, demiyorsak...
Biraz olsun vicdanımız varsa, insani duygularımız gelişmişse... Yüreğimizde sevgi tomurcukları açmışsa...
Susmamalıyız!
Çocukları öldürerek terörle mücadele yapılmaz.

Çocukları kim öldürürse öldürsün bebek katilidir!
Paramparça olmuş çocukların bedenleri üzerinden gelmez demokrasi ve özgürlükler...
Hayat gelmez, umut beklenmez!
Saatler, dakikalar, saniyeler durmasın...
Gelin zamanı yakalayalım hep birlikte, doğan güne bakalım, hayatın sayfalarında insanlığı kucaklayalım...

***

Hayatın sarkacında bir saat, akrep ve yelkovan...
Toplumsal mutluluğumuzu, paylaşımı, alın terini, sermayeemek çelişkisini unutmuş, saniyelerin geçişini seyrediyor gibiyiz hep birlikte.
Sur’dan Nusaybin’e; Cizre’den Sur’a dek bölgeden çatışma haberleri, şehit cenazeleri geliyor.
Silahlar susar mı, ölümler sonlandırılır mı?
Sur’un çokkültürlülüğünü, beş bin yıllık kimliğini, uygarlığını kentsel dönüşüme çevirmek için Toledo yapmak isteyenler hayatlarımızı çalıyorlar bizim...
Terörün nereden gelirse gelsin bir insanlık suçu olduğunu neredeyse her gün yazıyoruz, çiziyoruz.
Kentsel dönüşüm planı kanla çizilmez... Bir tarih, kültür, uygarlık ranta açılmaz... İnsanlar öldürülmez, oğullar feda edilmez...
Terörle mücadele düzenli bir orduyla yapılmaz!
Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül, siz 78 gündür zindandasınız ve kendi kendinize soruyorsunuz:
“Suçumuz ne bizim?”
Bu ülkede ne yazık ki habercilik suç sayılıyor, çünkü siz gerçek gazetecisiniz.
Size saldıran, solcu artığı sözde entelektüeller düşünsün...

 

cumhuriyet

Hikmet ÇETİNKAYA | Tüm Yazıları
Hits: 3149