Neyin takipçisi

~ 30.12.2015, Özgür MUMCU ~

Seçim ihtimali giderek kuvvetlenmeye başladı. İlk başta Meclis içinde 330 milletvekili bulunacak ve referandumla başkanlık rejimi oylanacak. Bu gerçekleşmezse, yeniden bir erken seçim yapılması hiç olmayacak iş değil. Haziran seçiminden evvel Erdoğan’ın dile getirdiği 400 milletvekili hayali zorlanabilir. HDP yöneticileri hakkında açılan soruşturmalar, iktidar kanadından gelen “ihanet” suçlamaları bu erken seçime zayıflatılmış ya da kapatılmış bir HDP’yle girme planının en azından çekici bir fikir olarak belirdiğini gösteriyor.
Erdoğan, zorlayarak arzu ettiklerine ulaşmaya alıştı. Bu yöntem, şimdilik ne zaman denerse netice de verdi.
Daha düne kadar Dolmabahçe’de beraber mutabakat metinleri okunan HDP, çoktan “cüzamlı” ilan edildi.
MHP, seçim mağlubiyetinin getirdiği bir iç tartışma sebebiyle etkisiz.
CHP ise sıkıştığı yüzde 25’lik oranı ne şekilde arttıracağının yollarını arıyor. Bu arayışın henüz net bir cevabı yok. Bu kargaşada rasyonel ve birleştirici bir siyaset yapma imkânına sahip. Bunun bazı emareleri de var fakat içine düştüğümüz bu toz duman içinde bu emareler yeterli olmaktan çok uzak.
AKP, kargaşadan ürken seçmenin oyunu istikrar söylemiyle tutmaya çalışacak. Fena hasar almış MHP’den ise milliyetçi oyları kendine akıtmaya devam edecek.
Herhalde 12 Eylül’ü gerçekleştiren “devlet aklı” kendiyle ne kadar övünse azdır. Komünizmle mücadele için destekledikleri Türk-İslam sentezi, siyasal İslamcılığın yaygınlaşmasının da etkisiyle AKP’de somutlaştı. AKP, sarsılmaz bir sağ bloku kendi bünyesinde topladı.
Seçim hesaplarıyla AKP daha da milliyetçileşecek. İstikrar adı altında rejim daha da otoriterleşecek. Bu İslamcı otoriter milliyetçi rejim ise başkanlıkla taçlandırılmaya çalışılacak.
İktidarın bekası için oyuncağa çevrilmiş “çözüm süreci” bitmiş, memleketin bir kısmı yangın yerine dönmüş, tedavi edilememiş 90’lar travmasının açık yarası daha derin bir travmayla deşilmekteymiş, ortak vatandaşlığın psikolojik temelleri torpillenmekteymiş vs. Bunlar mühim değil. Söz konusu iktidarsa gerisi teferruattır.
Bir zamanlar girileceği iddia edilen Avrupa Birliği’nin demokratik standartları Avrupa Birliği dahil kimsenin umurunda değil. Kıstas Ortadoğu. İktidar, Irak ve Suriye’ye göre daha iyi durumda olmaya çoktan razı. AB ise gereksiz bir yük gibi gördüğü Türkiye adaylığı meselesinden büyük oranda kurtulmuş durumda. Türkiye, mülteci kampı işlevi görecek bir imtiyazlı ortak olarak AB için daha işlevsel. Devlet refleksi de “son karakol” olmaya hem alışık hem de bundan gizli bir gurur duyuyor. Yakışır.
Yani demokratikleşme için iç dinamikler kadar dış dinamikler de yetersiz. İktidar, Türkiye’nin ligini seçti. Batı’nın özellikle sağcı karar alıcılarını da pek memnun etti. Neticede, zamanında Fransa’nın faşizan partisi Ulusal Cephe’nin başkanı Le Pen ile Erbakan’ı beraber Altınoluk’ta tatil yapacak kadar yakınlaştıran ortak bir paydaları var.
Din ve milliyetçilikle ilgili her konu sonuna kadar kullanılacak. ODTÜ tartışmasına iktidarın böyle hevesle atlaması tesadüf değil. ODTÜ’nün değerli arazileri var, ağızları sulandırır. ODTÜ’nün internet yetkilerinin alınması, kurulmakta olan başkanlık rejiminde internet üzerinde tam bir denetim sağlanmasına yarar. ODTÜ’yü tuzu kuru, elitist bir kurum olarak resmetmek ise anti-entelektüalizm söylemi için iyi bir fırsat. Popülist bir aşırı sağ hareket olan AKP’nin sonuna kadar sömüreceği bir fırsat bu. Hem de işin içinde din meselesi de var.
İşte bu sebeple, Erdoğan ODTÜ için “Cumhurbaşkanlığı olarak bunun takipçisi olacağız” diyor.
Evinde öldürülen Dilek Doğan’ın, Silopi’de cenazesi günlerce sokakta kalan Taybet İnan’ın, başından vurulan üç aylık bebeğin, onun öldürülen 80 yaşındaki dedesinin ya da tutuklanan gazetecilerin takipçisi olacak değildi ya.

Özgür MUMCU | Tüm Yazıları
Hits: 2866