Örgütlenme demokrasi için değil, tek adam için!

~ 22.12.2015, Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU ~

Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmezi.

Demokrasilerin temeli de kuşkusuz hukuk içerisinde olmak koşuluyla, kural olarak, her düşüncenin, her yerde, her alanda örgütlenebilmesi.

Örgütlenmedeki amaç ta, hak ve özgürlüklerin daha etkin biçimde kullanılabilmesi.

 

Demokrasiler, örgütlü toplumlar.

Örgütlenerek; sürü olmaktan, güdülmekten çıkan toplumlar.

Örgütlendiği için; sürü olmayan, güdülmeyen toplumlar.

Demokrasilerde görünüm böyle.

 

Türkiye'de örgütlenme nasıl ve ne için...

Türkiye'de de demokrasi olduğuna göre, görülen manzara aynı diyebilen kaç kişi var.

İster sağdaki, ister soldaki bir partilinin bu konudaki yanıtı değişir mi.

 

Türkiye öyle bir aşamaya taşındı ki, örgütlenerek daha fazla özgürlük amaçlanırken, artık örgütler, özgürlükleri ortadan kaldıran bir yol oldu.

Örgütlenmek, tek adamlığı aşmak için değil, aksine tek adamlığa yol açar oldu.

 

AKP'ye, sağdaki partilere yönelik en büyük eleştiri, parti içi demokrasinin olmaması.

Öyle ya, demokrasi için var olan partilerde, parti içinde de demokrasi vazgeçilmez olmalı!

Ancak bu, şimdiye kadar Türkiye'de ne bir sağ partide gerçekleşebildi, ne de bu gidişle gerçekleşebilecek.

Bu konuda 12 Eylül Anayasasına sarılan, yeni siyasi partiler yasası yapacağını söyleyen AKP'nin, varlığı demokrasiye aykırı olunca, kendi içinde demokrasiden söz edebilmek olanaklı mı.

 

AKP içinde demokrasi olabilse, ortada AKP kalır mı.

Sağdaki partilerin işleyişinde, parti içinde gerçek anlamda demokrasi olsa ya da gelecekte siyasi partiler yasası böyle bir ortam yaratsa, neler olur neler.

Hiç buna izin verilir mi.

 

CHP bu konuda çözümü buldu, ama nasıl…

Sağdaki partiler bir tarafa, meydan onlardan soldaki partilere kalmayınca, CHP öyle bir çözüm bulmuş ki.

CHP tüzüğüne bakınca fazla bir yoruma gerek yok.

Bir tüzükle tek adam yaratılmak istense bu kadarı olur mu...

Başarının kendi değerlerine sahiplenerek değil de, sağdaki partileri taklit etmekle geldiğini sanan CHP, tüzüğünü öyle bir duruma sokmuş ki.

Bazı konularda onları bile geride bırakmış.

Örneğin 12 eylül yasası bile olağanüstü kurultay için beşte bir imza koşulu ararken, CHP tüzüğünde bu oran, tam sayının salt çoğunluğu!

Delege tam sayısının salt çoğunluğunu bulan, zaten her istediğini yapabilir.

Böyle bir hükmü, ne 12 eylül, ne de sağ partiler öngörmüş.

Tüzük kurultaylarında veya diğer kurultaylarda da bu hüküm korunmuş.

Bunun gibi nice nice hükümler...

 

CHP tüzüğü yetmiyor olmalı, yönetimin açıklamaları tüzüğü de aratmıyor

Konu o düzeyde kanıksanmış durumdaki, CHP genel başkanının açıklamalarına bakmak bile yeterli.

CHP genel başkanı, olağan kurultayda yönetimi değiştireceğini söylüyor.

Yönetimi kurultay mı seçiyor, yoksa genel başkan mı.

Kurultay ne için toplanıyor ve neye karar veriyor.

Yönetim, tek kişiye göre mi biçimlenecek, yoksa kurultaya göre mi.

 

İstanbul Milletvekili Eren Erdem ile ilgili gündemde yer alan bir konuda; Eren Erdem'i, açıklamasının aksi çıkarsa, partide tutmayacağını ifade ediyor.

Buna Yüksek Disiplin Kurulu mu, yoksa kendisi mi karar veriyor.

Yüksek Disiplin Kurulu, genel başkanın vesayetinde mi.

Hiç kimseden tek bir ses çıkmıyor.

 

CHP'de genel başkanlık konusunda, yönetim konusunda ciddi tartışmalar yaşandı.

Bu tartışmalar sona ermiş değil.

AKP kaybettiği tek parti yönetimini bile, iktidar hedefi olmayan, etkin muhalefet yapamayan, süreci yönetemeyen bir CHP'nin de etkisiyle tekrar elde ediyorsa, bu yönetim hala daha nasıl orada durabilir ki.

Siyasi sorumluluk duyulmaz, parti içi demokrasi işlemezse, işte böyle durabilir.

 

CHP'deki kurultay sorunlarını, hukuk veya demokrasiyle açıklamak olanaksız.

Olağanüstü kurultay toplanması konusundaki şimdi imza sorununa yol açan tüzükteki hukuksuzluk, geçmişte etkin irade konulmaması nedeniyle, hala yürürlüğünü koruyor.

Bu konuda yeterli imza bulunamayınca, seçimli olağanüstü kurultay toplanamadı.

Bu süreç, aday olarak adı dolaştırılanların bile, parti içi demokrasiyi veya partiyi etkin kılmayı değil, sadece genel başkan değişikliğini amaçladıklarını ortaya çıkardı.

Sadece genel başkanın değişmesi neyi farklılaştıracak.

Ebette hiç bir şeyi.

Aynı anlayışlar farklı isimlerle, aynı veya farklı biçimde yine devam edecek.

 

Seçimli kurultay için imza toplanamaması karşısında, eldeki ortalama 500'e yakın imzaya bakınca, seçimli olmayan kurultay için 250 imza rahatlıkla toplanabilecekken, daha sonra bu yola da gidilmedi.

Seçimsiz olarak toplanacak olağanüstü kurultayda, partide uygulanan siyaset ve yönetim anlayışı masaya yatırılmadı.

Bu konuların tartışılması yoluna gidilmedi.

Böyle bir kurultayda yapılacak tartışmaların doğal olarak ortaya çıkacağı irade karşısında da, rahatlıkla seçimli bir kurultay yolu açılabilecekken, bu tablo yaşanan imza sorununu da ortadan kaldırabilecekken, bu yoldan uzak duruldu.

Örgütü ile buluşan, tabanının içindeki bir kadro hareketi ile böyle bir sürecin ancak yürütülebilmesi söz konusu iken, bu durum gerçekleştirilmedi.

İsmi ortada dolaşan adayların, bir araya gelip ortak bir irade sergileme yoluna bile gitmemesi, hedefin mevcut yönetim değil, koltuk değişiminden öte bir durum olmadığını ortaya koydu.

 

Şimdi olağanüstü kurultay sürecinde imzalar toplanamayınca, adaylığı ifade edilenler de kenara çekildi.

İmza süreci sonrası partinin yönetim anlayışı mı değişti.

Elbette hayır.

O zaman neden bu kişiler bir kenara çekildi ya da neden bir arada değiller.

Amaç partinin yönetim anlayışını mı değiştirmek ti, yoksa yönetimini bile değil de, sadece genel başkanını mı.

 

O zaman, sağda da, sağa kayan solda da, yine bu anlayışları eleştirenlerde de farklı olan ne var.

Örgütlenme, demokrasi için var.

Ancak Türkiye'de demokrasi ve örgütlenme ise, artık ister sağda, isterse sağa kayan solda, her yerde, sorgulamama için, teslimiyet için, örgütteki tek adama biat için var.

 

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1144